Part 3

1.8K 61 5
                                    

''Sen kimsin ve bunları nasıl biliyorsun?'' Soruma şaşırmamış gibiydi.
''Her şeyin bir zamanı var değil mi?'' Üstelemeyecektim. Haklıydı. Belkide zamanla öğrenmem gerekiyordu. Şimdi öğrenirsem belkide ynalış anlardım değil mi? Kimi kandırıyorum ben? Onun yeşil gözlerine bakarken, mıhteşem kokusunu içime çekerken kim olduğu kimin umrundaydı!
''Pekala. En azından ismini öğrenebilirim değil mi?'' 
''Tahmin et.'' Tahmin mi edeyim? Ne biçim bir oyun oynuyordu anlamıyorum ama hoşuma gitmiyor değil. Bu kadar çekici bir erkeğe çekici bir isim yakışır. Bir kaç dakika düşündüm. Saıbırla bekliyordu. Gözlerinde anlam veremediğim bir ışıltı vardı. Belkide ismini bilemeyeceğim ve bani ceza olarak becerecek? Belki de kaşıkla gözümü yerinden sökecek sonrada derimi yüzüp kolonya dökecek? Ne de olsa onu tanımıyorum. Belkide hasta ruhlu biri. Benden cevap beklercesine ve bıkkınlıkla bakmaya başlayınca artık bir şeyler söylemem gerektiğini hissettim. Şuan duvarla onun kaslı ve geniş gövdesi arasındayım ve kaçacak bir yerim yok. Mecburen oyunu oynayacağım.
''Hmmm. Aklıma ilk gelen ismi söyleyeyim.-'' Lafımı minik bir kahkahayla böldü. Sanırım eridim. Yerdeyim şuan. Su olmuşum ayaklarını ıslatıyorum adamın. 
''İlk gelen isim mi? Neredeyse 5 dakika isim düşündün.'' Haksızdı. İlk defa. Düşünüyordum ama isim değil. Onun psikopat manyak olup olmadığını ve bana yapabileceği işkenceleri düşünüyordum. Birden ne kadar sadist ruhlu olduğumu ve ne kadar iğrenç fanteziler kurmuş olduğumu anladım. Deriyi yüzüp kolonya dökmek, kaşıkla göz oymak... Midemin bulandığını hissettim. Sertçe yutkunduktan sonra sırf cevap olsunda bitsin bu meraklandırma işkencesi diye bir isim söyledim.
''Kıvanç?'' Yüzünde kocaman bir sırıtma belirdi. Bembeyaz ve elle dizilmişçesine düzgün dişleri mutfağın loş ışığında bile parlıyordu. Neler oluyor bana?! Kaptırıyorum iyice kendimi.
''Evet.'' Evet mi? İsmini rastgele umursamazca sallamıştım ve tutmuş muydu? Buna inanacağımı beklemiyordu heralde.
''Hmmm inanmadın. Belkide bu inanmanda yardımcı olabilir.'' Cebinden siyah bir cüzdan çıkardı. İçindeki ceplerden kimliğini çıkarıp bana uzattı. Rahat bakabilmem için biraz geri çekilmişti. Çekilmee! İnandım tamam geri gel!
''Kıvanç Kırbaç?'' Soy isminden bile ne olduğu belli!
''Şimdi inandın mı Asya?'' Asya mı dedi o? İsmimi nerden biliyor? üstelik hiçbir zaman kullanmadığım ismimi biliyor!
''Sen ismimi nerden biliyorsun? Üstelik Asya'yı hiç kullanmam.'' Sesimin olabildiğince sakin çıkması için uğraşıyordum ama başarılı olduğum pek söylenemez.
''Ah doğru üzgünüm. Sanırım asıl kullandığın isim Duru'ydu değil mi?'' Onu da biliyor! Her şeyi biliyor bu adam. Hiç cevap vermedim çünkü eğer konuşmaya başlarsa daha çok tedirgin olacağım şeyler çıkacak gibiydi. Hakkımda ne biliyorsun diye sorsam kalçamdaki doğum lekesine kadar sıralardı heralde. İki yanıma koyduğu kolunun altından geçip salona gittim. Kimliği hala bendeydi. Belkide unuturdu ben de TC numarasından her şeyini öğrenebilirdim. Tabi ben bunu düşünür düşünmez hemen istedi kimliği.
''Sanırım yeterince ikna oldun. Kimliğime kavuşabilir miyim?'' Gözlerinde alaycı bir ışıltı vardı. Kimliğini uzattım.
''Neyse ben yatıyorum. İstersen gidersin istersen kalırsın. Zaten ben ne dersem diyim kendi istediğini yapacaksın. Eğer kalacaksan da şuradaki odada yatarsın. Kapıyı kitlemeyi de unutma. Ama gideceksen hemen git sonra kapı kitlemek için kalkmayayım.'' Sesimi duygusuz ve soğuk bir şekilde çıkarmaya çalışıyordum. Kalması için yalvarır gibi çıkmamılıydı çünkü içten içe ayaklarına kapanıp gitme diye yalvarmak istiyordum.
''Tamam kitlerim.'' Kalacak! Sevinçten dans etmek için kaslarım gerilmişti ki son anda frenleyebildim kendimi. 
''Peki o zaman. İyi geceler.'' Odama çıktım. Evimde tanımadığım biri kalacaktı ama ben çok mutluydum. Oktay'ın acısından kafayı kırmış olmalıyım. Bunun başka bir açıklaması olamazdı. Beynim kısa devre yapmış bazı kısımları çalışmıyordu. Bu yüzden de olur olmadık kişilere güveniyordum. Evet! Kendi kendime teşhisimi koydum bile. Ama bana en fazla ne yapabilirdi ki? Ölümden korkmam hiçbir zaman. Doğum kadar mucizevi bir şeydir ölüm benim için. Tecavüz mü edecek? Zannetmem. Sokaktan geçen bir kıza benimle yatar mısın dese bulur becerebilecek birini. Kim ona hayır diyebilirdi ki? Cinsellik için bu zahmetlere girmez yani. Belki de sadistin teki. Belkide Oktay onu kiraladı ve önce bana acı çektirecek sonra da öldürecek? O pislikten her türlü pislik beklenir. Ama tuhaf bir şekilde tanıdık geliyordu. Onu bir yerde gördüğüme yemin edebilirdim. Bunları düşünürken ağırlaşan gözlerime hakim olamadım ve uyuyakaldım.

Burnuma gelen kızarmış ekmek, haslanmış yumurta ve demlenmiş çay kokusuyla uyandım. Hemen tuvalete gidip yüzümü yıkadım, saçlarımı tekrar topladım ve dişlerimi fırçaladım. Kokuşmuş ağızla ve dağınık saçla inemezdim Kıvanç'ın yanına. İnsana benzediğime kendimi ikna ettikten sonra aşağı indim. 
''Günaydın uykucu. Senden biraz erken kalktım, değerlendireyim dedim.'' Yüzünde anneler gününde büyük bir hevesle annesine kahvaltı hazırlayan çocuğun heyecanı vardı resmen. Onun bu haline kıkırdadım ve masaya oturdum. Normalde uyanır uyanmaz kahvaltı yapamazdım ama Kıvanç için bir istisna yapabildim elbette. Üstelik hazırladığı sofra kesinlikle reddedilemeyecek kadar güzel görünüyordu. 
''Bir erkeğin böyle bir sofra hazırlayabildiğini bilmiyordum. Şaşırdım.'' Gülüyordum. O da gülmeye başladı. Sonra Bay Gizemli suratını takındı.
''Daha çok şaşıracaksın.'' Artık sabrım taşıyordu.
''Dinle. Bay Gizemli ayaklarından vaz geç artık. Çoğu kız bunu çekici bulabilir ama ben aksine itici buluyorum. Yani artık ya sorularıma cevap ver ya da git.'' Umarım inanmıştır!
''Hayır sen de çekici buluyorsun ama merakın ağır basıyor. Bana yalan söyleyemezsin Duru. Anlarım.'' Sanırım sinirlenmeye başlamıştı. O deliyse ben zırdeliyim. Bakalım kim kazanacak bu savaşı.
''Sorularıma cevap verirsen yalan söylemek zorunda kalmam.''
''Zamanı gelince.''
''Of!'' Beni sinirlendirmek hoşuna gidiyormuş gibiydi. Yüzünde kocaman bir sırıtma belirdi. Gözlerimi devirip kafamı kahvaltıma döndüm. Nerede görmüştüm ben bunu?
''Hatırladım!'' Birden elimdeki çatalı düşürmüştüm ve resmen öteki mahalleye seslenir gibi bağırmıştım. Ama Kıvanç irkilmemişti bile. Soru soran gözlerle bana bakmaya başladı.
''Rüyamda görüyordum seni! Hatta dün de gördüm. Hep aynı rüya. Bir ormandayız ve-'' Devamını getirmemeliydim. Çünkü bir ormanda ağacın altına oturmuş aşk yaşıyorduk resmen rüyamda. Ama Kıvanç'ın bunu zaten biliyormuş ama benim ağzımdan duymak istiyormuş gibi bir hali vardı.
''Eee. Anlatsana devamı.'' Muzipçe sırıtmaya başladı. Kıpkırmızı olmuştum. Kelimeler boğazıma diziliyor dilim tutuluyordu. Beni bu iğrenç anımdan kurtaran kapı zili oldu.
''Ben bakarım!'' dedim ve fırladım sandalyeden. Kapıyı çalana beni kurtardığı için minnettardım, ta ki kimin çaldığını görene dek.

Ana Yemek: AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin