السلام عليکم، رامضان مبارك
Hayırlı ramazanlar.
...🌴 DUBAİ 🌴
...
"Abdulnaser Bey, Saeed Bey'le yapacağınız anlaşmayı çok önemsiyor. Biliyorsunuz babanızın o arazi için büyük yatırım planları var..."
Tarık elinde bir saat sonra katılacağımız toplantının raporlarının olduğu bir dosyayla odanın bir köşesinde dikilmiş beni izliyordu. Başıma örttüğüm beyaz kefiyeyi (Arap erkeklerinin başlarına örttükleri geleneksel örtü) siyah agelle (örtünün üzerine koydukları siyah halka) tamamlamaya çalışırken Tarık'ın söylediklerini umursamıyordum bile.
"Abdulnaser Bey, geçen haftaki toplantıdaki kadar sert olmamanız konusunda sizi uyarmamı istedi..."
Saat koleksiyonumun olduğu çekmecelerden birini açtım. Rastgele uzandığım saate dokunamadan elim donup kaldı.
...
"Telefon düştü mü?"
"Hayır! Saat dikenlerden birine takılı kaldı!"
"Ne!"
"Saati alabilirim. Sonra da gideceğiz. Eğer gene telefon dersen seni kaktüse bağlarım!"
...
"Zaydan Bey, Geçen sefer söylediğiniz fiyat gerçekten çok düşüktü. O fiyatı kabul etmezler. Abdulnaser Bey söylediğiniz fiyatın beş katını bile vermeye razı. O araziyi alamazsak..."
Beyaz kordonlu bir saat aldıktan sonra çekmeceyi sertçe ittirip dakikalardır vır vır konuşan Tarık'a döndüm yüzümü. Tarık'ın çekingen sesi tamamen kesildi.
"O kadar ilgileniyorsa babam toplantıya kendisi katılsın! O arazi söylediğim fiyattan bir dirhem fazla etmez. Altında petrol kuyusu yok ya! Başka arazi buluruz tesis için." Saati koluma takmaya çalışırken öfkeyle söylenmeye devam ediyordum. "Hem artık işlerine dön, diye başımın etini yiyor hem de her kararıma müdahale etmeye çalışıyor! Ona iyi değilim, dedim! Bir süre çalışmak istemiyorum, dedim! Çalışarak mı toplayacağım kendimi? Çalışarak mı unutacağım? Çalışarak unutuluyorsa neden babam benim yerime toplantılara koşturmuyor. Yok mu unutmak istediği hiçbir şey!"
İki defa denediğim halde saati koluma takmakta başarılı olamayınca sertçe dolabın üstüne bırakıp başka bir saat aldım çekmeceden. Arkadaki siyah koltuğa oturdum. Gözlerimi kapatıp kafamı toplamaya çalıştım. Sakin olmalıydım. Düşünmemeliydim. Toplantıya, anlaşmaya odaklanmalıydım. O araziyi ne Faysal Bey'e kaptıracaktım ne de söylediğim fiyattan bir dirhem fazla verecektim.
Bir müzik sesi yüreğimin üzerine balyoz gibi indiğinde gözlerimi şaşkınlıkla açtım. Türkçe bir şarkının içimi acıtan sesiyle sanki bütün sinir damarlarıma ayrı ayrı dokundular. Avucumun içindeki saati Tarık'a fırlattım.
"Beni delirtmek mi istiyorsun! Başka şarkı bulamadın mı telefonuna!"
Tarık refleksle kenara çekilince saat arkasındaki dolabın üzerinde dizili parfüm şişelerinden birine çarpmış şişe yere düşmüştü.
"Benim telefonum değil Zaydan Bey."dediği zaman bir anda kalbim durdu sanki. Nasip değilmiş vuslat. Qusay'ın telefonuydu çalan. Gülfem'in videosunu gördükten sonra böyle başka bir şey var mı diye günlerce düşürmemiştim telefonu elimden. Aylar sonra yeniden çalıyordu. Gülfem'den bir işaret vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEN LEYLA'SIN
Roman d'amourLabirent gibi sokaklarda gördüğüm her kapıyı ittirerek saklanabileceğim bir yer arıyordum. Açılmıyordu kapılar. Ardımdaki adamın bakırcıların çekiç seslerini anımsatan ayak sesleri her an daha da yaklaşıyordu. Dar sokaklardan birine daha girmiştim k...