14. Bölüm

979 79 11
                                    

1 HAFTA SONRA...

Düşünmek, düşünmek ve biraz daha düşünmek. Bir hafta boyunca yaptığım tek şey düşünmek. Doktora gidip eve geldiğimden beri dışarı çıkmadım. Arada bir gelen arkadaşlarım olmasa yaşadığımı bile anlamayacağım. 

Kafam o kadar dolu ki.. her yeni düşünce bir ağrı olarak geri dönüyor. Mide bulantım arada bir şiddetleniyordu ya da hiç olmuyordu ama baş ağrım hep oradaydı. Kendini hatırlatmak istermiş gibi zonkluyordu. Bazen kafama bir şeylerle vurup dur, demek istiyordum. Dur ve bana işkence etmeye bir son ver. 

Yapmayacağım dediğim halde bilgisayarı kucağıma alıp doktorun dediklerini araştırdım. Sırf bu yüzden uyuyamadım. Okuduğum her satır beynimde dönüp dururken baş ağrım milyonlarca matkap beynime giriyormuş gibi acı çekmeme neden oluyordu.

İyileşmek çok zor. Eğer yazılanlar doğru ise yaşama şansı bile yok. Bir yol var ama sonu iyi mi kötü mü bilinmiyor. Bu basit bir hastalık değil. Bir tümör, üstelik kötü huylu bir tümör. Doktorun moralimi bozmamak için iyi şeyler söylediğini o yazıları okudukça anlıyordum. Çünkü kötü huylu, üçüncü evrede olan bir tümörün iyileşme ihtimali çok azdı, hatta yoktu.

Her geçen gün tükeniyorum. Aynadaki yansıma bana ait değil. Yorgun bakan o koca gözler bana ait değil. O soluk çehre benim değil. Bu hastalıklı kız ben olamam. Rehabilitasyon merkezinde bile bu derece kötü olmamıştım. Gerçi o zaman ölüm söz konusu değildi, şimdi her geçen gün ölüme doğru bir adım atıyordum. 

Yemek yemek, gülmek, konuşmak, bir şeyler yapmak artık o kadar anlamsız geliyor ki evde boş boş oturup sadece düşünüyordum. Her yeni düşünce, yeni bir sancıyla geri dönüyordu. Bazen başımı ellerimle kavrayıp ileri geri sallanıyordum. İçtiğim ağrı kesiciler hiçbir işe yaramıyordu. 

Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de doktor sürekli arayıp duruyordu. Ben sessize aldıkça o daha fazla arıyordu. Bazen yarım saat, bazen bir saat arayla sürekli arıyordu. Telefonumu sessize alıp bir köşeye koydum, böylece artık aramalarını duymuyordum. 

Evim öyle soğuk geliyor ki.. sanki ölüm içeride geziniyor. Bazen bir anda ürperiyorum ve tüm vücudumu bir üşüme sarıyor. Yazın ortasında üzerime bir battaniye çekip ısınmaya çalıştıkça daha çok üşüyorum. Sonra kendi kendime konuşuyorum, bu salakça düşüncelere gülerken aslında içimin kan ağladığını biliyorum. Çünkü iç sesim şöyle söylüyor; bu ölümün soğukluğu, öleceksin Hande. 

Bir aralar durup durup düşündüğüm ölüm şimdi aklımdan gitmiyor. Kaybedeceğim şeyleri düşünüyorum, terk edeceğim şeyleri düşünüyorum, nasıl öleceğimi düşünüyorum. İnsanların nasıl tepkiler vereceğini düşünüyorum. Düşündükçe daha beter oluyorum. 

Koltuğun ucunda titreyen telefonu buz gibi olmuş soğuk ellerimle aldım ve ekrana baktım. Doktor ısrarla aramaya devam ediyordu. Tedaviyi kabul etmek istemiyordum çünkü ciddi anlamda kurtulma şansım yoktu. Kemoterapinin beni tüketmesine izin vermek istemiyorum. Cevaplama tuşuna basıp telefonu kulağıma yasladım.

"Hande Hanım, merhaba. Ben Doktor Engin, nasılsınız?" Dedi açar açmaz. Sesindeki sevinç canımı sıkıyordu. 

"Merhaba, iyiyim."  Dedim sadece. Onun nasıl olduğu beni ilgilendirmezdi. Derin bir nefes aldı ve verdi. 

"Hande Hanım, hastaneye gelmenizin üzerinden bir hafta geçti ve siz hala gelmediniz. Düşünme sürecinde zaman kaybediyoruz, bir an önce tedavilere başlamamız gerekiyor." Ses tonu sanki beynime hançer saplıyordu. Tüm sesler rahatsız ediciydi.

"Tedavi olmayı düşünmüyorum." Dedim net bir şekilde. Şaşkınlığından dolayı sessiz kaldı.

"Sağlıklı düşünemiyorsunuz, bu fikirden vazgeçip tedavi olmak istediğinizde her şey için geç olabilir. Bir an önce başlayalım." Neden bu kadar ısrarcı?

Sessiz ÇığlıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin