Ocak,2011
Tolga loş ışıklı odaya girdiğinde son bir kez arkasına dönüp baktı. Kimsenin onu görmediğinden emin olduktan sonra usulca kapıyı kapattı. Diğer doktorların, özellikle Hande'yle ilgilenen doktorların Tolga'yı burada görmeleri oldukça tehlikeliydi. Bir doktor, asla başka bir doktorun hastasıyla ilgilenemezdi. Hem de durumu bu denli ciddi olan bir hastayla.
Tolga yatakta uzanan Hande'ye döndüğünde onu oldukça bitkin görmüştü. Büyük ihtimalle doktoru ona o saçma depresyon ilaçlarından birini vermişti ve genç kızın bilinci yerinde değildi. Tolga fazla ses çıkarmadan hafifçe boğazını temizledi, birkaç küçük adımdan sonra nihayet Hande'nin yanına varabilmişti.
"Hande?" Diye seslendi kısık bir tonda. Görmeyi umduğu bir hareketlilik olmadı. Dudaklarını ıslattı ve şansını bir kere daha denedi.
"Hande, beni duyuyor musun?" Olası bir hareketini gözden kaçırmamak için gözlerini önce yüzünde ondan sonrada ellerinde gezdirdi ama hiçbir tepki alamadı.
Yatağın kenarında duran dosyayı eline alıp ilacı ne zaman verdiklerine baktığında Hande'nin yarım saat sonra, belki biraz daha fazla, kendine geleceğini anlamıştı. Onun bilinçsizce uyuduğunu bildiği halde, zamanının kısıtlı olduğunu bildiği halde çıkamadı odadan. Onun gitmesini engelleyen bir şey vardı. Boğazına düğümlenen bir şey.
Eski sandalyeyi yatağın kenarına çekip oturduğunda mavi gözlerini usulca kızın üzerinde gezdirdi. Daha önceden fark ettiği ama bu denli dikkatli bakamadığı kirpiklerine baktı. Fazla uzundu, çok fazla. Birbirlerine sıkıca kenetlenmiş, gerçekleri örtmeye çalışıyormuş gibilerdi. Sonra sanki özenle yapılmış olan burnuna baktı, minikti. Biçimli dudakları kurumuştu ve tüm rengi çekilmiş gibiydi. Gözlerini hızla kırpıp elleriyle yüzünü ovuşturdu.
Burada durması yanlıştı, tıpkı oturup onu incelemesi kadar yanlış. Birkaç dakikalığına yitirdiği bilincini yeniden kazandığında yatağa tutunarak ayağa kalktığında Hande'nin yutkunduğunu fark etti. İlaçlar onu susatıyordu ve şu anda büyük ihtimalle boğazı kupkuru olmuştu. Komodinin üzerinde duran su dolu bardağı aldı ve kızın hafifçe doğrulmasına yardım edip suyu içirdi.
"Daha iyi misin?" Tolga yeniden sorduğunda Hande başını hafifçe salladı. Yutkunup dudaklarını ıslattığında dudaklarındaki kuruluk gitmişti.
"Kendini yorma, ağır bir ilaç vermişler toparlanman zor olabilir. Ne kadar dinlenirsen senin için o kadar iyi olacak." Hande hiçbir tepki vermeden dinledi Tolga'nın sözlerini.
"Ben şimdi gideyim, her an doktorun gelebilir." Gitmek için ayağa kalktığında sessiz odada yankılanan cılız ses durmasına neden oldu. "Bekle," demişti.
O da hiç itiraz etmeden durdu ve kapalı gözlerine baktı. Bir şeyler söylemek istiyordu, belliydi ama gücünü toplayamıyordu. Tolga, verilen bu tür ilaçların hastalar üzerinde nasıl etki yarattığını bildiği için sabırla Hande'nin konuşmasını bekledi. Genç kızın iri gözleri usulca açıldığında Tolga bir süre bakamadı ona.
Tıpkı vücudu gibi gözleri de oldukça belli ediyordu yorgunluğunu. Çöken göz altları, ışıltısı kaybolmuş koyu kahve gözleri ve gözlerindeki kırmızılıklar yorgunluğun ta kendisiydi. Gözleri ağır bir şekilde kapanıp açıldığında yeniden sertçe yutkundu.
"Bir şey sormak istiyorum," dedi sesi çatlarken. Tolga onu daha iyi görebilmek için biraz daha yaklaştı ve kollarını yatağa yasladı.
"Hangi aydayız?" Bir anda bu sorunun nereden aklına geldiğine bile şaşırmayan Tolga hafifçe gülümseyerek cevapladı kızı. "Ocak."
Hande gözlerindeki hüzne rağmen gülümsedi ve Tolga donup kaldı. Hayatı boyunca görüp görebileceği en güzel gülüşlü kadın olabilirdi. İnci gibi dizilmiş dişleri, biçimli dudakları ve iki yanağındaki derin çukur gamzeleri ile cidden fazla güzeldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessiz Çığlık
FanfictionHayat bazen en mutlu olduğunuz zamanda, en sevdiğiniz kişi tarafından canınızı öyle bir acıtır ki... kendinizi kimsesiz hisseder, her dakika isyan eder, avaz avaz sessiz çığlıklar atarsınız birileri sizi duysun, yardım etsinde kurtulayım diye..