Part 21

981 60 25
                                    

"Lütfen ikimize de zarar vermeyin. Konuşarak halledebiliriz." umutsuzca kurduğum bu cümlelere sadece gülüyordu. Bakışlarımı Kıvanç'tan kaçırıyordum. Onu bu halde görmeyi sindiremezdim.

"Demek konuşarak halledebiliriz öyle mi?" tek adımla yanıma gelip kolunu omzuma attı. Yoğun sigara kokusu içinde boğuluyordum.

"Ona dokunma aşağılık herif!" Kıvanç'ın acı dolu sesi kalbimi acıtıyordu.

"Madem konuşmak istiyorsun, " beni Kıvanç'a doğru döndürdu ve arkama geçip belime sarıldı ve yüzünü boynuma gömdü. "Konuş."

Pis kokusu burnumu deliyordu. Kıvanç'ın bunu izliyor olmasından nefret etmiştim.

"Önce Kıvanç'ı serbest bırak. Onun canını fazlasıyla acıtmışsınız."

"Ama yeterince değil. " diye fısıldadı elleri göğsüme doğru ilerlerken. Buna daha fazla katlanamazdım. Özellikle de Kıvanç'ın önünde.

Elini sertçe ittim.

"Bu kadar yeter! Ya hepiniz evimden defolup gidersiniz ya da polis çağırırım!"

Biraz olsun geri çekilmelerini beklemiştim ama daha fazla gülmekten başka birşey yapmadılar.

"Cesurmuşsun. Beğendim."

"Sizin derdiniz benimle. Bırakın onu gitsin. Bana istediğinizi yapın." Kıvanç'ı bu kadar çaresiz görmek canımı acıtmıştı. Benim bildiğim Kıvanç güçlü,  sağlam ve yenilmezdi. Ama bu Kıvanç çaresiz ve yalvarıyordu.

"Ne dersin güzelim? Seni bırakıp Kıvanç'a istediğimizi yapalım mı?" İğrenç sarı dişleriyle sırıtmaya başladı. Midemi bulandırıyordu.

"Ona işkence etmeniz ölen arkadaşını geri getirmeyecek. Yalvarırım bırakın onu." Son cümlem resmen fısıldar gibi çıkmıştı.  O kadar çaresiz hissediyordum ki. Kıvanç'la yaşadığımız her şey bir bir gözümün önünden geçiyordu.  Ilk tanışmamız, ilk kahkahamız, ilk sarılmamız, ilk kavgamız, ilk hayatta kalma çabamız, ilk öpüşmemiz, ilk sevişmemiz, ilk bebeğimiz... Otomatik olarak elim karnıma gitti. Elimin altındaki küçük bebeği hissediyordum. Onu ileride babasız bırakma düşüncesi bile içimi parçalıyordu. Şuan Kıvanç'ı o heriflerin elinden kurtaramazsam hem Kıvanç'a hem de bebegimize ihanet edecekmişim gibi hissediyordum. Bu herifler yüzünden ileride hem ben hem de bebeğimiz acı,  ızdırap, içinde yaşayacaktık. Birden içimi inanılmaz bir öfke kapladı.  Resmen gözüm dönmüştü. Hiçbir şey hiç kimse beni durduramaz gibi hissediyordum. Vücudumdaki bütün kaslar gerilmişti. Kendimi taştan yapılmış kadar güçlü ve yenilmez hissediyordum.

"Belki geri getirmez ama bu karnındaki piçin babasını öldürmeyeceğimiz anlamına gelmez!" Öyle bir kükremişti ki bir çığlık atacak gibi oldum. Öfkeyle parlayan bakışlarımı Bay DEATH Dövmesi'ne çevirdim.  Hem bebeğimiz hakkında iğrenç bir kelime sarf etmişti hem de Kıvanç'ı öldüreceğini açıkça belirtmişti.

"Ne dedin sen?" Sesimin hırlar tonu beni de şaşırtmıştı ama belli etmedim. Bir kaç şaşkınlık içeren saniyeden sonra bir kahkaha koptu. Alnındaki dövme kırışıp incelecek kadar gülüyordu. 

"Küçük canavarın damarına bastım sanırım."

"Beni fazla hafife alıyorsun orospu çocuğu. "Diye tısladım. Normalde sık küfür eden biri  değildim.

"Ne dedin sen bana?!" Dövme kafa alev saçan gözlerini gözlerime sabitledi ve boynumdan tutarak duvara yapıştırdı. Başım duvara çarpmanın etkisiyle zonklamaya başlamıştı. Ama buna aldırmayacak kadar öfkeyle dolmuştum. Boğazımdaki ellerini iyice sıkarken yüzünü yüzüme iyice yaklaştırdı.

"Dokunma ona lanet olası pislik! Ölümün benim ellerimden olacak?!" Sinirden uğuldayan kulaklarıma Kıvanç'ın öfke dolu  sesi doldu. Kollarını ve bacaklarını kurtarmak için çırpınmasının sesini duyuyordum. Bu dayanılmazdı. Onu bu halde görmek beni öldürüyordu.

"Söylesene tekrar seni orospu!" Bay DEATH Kıvanç'ı duymamış gibi bağırmaya devam etti.

"Sen hergün bu pezevengin altında yatarken benim anneme orospu diyebileceğini mi sanıyorsun?!"

Böyle bir adamın annesine olan düşkünlüğü beni şaşırtmıştı fakat belli etmedim. Söylediği cümle benim için bardağı taşıran son damla olmuştu. Kasıklarına hızla bir tekme attım.  Adam daha iki büklüm olma fırsatı bulamadan karın boşluğuna dizimi geçirdim.  Bu kadar güçlü olabileceğim aklıma bile gelmemişti. Şuan gücüm nefretimden ve öfkemden geliyordu.

Adam yere iki büklüm devrildi. Arkasindakiler gözleri fal taşı gibi açılmış dövme kafaya bakıyordu.

Yerde kanlı bir bıçak gözüme çarptı. Uzun ve ucu tırtıklıydı. Kıvanç'ın kanı. Ona bu bıçakla işkence yapmışlardı. Odayı bu bıçakla kan gölüne çevirmişlerdi.

Hızla yerde  bıçağı aldım ve dövme kafanın bacağına saplayıp çıkardım. Adam acı ve öfke dolu bir çığlık atarken diğer 3 kişi bana doğru yöneldiler.

"Eğer tek bir adım bile atarsanız onu öldürürüm!" Sesim kendime bile yabancı geliyordu. Ne zaman bu kadar öfke ve nefret dolu olan biri olmuştum? Her zaman için ne olursa olsun bir canlının yaşamı her şeyden daha önceydi benim için. Fakat şuan bir adamı öldürmekle tehtid ediyordum. İşin asıl korkunç tarafı blöf yapmıyordum. Onu gerçekten gözümü kırpmadan öldürebilirdim. 

3 kişi oldukları yerse kalınca dövme kafayı ayağımla dürttüm.

"Kalk ayağa."

Kımıldamadı.

"Kalk ayağa."

Yine kımıldamadı.

Kasıklarına olağan gücümle tekme attım. Öfke ve acı çığlığı yükselirken benim sesim onun sesini bastırıyordu.

"Sana kalk ayağa dedim!"

Kalktı. Iki büklüm bedeni ayağa kalktığında ancak benim boyuma gelebiliyordu. Bıçağı ona doğrulttum.

"Hepiniz evimden defolup gideceksiniz ve bir daha bize buluşmayacaksınız. Anlaşıldı mı?"

"Bu iş burada bitmedi kaltak."

"Evet bitti!" O kadar çok bağırmıştım ki bu sesin benden gelip gelmediğine bile emin değildim.

Dövme kafa gözlerime dik dik bakti ve diğerlerine bir baş işareti yaptı. Üçü birden koşup dövme kafanın koluna girdi ve gittiler. Çıktıklarından emin olunca Kıvanç'a koştum ve ellerindeki halatları kesmeye başladım.  Ellerini kurtarınca ben daha ayaklarına geçemeden beni kollarını sardı. Kanlı göğsüne yasladım ve kanlı yatakta yanına kıvrıldım. Bir süre hiç konuşmadan öylece oturduk. Ağladım.  Hiç durmadan ağladım. Tek isteğim Kıvanç'la normal bir hayat yaşamak. Fakat bunun imkansız olduğu gerçeği bugün yüzüme tokat gibi çarpmıştı. Bizim hayatımız hiç bir zaman güvenli ve normal olmayacaktı. Ve böyle bir hayata çocuk getirmek...

Sessizliği bozan Kıvanç oldu.

"Üstesinden geleceğiz. Gerekirse her birini tek tek öldüreceğim. Gerekirse buradan kaçıp gideceğiz. Lanet olsun gerekirse uzayda yaşayacağız ama üstesinden geleceğiz bebeğim. Bizi kimse ayıramayacak."

Bizi kimse ayıramayacak.


Yorum ve beğeni sayısının azlığı beni çok üzüyor ve yazma isteğimi azaltıyor. Iyi kötü herhangi bir yorum okumak beni mutlu ediyor. Okudugum her yorumu, attığınız her mesajı dikkate alıyorum. Fakat yorum ve beğeni olmayınca sanki kimse sevmiyor ben de öylesine yazıyormuşum gibi hissediyorum.

Ana Yemek: AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin