"Senin burada ne işin var?" Aras'ın sorusu şaşırmama neden olurken Tolga'ya baktım.
Aras'ın gözlerinde gördüğüm öfkeden ve nefretten daha farklı bir şey vardı onda. O da nefret ve öfkeyle bakıyordu ama biraz kırgındı da. Kime kırgındı, neden kırgındı anlayamıyordum. Şaşkın bakışlarım yeniden Aras'a döndü.
"Asıl senin burada ne işin var?" Tolga kendisine yöneltilen soruyu hemen yanımda duran Aras'a yönlendirince ortamdaki gerginlik arttı. Elimi uzatsam dokunabilecekmişim gibiydi.
"İkinizde durun." Daha fazla dayanamayıp elimi havaya kaldırdım. "İçeri geçin ve neler olup bittiğini bana anlatın." Tolga gergince alt dudağını dişledi.
"Ben sadece seni görmeye geldim, onunla karşılıklı oturmaya hiç niyetim yok." Yanımdan geçip gidecekken önüne doğru bir adım attım ve sol elimi göğsüne yaslayıp onu durdurdum.
Nefes alışveriş hızım değişirken sertçe yutkunmak zorunda kaldım. Göğsüne yasladığım sol elim uyuşup yanmaya başlarken onunda bakışları elime kaydı. Hemen elimin altında atan kalbinin hızı artarken bulunduğum ortamdan soyutlanmış gibiydim. Sıcak nefesi yüzüme çarparken nefretim uçup gidiyordu, o yüzden ona dokunmam tehlikeliydi.
"Gitme, neler olduğunu bilmeye ihtiyacım var." Sesim kendi kontrolümün dışında fısıltı şeklinde çıkarken kısa bir anlığına gözlerini yumdu ama hemen açtı.
"Şu an değil. Yarın yine geleceğim tamam mı?" Titrediğini fark ettiğim sol eli yavaşça havaya kalktı ve yüzüme düşen saçıma dokundu.
Kaçmam lazım ondan biliyorum. Bana dokunduğunda delirmem lazım biliyorum. Onu ittirmem lazım, ona bağırmam lazım, delirip hesap sormam lazım biliyorum... ama neden yapamıyorum? Neden göğsüne yasladığım elimi çekemiyorum? Neden elimin altında atan kalp atışları benim kalp atışlarımı hızlandırıyor? Nasıl olur da bana dokunmasına izin veririm? Saçımda gezinen ince parmakların beni delirtmesi gerekmiyor mu?
Bir kabustan uyanır gibi uyandım. Kalbim hızlı hızlı boğazımda atarken, sırtımdan aşağı bir ürperti akıp giderken uyandım kabustan. Elimi göğsünden çekip geriye doğru birkaç adım attım ve kaçtım dokunuşundan. Gelme, diyemedim. Yarın seni görmek istemiyorum, diyemedim. En çok kalmasını istedim ama kal da diyemedim.
Yanımdan geçip giderken gözlerimi kapadım. Yine bir gidişi kaldırabilecek durumda değildim. Kapı kapanana kadar gözlerim kapalı durdum. Kapı kapandığında omzuma dokunan Aras sayesinde açtım gözlerimi. Kurumuş dudaklarımı ıslatıp gözlerimi hızla kırptım. O gitmiş olabilirdi ama hala hesap sorabileceğim bir Aras vardı.
Bütün hislerimi, duygularımı bir kenara bırakıp hemen arkamda duran Aras'a döndüm. Göz göze geldiğimiz anda sorguya çekileceğini anladı. Omzumdaki elini indirdi ve gözlerimdeki gözlerini kaçırdı. Elimle salonu gösterdiğimde oraya doğru ilerledi.
Ben tekli koltuğa yerleştiğimde elindeki kahve dolu kupalarla salona girdi. Bir nevi sakinleşmem için çareyi kahvede bulmuştu ama şu an beni kahve bile dizginleyemezdi. Uzattığı kahveyi alıp koltuğun kenarına koydum ve o yerine yerleştiğinde gözlerimi üzerine diktim.
"Bana neden öyle bakıyorsun?" Derken yüzüne sevimli bir gülümseme yerleştirdi.
"Nasıl bakıyorum?" Tek kaşımı havaya kaldırdığımda yerinde rahatsızca hareket etti.
"Yiyecekmiş gibi." Söylediği sözlerden sonra yüzüme hiçte gerçekçi olmayan bir gülümseme yerleştirdim. Sonra yeniden ciddileştim.
"Uzatmaya devam edersen tamda tahmin ettiğin gibi seni çiğ çiğ yiyeceğim. Bir an önce dökül," elimi acele etmesini istermiş gibi salladığımda hafifçe boğazını temizledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessiz Çığlık
FanfictionHayat bazen en mutlu olduğunuz zamanda, en sevdiğiniz kişi tarafından canınızı öyle bir acıtır ki... kendinizi kimsesiz hisseder, her dakika isyan eder, avaz avaz sessiz çığlıklar atarsınız birileri sizi duysun, yardım etsinde kurtulayım diye..