Multimedia.
"En sevdiğin rengi merak ediyorum, Horan.” deyip elimdeki kahveyi içmeye başladığımda gözlerim Niall’ın üstündeydi. Sorumun üstüne yola bakan gözleri bir an bana döndü ve tekrar yola baktığında gülümsedi. Ah, onun gülümsemesini görebilmek için her şeyimi verirdim. İnsanın içine huzur dolduruyordu. Nasıl bu kadar mükemmeldi ki?
“Yeşil.” Direksiyonu sağa kırıp park etmeye başladığında gülümsedim. Yeşil rengini bende çok severdim. Güzel bir renkti ve artık Niall’ın sevdikleri adlı listem için aklıma kazımıştım. Yani, hayali listem için. Ama benim en sevdiğim renk onun gözlerinin rengiydi, onunla tanıştığımdan beri. “Senin en sevdiğin renk ne, Annie?” Benimle ilgili bir şeyler merak etmiş olmasına deli gibi sevinirken gülümsemeyi de ihmal etmedim.
“Mavi.” Bana kısa bir bakış attıktan sonra arabayı durdurdu. Tüm ısrarlarıma rağmen kendi istediğini yapmıştı yine. Stüdyoya benimle gelmişti.
Arabadan indiğimizde biten kahve bardağını çöpe attım. Stüdyoya doğru ilerlerken son şanslarımı denemeyi düşünüyordum. En azından çabalamak da bir şeydi.
“Niall, gelmek zorunda değilsin.” Stüdyonun kapısında durarak onu da durdurmuş oldum. Bana hafif çatılan kaşları eşliğinde bakarken kendimi garip hissediyordum.
“Biliyorum, Annie. Ama canım gelmek istiyor.” Beni beklemeyip stüdyoya girdiğinde gözlerimi devirip peşinden yürüdüm. Beyefendi yine canının istediğini yapıyordu işte.
Birkaç dakika içinde ezbere bildiğim yoldan Brian’ı bulduğumuzda gülümseyerek yanına gittim. O da beni gördüğünde yanıma gelmişti. “Annie,” deyip sarıldığında bende ona sarıldım. En iyi iş arkadaşımı özlemiştim.
“Brian.” dediğimde gülümseyerek geri çekildi. “Nasılsın?”
“İyiyim, ya sen?” Niall yine rolünü iyi oynamak istemiş olacak ki, kolunu belime sıkıca dolamıştı. Brian’ın gözleri ona kayarken gözlerindeki ifadede şaşkınlık yoktu. Tabi ki olmayacaktı. Magazinin içinde çalışıyorduk biz. Yani ben eskiden çalışıyordum.
“Ben de iyiyim.” diye basit bir cevap verdiğimde araya Niall girdi.
“Selam dostum. Annie’nin yardımı olmadan işler nasıl gidiyor?” Ah, hayır. Hayır. Niall bunları söylemiş olmazsın. Beni yerin dibine sokamazsın!
Brian önce şaşkınca Niall’a ardından üzgünce bana baktığında, Niall’a olan sinirlenişim daha da artmıştı. Halbuki ben onun ukalalığı yüzünden kovulmuştum bir yerde. Bunu ne çabuk da unutuyordu bay çakma sarışın.
“Özür dilerim Annie. Ben cidden böyle olmasını istemezdim.” Kafamı iki yana salladım. Onun bir suçu yoktu ki.
“Sakın bir daha özür dileme Brian. Senin hiçbir suçun yok. Sen sadece küçük bir yardım istedin ve bende ettim. Kimseye kovulmam için ukalalık etmedin sen.” Sinirle benden bağımsız kurduğum cümle üzerine Niall’ın bana sinirlendiğini hissedebiliyordum. Kesinlikle buraya onunla gelmek hataydı.
“Hey, Annie.” Melanie’nin sesi kulaklarıma dolduğunda buraya gelmeme lanet okudum. Sözde Brian’ı alıp bir öğle yemeğine çıkacaktık ama her şey mahvoluyordu. Zaten söz konusu bensem, şans hiç yanımda olmuyordu.
“Melanie?” Ona döndüğümüzde her zamanki Melanie’liğini koruduğunu fark ettim. Hiç değişmiyordu. Hep o gözlüklü, otoriter kadındı.
“Ne güzel bir sürpriz. Niall, hoş geldin.” Yani o hoş geldi, ben gelmedim? Bu kadını sevemiyorum işte, olmuyor. Çıkarcı insanların genelini sevmiyorum ben.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Butterfly's Wings
Fanfic“Canım kızım, Seni kollarıma aldığım ilk anı bugün gibi hatırlıyorum. Minicik, sıcacık ve savunmasız, pamuk gibi.. Bembeyaz. Şirin. Beyaz kelebeğim, sen artık kanatlarını çırpmaya başlıyorsun. Hayatın zorlu, ama aynı zamanda güzel yolunda uçmaya h...