Multimedia Annie. Bölüm parçası da var, Green Day'den.
Yorum okumak istiyoruum. Emek için en azından.
Koca ve geçmek bilmeyen bir gece. Bay kimse-bana-dokunamaz-ben-tanrıyım’ın yanından ağlaya zırlaya ayrılalı tam 18 saat olmuştu. İçtiğim kahveler etkisini çoktan göstermiş, saat gecenin üçü olmasına rağmen uyuyamamıştım. Hala onu düşünüyordum ve beynim artık fazlasını kaldıramayacak gibiydi.
Ve bu gece ne yaparsam yapayım geçmek bilmiyordu. Eve geldiğimden beri bir gerilim, bir de fantastik film izlemiştim. Tabi, izlerken filmlere kendimi vermemiştim, orası ayrı.
Beni nasıl birine dönüştürdüğü hakkında en ufak bir fikre sahip olsa, acaba ne yapardı? Beni yok etmişti o. Tüm her şeyimi kaybetmiş, kendi içimde boğulmuş gibi hissediyordum. Benimle ilgilenmeyişi o kadar acıtmıştı ki. Daha doğrusu, bunu ondan duymak beni darmadağın etmişti. Mavi gözleri bana bakarken o kelimelerin dudaklarından dökülmesi bitirmişti beni.
En başa dönmeyi diledim içimden, olmayacağını bile bile. Her şeyi değiştirme lütfum olsa, onun bu teklifini kabul etmezdim en başta. Sonra o bara tek başıma gidip sarhoş olmazdım. Ondan etkilenmezdim. Beni incitemezdi.
Gözlerimden akan yaşları fark edince elimin tersiyle onları sildim. Bugünden beri durmak bilmemişlerdi. Aslında bundan çıkaracağım bir sonuç daha vardı, acınası bir sonuç. Tam da benlik. İnkar bir işe yaramazdı. Onun için saatlerdir ağlıyordum. Ve bu, ona gerçek anlamda bağlandığımı gösterirdi. Yani, şu an olmasa bile, ben ona fark etmeden bağlanmıştım.
Beni her öptüğünde bir kez daha, bana her dokunduğunda bir kez daha ve bir kez daha. Onu kaybetmiş gibi hissederken bunu anlamak daha kolaydı. Ne yazık ki gerçeklerden kaçmamın bir yolu yoktu.
Artık bir nevi onu terk ettiğime göre, bu duruma –yalnızlığa işte- alışmam gerekecekti. Hayatımdan birini daha mı kaybetmiştim? O benim gerçekten hayatımda mıydı peki?
Cevabını bulamadığım sorular beynime, arıların bal kovanına üşüştüğü gibi üşüşmeye başlayınca ayağa kalkıp banyoya yürüdüm. Belki sıcak bir duş her şeye gelirdi. Yani, belki.
Odama girdiğimde telefonumun çalmasıyla adımlarımı banyodan yatağıma yönlendirip telefonumu elime aldım. Tuş kilidini açtığımda karşıma çıkan mesajla kocaman bir şaşkınlık tüm vücudumdan geçmişti, her hücremden hatta.
Horan bana mesaj atmıştı.
Bu cümle bile kulağa inanması zor gelirken halisülasyon görüp görmediğimi anlamak için kolumu sıktım. Ama her şey fazla gerçekti. Mesajı açıp okumaya başladığımda kalbimde tarifsiz sancılar hissediyordum, yeniden.
“Yanına gelmek istiyorum. Konuşmalıyız. Hem.. Hem bir anlaşmamız var sonuçta.”
Hala daha beni değil anlaşmasını düşünüyordu işte. Bu kadar bencildi. Ne hissettiğimi de düşünemeyecek kadar aptal olamazdı değil mi? Ama öyleydi işte. Koca bir aptaldı. Horan’nınız tam bir aptaldı.
Ama Annie hala onu kalbinden atamıyordu, millet. Yok mu bir alkış, alaylı bir aferin?
Kafamı toparlamaya çalıştım. Birkaç dakika boyunca ne yapacağımı düşündükten sonra karar kıldığım şeyi yazmaya koyuldum.
“Ben konuşmak istemiyorum. Yanıma gelme.”
Şu an onu görsem, yanıma gelse, beni kolayca kandırır yine kendine bağlardı. Ama bu bir kez daha olmamalıydı çünkü sonrasında bir kez daha para parça olmayı kaldıramazdım. Artık yalnızlığa alışma vaktim gelmişti. Annemin yokluğuna bile alışmaya çabalayan bir insandım, çakma sarışınımın yokluğuna da alışabilirdim. Yani, umarım. Hani, belki.
Telefonumu kapattıktan sonra banyoya girip beni rahatlatmasını umduğum ve neticede rahatlatan bir duş aldıktan sonra uyumak istediğimi anlayıp yatağımın içine kıvrıldım.
Gözlerimin önüne bakışları, kulaklarıma söyledikleri geldiğinde göz yaşlarım yeniden yanaklarımdan süzülmeye başlamıştı. Sessizce ağlayarak nasıl olduğunu anlayamadan uykuya daldım.
***
Öğlene doğru uyanmış, kısa bir kahvaltıyla midemi doyurmuş, televizyonun karşısına geçmiş ve zaman çürütmeye başlamıştım. İş bulmam şart olmuştu artık. Ama bugünümü kendime ayıracaktım. İşi yarın arasam da olurdu. Bugün kedimi uzandığım koltuğa çivilemek istiyordum. Ve düşünmemek, beynimi oyalamak.
Zil çaldığında, bu sesin belki de hayal gücümün uydurması falan olabileceğini düşündüm ilk başta. Ama ikinci kez çaldığında gerçek olduğunu anladım ve kalkmak istemediğim koltuktan istemeyerek de olsa kalkıp kapıya gittim ve açtım.
“Selam.” ‘a’ harfini uzatarak ve neşeyle bana bakarak selam diyen iki One Direction üyesi karşımda duruyordu. Harry ve Liam. Şaşkınlıkla kaşlarım çatılmış, gözlerim büyümüşken tepki vermeyip boş boş onlara baktım. Ne işleri olabilirdi ki burada? Benim evimde?
“Bizi böyle mi karşılıyorsun Annie?” Liam’ın düşen yüzüne baktığımda söyledikleri yüzünden özür dileyecekken Harry benden önce davranıp lafa atılmıştı. Daha doğrusu Liam’ın sözlerini devam ettirmişti.
“Hiç yakışmadı.” Gözlerimi ona çevirdiğimde bir şey söylememe fırsat bırakmadan içeri girdi ve Liam da arkasından onu takip etti. One Direction üyeleri tarafından sınanıyor muydum? Başta Horan olmak üzere hem de. O aklıma geldiğinde sinirle kapıyı kapattım ve salona yürüdüm.
İkisi de koltuklarıma yayılmış oturuyorlardı. Harry gülümseyerek bana baktığında hala bir şey söylememiştim. Zaten konuşmama fırsat bırakmıyorlardı ki.
“Evin çok şirin Annie.” Bu sefer Liam Harry’nin sözlerini devam ettirdiğinde anlaşmış olabilecekleri hakkındaki teorim kökleniyordu.
“Çok sevdik.” Daha fazla tepkisiz kalmak yerine ikisine de gülümsedim.
“Teşekkürler.” Aklıma gelen ev sahipliği görevleriyle cümlemi devam ettirdim. “Bir şey içmek ya da yemek ister misiniz?”
İkisi de kafalarını olumsuz anlamda iki yana salladığında bende koltuğa oturdum. Ve merakımı dile getirmeden edemedim. “Neden geldiniz?”
Önce birbirlerine kısa bir bakış attılar ve sonra Harry konuşmaya başladı. “Niall aranızın bozulduğundan bahsetti. Dün kötü görünüyordu.”
Gözlerim şaşkınlıkla irileştiğinde bir an söylediklerini yediremedim. Kötü mü görünüyordu? Çakma sarışınım dün onu terk ettiğim için üzülmüş olabilir miydi gerçekten? Kalbim bu düşünceyle beni suçlarken, içimde bir yerlerde bir gün baş göstermeyi bekleyen sürtük tarafım bana seslenip kafamı karıştırmıştı. Belki de Bay İrlanda onlara da rol yapıyordu? Sonuçta biz sözde sevgiliydik.
Cevap vermeyeceğimi anladıklarında –çünkü verecek cevabım cidden yoktu- Liam konuşmaya başladı.
“Bugün bir programa katılacağız. Seni almaya geldik.” Geleceğimi nereden biliyorlardı ki? Kaşlarım çatıldığında ikisi de ayaklanıp karşıma dikildiler.
“İtiraz hakkın yok, Annie.” Liam’a şaşkınca bakarken cümlesini Harry devam ettirince cidden anlaşmış olduklarını düşünmeye başladım.
“Yoksa zorla götürürüz. Çok ciddiyim.” Harry’nin gözlerinde gördüğüm ciddiyetin aynısını Liam’da da görünce gözlerimi devirdim. Hadi ama, Liam zeki biriydi. Harry gibi hislerine göre davranmıyordu, mantıklıydı o.
“Gelmek istemiyorum.” Önce birbirlerine baktıktan sonra bana doğru yaklaşmaya başladıklarında kaşlarımı çattım. Bunların derdi neydi?
“Zorla götürürüz demiştim. Kucağıma alırım seni.” Harry’ye sinirle baktığımda Liam konuşmaya devam etti.
“O taşıyamazsa, emin ol ben taşırım.” Gözlerimi büyüterek onlara baktığımda ciddiliklerini bozmuyorlardı. Hem de onlar. Tanrım, beni neyle sınıyorsun?
“Ve Annie, adam kaçırmaktan hapse girmek istemiyorum. Bilirsin, hiç benlik bir yer değil.” Harry’ye hadi canım, der gibi bakmaya başladığımda aslında pes bayraklarımı çekmiştim. Karşılarında şansım yoktu, belliydi bu.
“Tamam. Tamam o lanet olası yere geliyorum.” Zaferle gülümsediklerinde akıllarından neler geçirdiklerini, neden bu kadar ısrarcı olduklarını anlamaya çalışsam da anlayamadım.
Odama girerken söylenmeye deva ediyordum. Duymuşlar mıdır, bilmiyordum. Bildiğim bir şey vardı, o da bu sefer Niall’ın söylediklerine inanmayacağımdı. Ne söylerse söylesin beni kırmasına izin vermeyecektim.
***
Yavaş adımlarla çocukların beni yönlendirdikleri yere gitmiş, bana ayırdıkları koltuğa oturmuş, programın başlamasını bekliyordum.
Herkes koşuşturmaca içindeyken ben olduğum yere sinmiş, bu şeyin bir an önce bitmesini dilemeye başlamıştım. Ne kadar çabuk, o kadar iyi. Çocukların hepsi kulisteydiler ve sunucu yerini almıştı. Son kontrolleri yapıyorlardı. Seyirci olarak stüdyoda en fazla yirmi kişi vardı. Bunu bilirdim, ekranda göz doldurur ve güzel görünürdü ama stüdyoya fazla seyirci almazlardı.
Düşüncelerimden sıyrılmamı sağlayan sunucunun programı başlatması olmuştu. Kadının adının Sandy olduğunu öğrenmiştim. Birkaç klasik sözün ardından konuklarını -1D’yi- davet ettiğinde içimde bir yerler Niall’ı göreceğim için heyecanlanmıştı. Minik bir yer. Zavallılığımı temsil etmeyi unutmamıştı anlayacağınız.
Her biri Sandy’le selamlaştıktan sonra koltuklarına oturdular. Zayn, Lou ve Niall yayılarak oturmuş, koltuğun kenarına Harry yerleşmişti. Liam da tekli koltuğu kapmıştı.
“One Direction, millet!” Sandy ekrana doğru bunu söylediğinde küçük seyirci grubundan büyük bir alkış yükseldi. Çocukların hepsi gülümseyip ekrana bakıyorlardı. Bense gözlerimi Niall’dan ayıramıyordum. Yine harika gözüküyordu. Kendine gel, diyen iç sesime kulak verip bakışlarımı başka yöne çevirdim. Bu sırada Sandy sohbete çoktan başlamıştı.
“Evet, Liam, Zayn’in aynalara olan ilsi hakkında bize bir şeyler söyle.” Hepsi gülmeye başladığında tek tebessüm eden Zayn’di. Merakla Liam’ın konuşmasını beklerken, onlarla ilgili bu programın eğlenceli olacağı fikri beynime yerleşmeye başlamıştı.
“Eğer Zayn kadar yakışıklı olsaydım ben de aynalarla konuşurdum.” Gülmeler devam ederken Zayn Liam’a dönüp onu cevapladı.
“Bunu söylemek istemem ama haklısın dostum.” Sözleri üzerine herkes gibi bende gülmeye başladığımda Zayn’e ukalalığın yakıştığını düşündüm. Onda rahatsız edici durmamıştı.
“Ne kadar da alçak gönüllü.” Liam işaret parmağıyla Zayn’i işaret ederken kameraya bakıyor gülüyordu. Bu çocuklar cidden çok eğlenceliydi. İnsana hayat enerjisi aşılıyor gibiydiler. Sandy yeni bir soru yönelttiğinde ona baktım.
“Evet, birbirinizle ilgili korktuğunuz bir şeylerden bahsedin bize.” Hepsi birbirine bakıp güldükten sonra Louis söze başladı.
“Bazen Niall mide fesadı geçirecek diye korkuyorum. Hiçbir insan bu kadar yemek yiyemez.” Gözlerim Niall’ı bulduğunda gülümsemeden edemedim. Çok yemek yemesi bile hoş geliyordu. Niall, Louis’ye bakıp güldükten sonra Horanlığını konuşturmakta gecikmedi.
“İnsan olsaydım bu kadar yakışıklı olmazdım, Lou.” Seyircilerden bir ‘oo’ yükselirken herkes aynı zamanda gülüyordu. Aslında söylediklerinde haklıydı. Horan kusursuz biriydi. Kusursuz bir melek. Beni üzmüş olsa bile öyleydi işte, inkara gerek yoktu.
“Zayn’le takılmak sana iyi gelmiyor dostum.” Louis’nin verdiği cevapla birlikte kahkahamı diğer herkes gibi bastıramadığımda gerçek anlamda eğlendiğimi fark ettim. Onlar sanki birleşmek için yaratılmış beş kişi gibiydiler.
Sandy yeni bir soru sorduğunda yeniden dikkatimi ona verdim. “Lisede hepinizin kaldığı bir ders var mı, çocuklar?”
Kaşlarını çatıp düşünme rolü yaptıktan sonra Harry “Coğrafyadan kaldık.” dedi. İstemsiz bir gülümseme yüzümü kaplamıştı bile.
“Ben geçtim.” Niall konuştuğunda yeniden ona odaklandım. Ah, Tanrım.. bu çocukta cidden beni kendine çeken bir şey vardı. Bana nasıl davranırsa davransın, ona ne kadar sinirlenirsem sinirleneyim yine de onu sevebiliyordum.
“Ah, kapa çeneni. Kesin kitabı yemişsindir.” Herkes birden gülmeye başladığında bende gülmeden edemedim. Sanırım bugünümü evde geçirsem, kesinlikle kafayı yerdim. Liam ve Harry’ye bir teşekkür borçluydum.
Sandy gülme işi bittiğinde yeni bir soru yöneltti gruba. “Nasıl kadınları çekici bulur One Direction?”
Her biri muzipçe sırıttıklarında Niall’ın vereceği cevabı merakla beklemeye koyuldum ama ilk konuşan Harry olmuştu.
“Olgun kadınlar çekicidir.” Harry bir elini çenesine yerleştirmiş ciddi görünmeye çalışırken ona gülümsedim. Kendisi olgun olamayacak kadar çocuk ruhluydu.
“Harry bu sefer haklı.” Liam’ın sözleri üzerine ona hak verdim. Çünkü Liam mantıklı biriydi. İlişkisi de mantıklıydı.
“Ninelerle işim olmaz.” Zayn’in beklenmedik cevabı üzerine gülmeye başladığımda tek sesli gülen kişinin ben olduğumu fark edince susup oturduğum yere daha çok sindim. Neyse ki, sadece seyircilerin dikkatini çekmiştim.
“Sevimli kızlar çekicidir. Bir de beni sinir ediyorsa bu hoşuma gider.” Niall’ın sesi kulaklarıma dolduğunda gözlerimi sadece ona sabitledim. Kalp atışlarımı düzene sokmamın imkanı yoktu. Sözlerinden çıkarmam gereken şey ne olmalıydı, onu da bilememiştim.
“Niall, yakın bir zamanda ilişkinin başladığını duyduk. Nasıl gidiyor?” Sandy’nin sorusu üzerine yüzümü buruşturdum. Dün gece her şey bitti Sandy, diye bağırmak istesem de bunu yapmaya cesaretim yoktu. Hem, bu eğlenceli havayı bozmak istemiyordum.
“Sanırım onunla birlikte yaşamaya yeniden başladım.” Gülümsediğine kalbimde oluşan tarifsiz hisler baş göstermeye başlamıştı. Dudaklarım Niall’ınkini taklit edermişçesine gülümsediğinde beni bitiren düşünce ne yazık ki kafamda belirdi, biz sözde sevgiliydik ve Niall kamera karşısındaydı. Üzüntüm az önceki sevincimin önüne geçtiğinde yüzüm düştü.
Bir an kısacık bir sessizlik olsa da bunu bozan Harry olmuştu. Yine sırıtıyordu bay kıvırcık.
“Lou sana aşığım.” Harry gülümseyerek Louis’ye baktığında Louis de gülümsedi. Onların bu halleri gözüme çok tatlı görünüyordu açıkçası.
“Ben de sana, kıvırcık.” Ortam yeniden eski havasına döndüğünde tek eski havasına dönemeyen kişinin ben olduğumu anlamam uzun sürmedi.
“O zaman ben de sana aşığım Niall.” Liam’ın sözleri üzerine dudaklarımı gülümsemeye zorladım ama sanki dudaklarım kıpırdamamak için yemin etmiş gibiydiler.
“Peki, bende sana aşığım Liam.” Herkes gülmeye devam ederken ben hala zoraki bir tebessümle yetinmeye devam ediyordum.
“Sanırım sadece ben kızlardan hoşlanıyorum.” Zayn’in cevabı sayesinde tebessümüm gülümsemeye dönüştüğünde ona bir teşekkür etmem gerektiğini aklımın bir köşesine not ettim. Programın başından beri verdiği cevaplar çok iddialı ve bir o kadar da eğlenceliydi.
Kamera arkası ekibinden biri Sandy’ye işaret verdiğinde Sandy klasik şeyler söyleyip programı sonlandırdı. Ardından herkes dağılmaya başladı. Bende ayağa kalktım ve gitmeye koyuldum.
Duymaktan, dinlemekten usanmayacağım güzel ses kulaklarımı doldurduğunda duraksadım. Aslında durmamalıydım ama bedenim beni dinlememekte ısrarcıydı.
“Annie. Dur lütfen.” Gözlerimi kapattım ve duyduklarımın gerçek olmamasını, her şeyin daha kolay olmasını ve buradan çıkıp gidebilmeyi istedim. Ama bu isteğim gerçekleşmeyecek kadar olanaksızdı.
Önüme geçtiğinde bakmaya doyamadığım mavi irislerini benimle buluşturdu. Onlara bakmayı özlemiş miydim? Söylediği o kadar şey kulağımda çınlarken hem de?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Butterfly's Wings
Fanfiction“Canım kızım, Seni kollarıma aldığım ilk anı bugün gibi hatırlıyorum. Minicik, sıcacık ve savunmasız, pamuk gibi.. Bembeyaz. Şirin. Beyaz kelebeğim, sen artık kanatlarını çırpmaya başlıyorsun. Hayatın zorlu, ama aynı zamanda güzel yolunda uçmaya h...