8. Bölüm

1.1K 86 14
                                    

*Şarkının sözlerini dikkatli okuyunuz.

Mayıs,2008

Bir ay. Tam bir ay geçti üzerinden. Onsuz nefes alamam dedim, aldım. Onsuz yaşayamam dedim, yaşadım. Zaman geçmez dedim, geçti. Yapamam dedim, yaptım. Hiçbir şey düşündüğümüz gibi olmuyordu. Annemin yokluğuna gün geçtikçe alışıyordum. O olmasa ben ne yaparım diye düşünüp dururken bir bakmışım bir ay geçmiş üzerinden.

Onsuz bir ev.. o kadar boş ki. Odalar buz gibi, duvarlar üzerime geliyor. Mutfağa girmek dahi istemiyorum, elimde olsa evin içerisinde bile gezinmeyeceğim ama mecbururum. Onsuz olmaya mecburum, yaşamaya mecburum, devam etmeye mecburum, hiçbir şey olmamış gibi günlük rutinime devam etmeye mecburum. O gitti ama varlığı gitmedi.

Her an yatak odasından çıkıp gelecekmiş gibi hissediyorum. Her an murfaktan yemek hazır, diye bağıracakmış gibi hissediyorum. Yatak odasının kapısı sımsıkı kapalı ve ne babam cesaret edebiliyor açmaya ne de ben. Öylece bakıyorum önünden geçip giderken. Boş bakışlarımı dikiyorum kapıya, öyle duruyorum.

Küçükken annem bana kızdığında ya da bir şeye darıldığında odasına kapanırdı. Kapıyı kapatır, yatağına uzanır öylece uzanırdı. Bende bilirdim onun bana kırgın ve ya kızgın olduğunu, tereddütle dururdum kapısında. Sonra dayanamaz gülerek girerdim içeriye. Annem beni gördüğünde doğrulur bakardı yüzüme, sonra kendini tutamayıp kahkaha atardı. Ben hiçbir şey demeden hemen affederdi beni.

Şimdi kapıyı açıp girsem içeri, yine karşılar mı beni? Boş yatağı yine varlığıyla dolar mı? Ben yine sadece bir gülüşümle kendimi ona affettirebilir miyim? Bunların hiçbiri olmayacak. Biliyorum ama umut etmek güzel. Bir mucize olsa, geri gelse, şaka yaptım dese.. ah keşke dese...

Gözyaşları yeniden gözlerimi yakarken elimi göğsüme yasladım ve boğazımdaki acıyı yutmaya çalıştım. Geçmedi, aksine yutkundukça büyüdü. Nefes almamı engelledi, beni yine bayılma noktasına getirdi. Zar zor kendimi toparlayıp odasının önünden geçip merdivenlerden aşağı indim.

"Yine mi ağlıyorsun?" Babamın sesi duraksamamı sağladı. Gözlerimi kırpıştırıp kendime geldim ve ona baktım.

"Hayır, hayır ağlamıyorum. Aç mısın?" Başını olumsuz anlamda sallayıp geriye doğru yaslandı. Mutfağa gitmekten vazgeçtim.

Küçük adımlarla ilerleyip karşısındaki tekli koltuğa oturdum. Geçmişe dönsem, yeniden çocuk olsam, babam yine şefkatle baksa bana.. böyle bakmasa. Gözlerini üzerime dikip, sanki nefret ediyormuş gibi bakmasa bana. Bakışlarından rahatsız olunca yerimde kıpırdanıp gözlerimi kaçırdım.

"Annene çok benziyorsun." Dedi bir anda. Gözlerimi kaldırıp bakmadım ona. Ne yapmaya çalıştığını anlayamıyordum.

"Umarım huy olarak benzemezsin." Kısa bir an yüzüne baktığımda alayla güldüğünü gördüm. "Bence imkansız ama neyse," eğleniyormuş gibi bir hali vardı.

"Ne diyorsun baba?" Dedim sabır dolu bir nefes verirken. Umarsızca kahkaha atıyor.

"Hiç," öksürerek kahkahalarını bastırıyor. "Hiç öyle konuşuyorum." Koltuğa iyice yayılıp gözlerini kapattı.

Annem öldüğünden beri böyle. Üzüntüden bu halde diyeceğim ama olmayadabilir. Onu artık tanıyamıyorum. Yaptıklarına, söylediklerine bir anlam veremiyorum. Üzgün olan insan sanki hiçbir şey olmamış gibi kahkaha atar mıydı? Ölmüş karısıyla ilgili ağır şeyler söyler miydi? O değişmişti.

"Ben yatıyorum." Saatin erken olmasını umursamadan oturduğum yerden kalktım ama sözleri durmama neden oldu.

"Kaç kaç," yine gülüyordu. "Annesi kılıklı seni, kaç." Gözlerimi devirip sinirle merdivenlerden çıktım.

Sessiz ÇığlıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin