SEN LEYLA'SIN 🕸️ 32

6.4K 521 82
                                    

Gene bir hastane odası. Bu sefer acı hissetmiyordum. Derin bir uykudan uyanmış, uykumu almışçasına rahat açılmıştı gözlerim. Polis telsizlerinden yükselen sesler, ding dong seslerinin ardından bilmem hangi doktora yapılan çağrılar, birkaç hemşirenin kibar sesi, birkaç hastanın acı sesi birbirine karışıyordu. Tavan, üzerinde yattığım sedye, duvarlar... Hastaneler neden hep beyaz olmak zorundaydı.

"İyi misin?"diye sordu birisi. Başımı çevirip diğer tarafımda dikilen hemşireye baktım. O da beyaz giyinmişti. Bu beyaz önlüklü hemşire bana annemi hatırlattı. O da bu hemşire gibi sıcacık gülümsemesiyle bakardı hastalara.

"İyiyim."diyerek toparlanıp sedyeye oturdum.

"Ne oldu bana?"

"Trafiği birbirine katmışsın."dedi bana doğru eğilerek alaycı bir sesle. Trafiği birbirine mi katmıştım? Noyan! Noyan'dan kaçıyordum en son! Kapının önünde bekleyen polis uyandığımı görmüş içeri girmişti. Başörtümü düzelttim.

"Yardım edin bana."dedim çekingen bir sesle. Trafiğe ne yaptım bilmiyorum ama benim başıma gelenler daha inanılmaz felaketlerdi.

***

Hastaneden çıkartılıp karakola getirildiğimde hüngür hüngür ağlıyordum. Ne olduğunu anlatmak için can atıyordum ama gözyaşlarım konuşmama müsaade etmiyordu. Titreyen ellerim yüzünden su bardağını bile tutamıyordum. Polisler su içmeme bile yardımcı olmuşlardı. İki kadın polis ve bir psikolog beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Polislerin bir suçlu olma ihtimalim olduğunu bildikleri halde bana iyi davranmaları aylardır polislerden korktuğum için onlardan kaçmış olmamın ne büyük bir salaklık olduğunu yüzüme vuruyordu. Eğer o gün polise gitseydim... Hayır, Noyan izin vermeyecekti. Beni polise götürüyor gibi yapması bile roldü.

Kendimi biraz toparladığımda başıma gelenleri merak eden ve benden açıklama bekleyen polislerin sayısı da artmıştı. Babacan bir komiserin masasının önünde, elimdeki su bardağını sıkıca tutmuş halde Pinokyo'yu ve yaşadıklarımızı anlatmaya başladığımda hava çoktan kararmıştı.

"Her şey üç buçuk yıl önce uzun gölde başladı..."

Hikâyemizi özetlemeye çalışsam da bizim hikâyemiz her anı anlatılmaya değer, gerekli ve önemli anlarla doluydu. Komiser önceleri özetlememi söyleyip durmuştu ama hikâye ilerledikçe merakla beni dinleyen polislerin sayısı da komiserin gereksiz, beni bugünkü duruma getiren durumla alakasız soruları da artmıştı.

Zaydan'ın aslında Qusay olduğunu söylediğimde yanımdaki koltukta oturan kadın polis ve ileride bekleyen iki erkek polis memuru da şaşkınlıklarını sesli dile getirmişlerdi.

...

Beni sevdiğini tesadüfen öğrendiğim arkadaşıma evlenme teklif etmiştim. Nişanlanacağımız gün Pinokyo evimin önüne kadar gelmişti. Onu affetmekten başka şansım yoktu. Bir hatadan dönmüştüm.

...

Zaydan'la dillere destan bir törenle nişanlanmıştık... Huzurumuz uzun sürmemişti... Birileri ölmüş güllerle, üzerime gelen arabalarla, kurşunlarla beni tehdit etmeye başlamışlardı...

***

Olup biteni anlatırken açlıktan karnım guruldamaya başlayınca yiyecek bir şeyler ikram etmişlerdi. Yemeğimi yerken arada bir durup ağlıyordum. Yanımdaki kadın polis memurunun şefkatli eli sürekli sırtımdaydı. Beni teselli etmeye çalışıp duruyordu.

Karnım biraz doyunca yeniden su içip anlatmaya devam ettim.

...

Nişanlımın evinden kaçırılmıştım. Birkaç gün boyunca bir zindanda tutulmuştum. Dördüncü veya beşinci günde Hafza tekerlekli sandalye üzerinde zindana, yanıma gelmişti. Zaydan'ı beni öldürmekle tehdit edip o binaya çağırdıktan sonra bana beyaz bir elbise giydirmişlerdi. Elimi, kolumu bağlayıp binanın tepesine çıkartmışlardı...

SEN LEYLA'SINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin