Butterfly's Wings | 8 "Belirsizlik"

447 26 1
                                    

Multimedia.

Yorum ve oy görürsem çok sevineceğim.


Uykumdan sıyrılıp gözlerimi araladığımda, pencereden sızan güneş retinalarımı rahatsız ettiğinden gözlerimi hafif kıstım. Elimle önüme gelen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdıktan sonra nerede olduğumu anlamıştım.

Onun evindeydim. İkinci kez. Derince bir nefesi soluk borumdan ciğerlerime gönderdikten sonra yataktan kalktım. Ağır adımlarla odadan çıktığımda, sabah görmek isteyeceğim sanırım tek varlık karşımda dikilmiş, irileşmiş mavi irisleriyle bana bakıyordu. Gözleri kadar mükemmel olan ince dudakları konuşmak için aralandığında kulaklarımı dört açtım. Onun sesini duymak da sabah kalktığımda isteyeceğim ilk şeylerdendi. Düzeltiyorum, kusursuz sesi.

"Uyandın sonunda." Tamam, güne onun sesi ve kendisiyle başlamak istediğim ilk şeylerdendi ama güne onun tarafından azarlanmak değil. Fakat Niall Horan söz konusu olduğunda bu isteklerimin gerçekleşme ihtimali matematikte boş küme olarak adlandırılıyordu.

"Sana da günaydın Horan." dedikten sonra gülümseyip yanından geçtim ve banyoya girdim. Niall yerinden kıpırdamamıştı. Tamam, madem orada dikiliyordu, onu bekletebilirdim. Ağır hareketlerle yüzümü dün geceden kalma makyajımdan arındırdıktan sonra kuruladım. Gözlerimin hafif şişikliği dışında bir sorun yoktu. Yine ağır hareketlerle banyodan çıktığımda Niall tam bıraktığım gibi -ellerini göğsünde birleştirmiş ve sinirlenmiş- duruyordu.

"Bugüne özel bir yavaşlığın falan mı var? Yoksa beni sinirlendirmeye mi özel?" diye beklediğim bir soru yönelttiğinde ona doğru bir adım attım. Açıkçası sorduğu bu sorunun cevabına ne vereceğimi bilmiyordum. Hadi ama, daha yeni uyanmıştım. Ve yeni uyanmış bir Anabelle Quinsey'in beyninin düzgün çalıştığı şüpheli bir durumdu.

"Belki de senin sinirin bana özeldir, çakma sarışın?" Kelimeler beynimden bağımsız ağzımdan döküldüğünde bir elimle ağzımı kapadım. Dün gece ona çakma sarışın dediğimde kızdığını unutuvermiştim birden. İşte, sabah salaklığım ve ben. Memnun oldum.

Sertçe kolumu kavradığında sinirle soluduğu nefes yüzümü yalıyordu. "Birincisi, bana öyle hitap etmeyeceksin. İkincisi de, beni deli ediyorsun." Alnım hayal kırıklığı ile kırıştığında gözlerimi onun eşsiz mavi irislerinden kaçırdım. Bari sabah sabah gözünde değersiz olduğumu yüzüme vurmasaydı. Dün gece yeterince dinlemiştim zaten. "Gözünde bir değerim olmadığını biliyorum, neden üzülüyorsun ki?" dediğimde gözünde bir değerim olmadığını inkar etmemiş aksine bana "Seni üzdüğüm için," demişti. Dün gece duygusallığımdan, ya da Niall'ın kollarında olduğumdan bunu düşünememiştim ama şu an her şey netti. Ona hissettirdiğim tek şey öfkeydi. Ve bu, başlı başına kendimi öldürmek isteyeceğim bir sebepti.

"Niye ağlıyorsun ki şimdi?" deyip yanağımdan süzülen göz yaşını sildiğinde ağladığımı bile yeni fark ediyordum. Niall'ın gözlerindeki öfke silinmiş, yerine daha yumuşak bir duygu yerleşmişti.

"Ağlamıyorum." Bu bariz yalanımın üstüne, her an öpmek istediğim -bana sürtük demeye kalkmayın, karşımda Horan seksiliği duruyor- ince dudakları yukarı doğru kıvrıldı ve gülümsedi. Karşısında bayılmamak için kendimle savaş vermiştim.

"Hadi, çıkalım. Uzun bir gün olacak." Uzun bir gün. Rol yapmamız gereken bir gün. Annie'nin yine parçalara ayrılacağı bir gün. Nerden kabul etmiştim ki bu şeyi sanki.

***

Evimin önüne geldiğimizde kapıda Daniel'ı görmemle hızlıca arabadan indim ve onun yanına koştum. Evet, dün gece bana işkence eden siyah topuklularımla. Beni fark ettiğinde yanıma geldi. Sanırım işe gidiyordu. "Günaydın." dediğimde bana sarıldı. Ah, kaç gündür onu görememiştim ve bu cidden berbattı.

Butterfly's WingsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin