Prenses neler olduğunu anlayamamış. Kendisi bu adamı daha önce ne görmüş ne de onunla konuşmuş. Ondan bir şey istemiş olması imkânsızmış.
"Ben senden bir şey istemiyorum." Kadim büyücü, Prensese cevap vermemiş. Yalnızca beklemiş. Prenses de aynısını yapmış.
"Evet istiyorsun. Dudaklarınla değil, kalbinle istiyorsun, Savaşçı Prenses. Melez kanın beni çağırdı." Prenses büyücünün söylediklerine anlam verememiş.
"Ne kalbimle, ne kanımla, ne de ağzımla seni çağırdım. Git buradan." Kadim büyücü gitmemiş. Kolunu kaldırmış ve parmaklarını hafifçe kıpırdatmış. Prensesin, annesinden yadigâr kalan altın madalyonu boynundan çıkıp, hızlı giden bir ok gibi büyücünün eline uçmuş. Prenses elini boynuna koyarak madalyonun boşluğunda hissettiği soğukluğa dokunmuş.
"Ver onu bana!" Büyücü madalyonu tutarken yeniden bir şeyler mırıldanmaya başlamış. Altın madalyon ateş gibi parlayınca, Prenses gözlerine inanamamış. Büyücü mırıldanmayı kesip Prensese bir kez daha sormuş.
"Şimdi söyle, Prenses. Kalbinden geçen nedir?"
***
Eren, üzerinde siyah eşofman altı ve kolsuz tişörtü ile Nehir'in kanepesinde oturmuş, kucağındaki tabaktan aldığı mandalinaları yılların verdiği ustalıkla soyuyordu. Kanepenin kolunda ona dönmüş bir şekilde mandalina kabuğu kemiren Tahsin parlak siyah gözleriyle adamı süzerken, Eren karşısındaki sehpaya ayaklarını uzatmış düşünceli bir sesle konuşuyordu.
"Beni yine reddetti, Tahsin. Bu gerçekten inanılmaz." Tahsin, iki eliyle tuttuğu mandalina kabuğunu bıyıklarını titreterek kemirmeye devam etti, gözlerini de adamdan ayırmamıştı. Eren, derin bir iç çekip kafasını sincaba çevirdi.
"Yaklaşık otuz senelik hayatımda toplamda bu kadar reddedilmedim ben." Tahsin, adamın acısını paylaşıyormuş gibi görününce Eren'in neşesi biraz olsun yerine geldi. Sağ elinin işaret parmağıyla sincabın kafasını hafifçe okşayınca Tahsin mutlulukla gözlerini kapadı.
"Şu evde kıymetimi bir tek sen biliyorsun." Sesi kederli bir iç çekme şeklinde çıkmıştı.
"Onu elde etmek için ne yapmalıyım başka bilmiyorum ki? Daha önce hiç ekstra efor sarf etmem gerekmedi. Reddedilmekten ciğerim soldu." Eren, yeni soyduğu mandalinanın bir dilimini ağzına atarken, başka bir tanesini de Tahsin'e uzattı. Sincap, önce temkinli gözlerle dilimi inceledi. Eren ona döndüğünde incelemesini bitirip, zararsız olduğuna karar vermiş olacak ki uzanıp mandalinayı aldı.
"Üstelik bir de abilerimin alaylarına katlanmak zorunda kalıyorum. Gerçekten hiç eğlenceli değil." Eren'in kaşları o gün olanları hatırlayınca sıkıntıyla çatıldı. Tahsin, ağzının kenarından akan mandalina suyu nedeniyle huysuz görünmeye başlamıştı. Eren sincaba yavaşça gülümsedi ve eline peçete alarak mandalina sularını hafifçe sildi. Eren hayal görüyor olabilirdi ama o an Tahsin'in sanki suçluluk dolu bir şekilde kendisine baktığını hissetmişti. Acaba çok mandalina yemek kafa mı yapıyordu? Gözlerini kapatıp kafasını iki yana salladı.
"Bana bir mesaj mı iletmeye çalışıyorsun kızım?" Eren, Tahsin'in halen suçlu göründüğünü düşününce sincaba biraz yaklaştı. O anda Tahsin elini kaldırıp kulağına götürdü ve orayı kaşıyormuş gibi dürtükledi. Eren, Tahsin'i avucunun içine alıp dikkatli gözlerini kulağına dikti. Gördüğü şey yüzünden neredeyse tüm bir mandalina dilimini boğazına kaçacaktı. Tırnağının ucuyla yavaşça Tahsin'in kulağında bulduğu nesneyi çıkardı ve kısık gözlerle parmağının ucunda duran izleme aletine baktı. Tahsin, kafasını önüne eğmiş, ellerini de birleştirmiş hafifçe bıyıklarını sallıyordu. Eren, sıktığı dişlerinin arasından tıslarcasına konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ters Köşe
RomanceKaranlık sırlar, hız kesmeyen kovalamacalar ve hepsini etkileyen gizemli bir masal... Eren Türkoğlu'nun hayatı mükemmeldi. Ailesine tapıyor, işini fena halde seviyor ve her şekilde gününü gün ediyordu. Cazibesiyle etkileyemediği hiçbir kadınla tanış...