Kocaman bir örümcek pervanenin rüzgârıyla sallanan ağını kalınlaştırmak için lambayla tavan arasında gidip geliyordu. Işığa uçan böcekler için tuzağını kuran korkunç mimarı doğru düzgün göremiyordum. Arada bir gözlerim istemsizce kapanıyordu. Av olmaktan korkarak güçlükle gözlerimi aralayıp tuzağın sahibine yeniden, yeniden bakıyordum. Bir ağ atıp aşağıya inmesi birkaç saniyesini alırdı muhtemelen. Göz kapaklarımsa saniyelerce onları yeniden açabilmek için zorladığım ağırlıklara dönüşmüştü. Kalkıp bu manzaradan uzaklaşmak istiyordum ama kollarımı kıpırdatacak gücüm yoktu. Sanırım örümcek benden daha güçlüydü.
...
Yabancısı olduğum seslerin uğultusu eski pervanenin, nereden geldiğini anlayamadığım bir makinenin sesine karışmış kulaklarımda uğuldayan bir örümceğin ayak seslerine dönüşüyordu. Burnumu sızlatan yoğun ilaç kokusu genzimi yakarak ciğerlerime doluyor, midemde müthiş bir bulantıya sebep oluyordu. Gözlerim, başım, kulaklarım... Bütün vücudumun ağrıdığını hissediyordum. Ağrıya dokunmak istercesine elimi başıma götürdüğümde kafamdaki sargıyı fark ettim. Neden başımda sargı vardı?
Ne olduğunu anlamaya çalışarak uzandığım yerden doğruldum. Bir sedyenin üzerindeydim. Yanımda eski bir ahşap sandalye, sandalyenin üzerinde bir enjektör kapağı, kara zeminde yer yer kan lekeleri, duvarda Arapça yazıların çerçevelendiği tablolar, pencerede grileşmiş perdeler, yan taraftaki başka bir sedyenin üzerine tertipsizce atılmış elbiseler, hemen solumda serum askısı vardı.
Boş gözlerle etrafa bakarken midemdeki bulantı daha da artmıştı. Sedyeden inmek için ayaklarımı yere değdirdiğimde betonun soğukluğu ürpermeme sebep oldu. Midemdeki yoğun baskı acele etmemi söylüyordu. Çıplak ayaklarımla kirli betonda nereye gitmem gerektiğini bilmeksizin odanın tek kapısından çıktım. Üçüncü sınıf hastanenin iç karartıcı koridorunda lavabo işareti aradı gözlerim. İleride Arapça bir yazının altındaki kadın resmini görünce koşturup kapıdan içeri girdim. İçimdeki isyanı tutabilmek için daha fazla gücüm kalmamıştı. Hijyenden yoksun lavabonun berbat kokusunun da yardımıyla ciğerlerimi acıtan bütün istenmezliği kustum.
Rahatlamış mıydım bilmiyorum ama midemde isyana kalkışacak daha fazla bir şey kalmamıştı. Arkada eski tip çeşmeler vardı. Duvarda yer yer çizilmiş, sırrı dökülmeye başlamış aynalar asılıydı. Çeşmeye gidip elimi yüzümü yıkadıktan sonra derin bir nefes alıp aynaya baktım.
Birkaç saniye anlamsızca yansımama baktıktan sonra irkilerek geri çekildim. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi. İçimde beliren ani bilinmezlik ve zihnimdeki boşluk karşısında önce dilim tutuldu ardından korkum çığlığa dönüştü. Bağırmamak için elimle ağzımı kapattım. Korku ve şaşkınlıkla bakakalmıştım karşımdaki yansımaya. Gözlerimi kapatıp üzerimdeki şoku atmaya çalıştım. Bu bir rüyaydı. Az sonra uyanıp bütün boşluklardan ve bilinmezliklerden kurtulacaktım. Dilimde dualarla gözlerimi yeniden araladığımda az önceki durum değişmemişti. Telaşla yanaklarıma, başımdaki sargıya dokundum.
Bu kızı tanımıyordum! Kendimi tanımıyordum!
Bunun gözlerimin bir yanıltması olduğunu düşünerek aynaya yaklaşıp yeniden baktım. Sonra kulağımdan beynime doğru yankılanan bir uğultuyla başımı iki elimin arasına alıp gözlerimi kapattım. Kim olduğumu, nerede olduğumu, ne olduğunu hatırlamaya çalıştım. Büyük bir sorun vardı. Kafamda dönen hiçbir sorunun cevabını bulamıyordum. İçimde tarifsiz bir korkuyla yeniden ve yeniden baktım aynaya. Ne kadar bakarsam bakayım zihnimdeki bilinmezlik dolmuyordu. Üstelik bu bilinmezlik karşımdaki suretten fazlasınaydı. Hiçbir şey hatırlayamıyordum. Bir kaç dakika öncesine ait her şey koca bir boşluk, dipsiz bir karanlıktı. Dizlerimin bağının çözüldüğünü hissettim. Neredeyse yere yığılıp kalacaktım. Ellerimle lavabodan destek alıp bir kaç saniye sonra karşımdaki yüze yabancı olmaktan korka korka başımı kaldırdım. Bana korkuyla bakan kızı hatırlayamıyordum.
Ben kimdim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEN LEYLA'SIN
RomanceLabirent gibi sokaklarda gördüğüm her kapıyı ittirerek saklanabileceğim bir yer arıyordum. Açılmıyordu kapılar. Ardımdaki adamın bakırcıların çekiç seslerini anımsatan ayak sesleri her an daha da yaklaşıyordu. Dar sokaklardan birine daha girmiştim k...