Sesler birer birer kulaklarıma dolarken gözlerim açılmamak üzere sıkıca kapanmıştı sanki. Birileri konuşuyordu, bir şeyler söylüyordu. Neler olup bittiğini anlayamıyordum, nerede olduğumu, neden gözlerimi açamadığımı bilmiyordum. Dudaklarımdaki kuruluk beni deli ederken bir şeyler söylemek istedim.
"Hande, her şey yolunda güzelim. İyi olacaksın." Tüm gücünü kaybetmiş bedenim biri tarafından kucaklandığında bile sesimi çıkaramıyordum.
Birkaç dakika sonra yüzüme vurulan soğuk suyla irkildim. Üst üste, defalarca yüzümü yıkadı. Kim yapıyordu bilmiyordum ama kokusu ciğerlerimi yakıyordu. Dokunuşları tanıdıktı. Gözlerimi hafifçe aralayıp baktığımda görüş açıma önce saçları girdi.
Oldukça yumuşak görünüyordu ve iyice dağılmıştı. Büyük ihtimalle çekiştirip durmuştu ve bu hale gelmişti. Yine de öylesine güzel duruyordu ki içimden bir ses dokunmam için beni gaza getiriyordu. Onun dediklerini yapacak kadar enerjik değildim.
"Şimdi o içtiğin lanet şeyleri çıkarmak zorundasın. Duyuyor musun beni? Hadi bana yardım et," sırtıma baskı uygulayıp oturur pozisyona getirdi.
"Sen yapamazsan ben yapacağım." Dediğinde bahsettiğinin ne olduğunu algılayabilecek kadar bilincim yerinde değildi. Tepkisiz durduğumu görünce harekete geçti.
Çenemi sıkıp dudaklarımı araladı ve parmaklarını ağzıma soktu. Aniden gelen mide bulantısıyla elini ittirip tuttuğu kovaya içtiğim tüm hapları kustum. Midemin her kasılmasında sanki gücüm biraz daha azalıyordu. Soğuk hava kendini iyiden iyiye hissettirirken tüm vücudum titremeye başladı. Gözlerim yeniden kapandığında ona yaslandım.
"Aferin sana." Alnımda hissettiğim sıcak dudakları dünyanın en şefkatli kollarından bile daha şefkatliydi. Aynı zamanda bir o kadar tehlikeliydi.
"Çok üşüyorum," bunu söyleyen ben miydim emin olamıyordum. Sesim oldukça kalın ve kısık çıkmıştı. Belki de ne söylediğimi anlamamıştı.
"Biliyorum.. biliyorum güzelim. İyi olacaksın." Bedenim tekrardan kollarının arasına yerleştiğinde ayağa kalkıp beni taşıdı.
Yüzümde kalan sular attığı her adımda bir soğukluk olarak bana geri dönüyordu. Daha fazla titremeye başladığımda tüm vücudum buz gibiydi ama içim yanıyordu sanki. Midemden boğazıma kadar gelen yakıcı bir his vardı. Dudaklarım hala kuruydu.
Sırtım yumuşak zemine değdiğinde yan dönüp bacaklarımı kendime çektim. Koskoca yatakta küçücük kaldığımda ona üstümü örtmesi için neredeyse yalvaracaktım. Gözlerimi hafifçe araladığımda daha iyi hissediyordum.
"Hande, beni duyuyor musun?" Sesi yeniden kulaklarıma dolduğunda bu huzurlu ses eşliğinde uyumak için her şeyimi verebilirdim.
"Evet," dedim mırıldanarak. Yanıma oturup yüzüme dağılan saçlarımı geri ittirdi.
"Çok üşüyorum." Diye yinelediğim de derin bir nefes aldığını işittim. Sanki tüm kelimeleri unutmuştum. Başka bir şey söyleyemiyordum.
"Üzerini örtemeyiz, ateşini yükseltiriz. İzin ver saçlarını toplayayım." Ona arkamı dönüp saçlarımı toplayabilmesi için yer açtım.
Yumuşak parmakları yeniden saçlarımın arasına karıştığında derin bir nefes aldım. Gerçekler tüm çıplaklığıyla yüzüme çarparken saçlarımdaki elleri ağlamak istememe neden oluyordu. Sağ gözümden süzülen gözyaşı burnumun üzerinden süzülüp yastığa damladı.
"Tamamdır," deyip işini bitirdiğinde ona dönecek cesareti kendimde bulamıyordum. "Hande?" Yumuşak parmakları bu seferde koluma dokunduğunda gözyaşlarım hızlanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessiz Çığlık
FanfictionHayat bazen en mutlu olduğunuz zamanda, en sevdiğiniz kişi tarafından canınızı öyle bir acıtır ki... kendinizi kimsesiz hisseder, her dakika isyan eder, avaz avaz sessiz çığlıklar atarsınız birileri sizi duysun, yardım etsinde kurtulayım diye..