Haziran,2016
Ağzımdaki lokmayı çiğnerken elimdeki çatalı tabağın kenarına koydum ve bakışlarımı tabaktan dedeme çevirdiğimde onunda bana baktığını fark ettim. Gözlerimiz birbirine değdiği an dudaklarında o aşina olduğum gülücük belirdi.
"Çok büyümüşsün, en son gördüğümde küçücük bir kızdın." Dedi ses tonundaki hüzne engel olamazken. Duygularımı bir kenara itip gülümsedim.
"Zaman hızlı geçiyor, dede. Sen neler yapıyorsun?" Suyumdan bir yudum aldım. Dudaklarını birbirine bastırıp bir süre uzaklara baktı.
"Bir şey yapmıyorum, belki inanmayacaksın ama hep seni düşündüm kızım. Başına gelenleri düşündüm, sen bunların-" elimi havaya kaldırıp gülümsemeye çalıştığımda sustu.
"Bunları konuşmasak daha iyi olur, ben eskilerden bahsetmek istemiyorum. Geçmişin bir önemi yok tamam mı?" Gözlerindeki hüzün bulutlarına rağmen gülümsedi.
"Peki yavrum," çatalımı yeniden elime alıp yemeğime devam ettim.
İyi görünmeye çalışıyordum. Aslında gerçekten iyiydim, ta ki onu görene dek. Dedemle yüzleşecek olmak fikri ilk başta çok güzel gelmişti. Babamla aramda kalan tek bağ dedemdi ve onunla görüşmediğim anlarda kendimi kötü hissediyordum. Bana yardım etmek istediği zamanlarda onu elimin tersiyle iterken bile kötü hissetmiştim.
"Daldın yine güzel gözlüm, yemeğini soğutuyorsun." Dolan gözlerimle ona baktım.
"Bana çok kızgın mısın?" Dedim kendime engel olamazken. Biliyorum bana kızmaz ama nedense bunu ondan duymaya ihtiyacım vardı. Gözlüklerinin altından gözlerini sildi.
"Asla, sana asla kızgın değilim. Aksine sana bunları yapana kızgınım." Dudaklarımı yaladım ve boğazımda oluşan yumruyu yuttum.
"Biraz hava almam gerek." Çatalı yeniden aynı yere bırakıp bahçeye çıktım.
Bahçenin kapısını açıp dışarı çıkarken yüzüme çarpan akşam serinliği gözlerimi yummama neden oldu. Bu hissi seviyordum. Göz yaşları birer birer dizilirken gözlerime her zaman olduğu gibi yine ağlamamak için tırnaklarımı avuç içime geçirdim.
Yıllardır unutmaya çalıştığım o anlar zihnimde yeniden canlanmaya başladığında nefes alamıyormuş gibiydim. Birkaç sarsak adım atıp evden uzaklaştığımda ortada duran sandalyelerden birine oturdum ve gözlerimi ileride duran koca ağaca diktim.
Ocak,2011
"İçmek istemiyorum! Buradan çıkmak istiyorum! Bırakın beni ne olur." Göz yaşlarım derin iç çekişlere dönerken bir krizin eşiğindeydim.
"Sakin ol Hande, burası sana iyi gelecek sakin ol." Üç kişi birden kollarımdan tutmaya çalışırken çırpınacak gücüm kalmamıştı.
"O iğneyi yapmayın bana ne olur," damarlarımda süzülen o lanet ilaç anında etki etmeye başladı. Gözlerim kararıyordu.
"Çıkarsınlar beni buradan, lütfen, baba." Göz yaşlarım hiç aralıksız gözlerimden süzülürken tüm gücüm çekilmiş gibiydi.
Bilincim yerindeydi ama ne konuşabiliyordum ne de hareket edebiliyordum. Bulanık gören gözlerimi odada gezdirip beyaz duvarlara bir lanet daha savurdum. Geniş camdan içeri giren kış güneşi daha fazla ağlamama neden oldu.
"Git-Gitmek," dedim zar zor. "İsti-İstiyorum." Tarifi imkansız bir acı geziniyordu tüm vücudumda. Beni yok eden bir acı.
Sadece birkaç saat süren ilacın etkisindeyken annemin hayalini görüp durdum. Ona sarıldım, onunla kavga ettim, ona hesap sordum, ağladıkça ağladım, rahatlayana kadar ağladım. İşin ilginç yanı hiç rahatlamadım. Umdum ama olmadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessiz Çığlık
FanfictionHayat bazen en mutlu olduğunuz zamanda, en sevdiğiniz kişi tarafından canınızı öyle bir acıtır ki... kendinizi kimsesiz hisseder, her dakika isyan eder, avaz avaz sessiz çığlıklar atarsınız birileri sizi duysun, yardım etsinde kurtulayım diye..