16. Bölüm

1K 72 25
                                    

Merhaba efenim! Artık arayı fazla açmadan yeni bölümler gelecek, tabii bir aksilik çıkmazsa..
Bu bölüm bir şarkımız var, benim için oldukça değerli ve sözlerini bu hikayeme çok yakıştırdım. O yüzden şarkıyla beraber okursanız daha anlamlı olur.. böylece bende istediğim etkiyi vermiş olurum. Hepinizi kocaman öptüm, iyi okumalar efenim!

Deniz kenarında yürürken denizden gelen ferahlık yüzüme çarpıyordu ve bu birazda olsa serinletiyordu. Tolga'yla kahvaltıdaki mevzular hakkında bir daha konuşmadık. Zaten soğumuş olan kahvelerimizi içmedik ve oradan kalkıp deniz kenarında yürümeye başladık. 

İkimizde suskun, ikimizde sessiz yürüyüp duruyorduk. Tıpkı masada oturduğumuz zamanki gibi elimi sıkıca tutuyordu. Yanımızdan geçip giden insanlar kadar sıradan bir şekilde yürüyorduk. Herkes gibi.. olağan çiftler gibi. Oysa içimizde derin kesikler, derin yaralar vardı. Aynı yerden kanayan, aynı yerleri sızlayan bir çifttik biz. 

Elimi elinden ayırıp koluna girdim ve başımı omzuna yasladım. Kokusu denizin kokusuna karışıp ciğerlerime dolarken fazlasıyla huzurlu hissediyordum. Başımın üzerinde dudaklarını hissedince gülümsemeden edemedim. 

"Sıradan olmayı özlemişim." Dedi duygularıma tercüman olurken. 

"Madem sıradan olduk, sende sıradan erkekler gibi bana pamuk şeker al." Biraz ileride duran pamuk şeker arabasını gösterdiğimde dudaklarından kaçan küçük gülüş içimin kımıl kımıl olmasına neden oldu.

"Emredersiniz." Hızlı hızlı yürüyüp adamın yanına vardığımızda bana mavi bir pamuk şeker aldı. Kıkırdayarak şekeri elinden kaptım ve hemen açıp yemeye başladım.

"Çok teşekkür ederim." Parmak ucumda yükselip sakallı yanağına öpücük bıraktım. Yeniden koluna girip başımı omzuna yasladığımda o donmuş gibi duruyordu.

"Hadi, gidelim!" Kolundan tutup çekiştirdim ama yine yürümedi. Başımı kaldırıp düşünceyle dolup taşmış gözlerine baktım. Bir şeyler anlatıyorlardı, bir şeyler söylüyorlardı..

"Bir şey mi oldu?" Kolundan çıkıp karşısına dikildiğimde gözlerimizi eşitlemek için başımı hafifçe havaya kaldırmıştım. 

Bir şey söylemiyordu ama ben gözlerinden anlayabiliyordum düşündüğünü, aklında dönüp duran neydi çok merak ediyordum. Yutkundu ve adem elması ağır ağır hareket etti. Gözlerim kısa bir anlığına oraya kaydı, sonra yeniden gözlerine odaklandım.

"Bilmiyorum," söylediği tek şey bu olurken kaşlarım havaya kalktı. "Tepkilerin.. biraz değişik değil mi sence de?" Dudak büküp omuz silktim.

"Düşünmek için fazla genciz.. zaman kaybedemeyiz, anlıyor musun? Seninle beraber yaşamak istiyorum, artık yaşadığımı hissetmek istiyorum." Ona doğru bir adım atıp aramızdaki mesafeyi azalttım. Göğsü göğsüme değerken nefesini yüzümde hissediyordum.

"Yeteri kadar üzülmedik mi?" Dediğimde dudaklarındaki acı gülümsemeyle beni onayladı. "Hayat kısa, bak kuşlar uçuyor." Elimle gökyüzünü gösterdiğimde yaptığım alıntıdan dolayı yüzündeki gülümseme genişlemişti.

"Artık gülelim," baş parmağımı kıvrılan dudağının kenarında gezdirdim. Sıcacık eliyle elimi kavrayıp parmak ucuma bir öpücük bıraktı. "Gülmeyi hak ediyoruz." Başıyla onayladı.

"Gülmeyi hak ediyoruz." Dedi beni tekrar ederek. Aramızdaki mesafeyi tamamen kapatıp dudaklarımı dudaklarına yasladım. Sol eli usulca belimi tutup beni kendine çekerken ikimizde aynı anda gülümsedik. 

Alnımı alnına yaslayıp burnumu burnuna sürttüm, dudaklarından kaçan nefesler dudaklarıma karışıyordu. Birbirimizin nefeslerini solurken bundan daha güzel bir an olamazdı. Gözlerimi usulca yumup onun nefeslerini solumaya bir süre daha devam ettim.

Sessiz ÇığlıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin