Merhabalar. Hikaye kurgusunu kafamda tam olarak oluşturdum, yavaş yavaş konuya giriyoruz.
Yorumlarınız benim için önemli, oylarınızı da bekliyorum.İyi okumalaaar! :)
Melanie şaşkınlıkla sarışına döndüğünde gülümsemek istesem de yapmadım. Tabi, böyle bir olayı hiçbirimiz beklemiyorduk. Eminim o da şu an benim gibi içinden 'romantik komedi filmi çekiyoruz da benim mi haberim yok' diye geçiriyordu. Haksız da sayılmazdı ama bu durum benim işime geliyordu. Şansın ilk kez benim yanımda olması, beni mutlu ederken Melanie'nin söylediklerine odaklanmaya çalıştım."Ah, merhaba hoş geldin. Şey, neden öyle söyledin, Niall?" Bir türlü aklıma gelmeyen sarışının -çakma- ismini Melanie söylemişti. Evet, şimdi kurtarıcım beni kurtaracaktı. Büyük bir beklentiyle konuşmasını bekledim. Gözlerimin kocaman açıldığını hissediyordum. Birazdan suratıma yayılacak gülümseme için kendimi hazırlıyordum sadece.
"Kulislerin iyi hazırlanması gerektiğini iyi izah edemediğim için durumun suçlusu benim. Eğer iyice uyarılsaydınız sorun olmazdı." Şaşkınlık, üzüntü, karmakarışık birçok duygu birden içimi kapladığında yutkunmaya çalıştım. Ben demin kurtarıcı mı demiştim? Unutun gitsin. Karşımda aptalın teki duruyordu. Kendini dünyanın merkezi sanan hıyar. Biliyorum o harikulade dış görünüşüne göre bu söz ağır kaçıyordu ama hak etmişti, hem de fazlasıyla.
Kanımın damarlarımdan çekildiğini hissettim. Kalbim nerede atıyordu bilmiyordum. Ve o gelmeden önceki vücudumun titreme hızı şu an sinir nedeniyle beş katına yükselmişti. Ateş püskürmek üzereydim.
Ne olurdu bana yardımcı olsaydı? Aptal. Şimdi Niall'ınıza aptal dediğim için bana hak vermeniz gerekir. O bencilin teki görmüyor musunuz?
"Ne?" Kendime engel olamadan sesim çok çıkmıştı. Niall konuşmadan önce hazırladığım zafer gülümsemesi şimdi Melanie'nin suratına yayılacaktı. Ve beni kovduğunu söyleyecekti. her şey işte bu kadar açık ve ortadaydı. Melanie'ye bakmadan hızlıca konuşmaya başladım.
"Kovulduğumu söylemene gerek yok Melanie, zaten anladım." Sözlerimi bitirdim ve ikisinin de şaşkınca bakışlarına aldırmamaya çalıştım. Yüzümde ise gayet sinirli ve karşısındakinden tiksinen bir ifade vardı. Olması gereken ifade.
Beklemeden yürüdüm. Çantamı alıp bu lanet yerden çıkmak benim için en iyisiydi. Ve tüm para kazancımı geride bırakıyordum. Tamam, biraz önce Niall ilk kez konuştuğunda sıradan şeylerden bahsetmiştim ama cidden o sıradanlıkların bile olması hayat kurtarıyormuş. Bakın, işsizim.
Stüdyonun arka tarafına gittim ve çantamla beraber birkaç eşyamı daha aldım. Küçük bir kutuya her şeyim sığmıştı. Üzüntü tüm kalbimi kaplamışken, göz yaşlarımın akmaması için kendimle savaş veriyordum. Çünkü artık tam da gitme vaktiydi. Arkamı döndüğümde Brian'la karşılaştım. Şaşkınlıktan irice açılmış gözleriyle bana ve elimdekilere bakıyordu.
"Nereye gidiyorsun, An?" İsmimin en yakın arkadaşlarım tarafından kısaltılan halini kullanmıştı Brian. İyi kalpli arkadaşım.
"Artık burada olmayacağım Brian." Üzüntü barındıran sözlerim dudaklarımdan zorlukla döküldüğünde yere sabitledim gözlerimi. Brian ise şaşkınlığını gözler önüne sererek kaşlarını çattı ve bana bir adım daha yaklaştı.
"Ne demek artık burada olmayacağım? Annie, lütfen bana güzel bir şeyler söyle." Kafamı yere eğdiğim yerden kaldırmadım. Brian'ı bu aptal yerde artık yalnız bırakacaktım ama onunla görüşmeye devam ederdim. Arkadaşlar birbirini bırakmazlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Butterfly's Wings
Fanfic“Canım kızım, Seni kollarıma aldığım ilk anı bugün gibi hatırlıyorum. Minicik, sıcacık ve savunmasız, pamuk gibi.. Bembeyaz. Şirin. Beyaz kelebeğim, sen artık kanatlarını çırpmaya başlıyorsun. Hayatın zorlu, ama aynı zamanda güzel yolunda uçmaya h...