...
Evlen benimle, demişti. Dönüp bir iki adım gerimdeki Yavuz'a baktım.
"Evlenirsek aynı evde yaşamamız sorun olmaz, değil mi? Hem eskisinden daha adil daha güçlü bir anlaşma olur aramızda. Evlen benimle."
Ne diyordu bu adam!
"Seni seviyorum Leyla. Evlen benimle."
Neden bu teklifi kabul etmem gerektiğini düşünüyordum? Başka çarem olmadığını mı düşünüyordum? Yoksa Yavuz'la evlenmek mi istiyordum? Ya geçmişim?
Yavuz bana bir adım daha yaklaştı.
"Seni gerçekten seviyorum. Eğer bir suçluysan suçuna ortak olabilirim. Kaçaksan gücümün yettiği yere kadar seni saklayabilirim. Korktuğun, çekindiğin birileri varsa canım pahasına seni koruyabilirim. Sadece yanında olmama izin ver."
Karşıma geçmiş, gözlerime baka baka bunları söyleyen adama şaşkınlıkla bakıyordum. Ne kadar tanıyorduk birbirimizi? Kendimden başka bir şeyi düşünemiyordum aylardır. Yavuz hakkında bildiklerim ne kadardı? Ya o? Ben bile kendi hakkımda bir şey bilmiyorken o beni ne kadar tanıyordu? Birini sevmek için tanımak gerekmez miydi? Tanıdığı kişi olmayabilirdim. Hatırlayınca değişebilirdim. Nasıl korkmadan bunları söyleyebiliyordu? Bu kadar gözü kara olması beni bile korkutmuştu. Her şeye rağmen söylediklerinden etkilenmediğim, bunların kalbimi hızlandırmadığını söylemek yalan olurdu. Beni sevdiğini, yanımda olacağını, koruyacağını söyleyen biri vardı. Sevmek. Ben sevmiyor muydum Yavuz'u? İçimde çok güçlü bir ses bu teklifi kabul etmemi söylüyordu. Gerçek Leyla'nın sesi miydi bu? Yoksa Yavuz'un dediği gibi tek Leyla vardı da Yavuz'a olan hislerim mi beni bu teklifi kabule zorluyordu.
Karşımdaki adama bakakalmıştım. Öncesi yoktu. Yavuz bütün hatıralarım içindeki en güçlü karakter, en tanınan kişiydi. Onun olmadığı hatırlarım, yani biz tanışmadan önceki birkaç gün korkunçtu. Bir kurtarıcı, bir lütuf gibi girivermişti hayatıma. Şimdi bir yanım kaçmak isterken bile bir şey beni kuvvetle Yavuz'a itiyordu. Bu hissi kendime bile açıklayamıyordum. Polise ya da başka bir yere, diye dönüp gitsem bir anda açıkta kalırmışım, iki adım sonra sudan çıkmış balığa dönermişim gibi hissediyordum. Yavuz fırtınaya meyleden asi tarafımı saran sığınılacak bir limandı.
Ona olan hislerimden emin olamasam da pek çok kadının Yavuz gibi bir eş isteyeceğine emindim. Bazen basit şeylere fazla tepki veriyor olsa da genelde anlayışlı, nazikti. Ayrıca hem yakışıklı hem de iyi bir meslek sahibiydi. Aynı evi paylaşmıştık. Onu yeterince tanımıyor muydum? Anılarımın en tanınan yüzü değil miydi Yavuz?
Yavuz'a hayır, demek için tek bir bahanem vardı.
"Geçmişimi bilmeden seninle evlenemem. Belki de zaten sevdiğim biri vardı."
"Peki, eğer öyle biri yoksa benimle evlenir misin?"diye sordu bu sefer.
"Yavuz, ne söyleyebilirim ki? Halimi biliyorsun. Böyle bir karar alabilecek durumda değilim."
Kafam iyice karışmıştı. Biraz önce yüzünü görmek istemiyordum. O da bana ne olduğunu umursamadığını söylemişti. Şimdiyse evlilik hakkında konuşuyorduk.
"Bana sadece bir şey söyle. Eğer geçmişinde bıraktığın biri yoksa benimle evlenir misin?"
"Önce geçmişi hatırlamalıyım."
"Eğer biri yoksa beni kabul eder misin? Hatırladığında da yanında olmama izin verir misin?"dedi ısrar ederek.
"Ben ne olacağını bilmiyorum. Belki bir suçluyum ya da..."
"Hayır, benim istediğim cevap bu değil. Bana basitçe cevap ver."diyerek sözümü kesti. "Geçmişinde biri yoksa benimle evlenir misin?"
Geçmişimde biri yoksa Yavuz'a olan hislerim ona evet demeye yeter miydi? Onu seviyor olduğumu nasıl inkâr edebiliyordum? Bu duygular yeter miydi evlilik için? Birçok engel vardı. Hem evet demek için hem de hayır demek için. Kendimden uzaklaştırarak korumak istiyordum onu. Diğer taraftan kendimi de korumak istiyordum. Israrla cevap bekliyordu. Hayır deyip dönüp gitmeye gücüm yoktu. Kaybolurdum. Geçmişimde biri yoksa neden Yavuz'u kabul etmeyecektim ki?
"Benden başkası adına söz vermemi bekliyorsun. Böyle bir kararı nasıl vereyim şu durumda?"
"Bir an için hafıza kaybını unutamaz mısın? Tek bir Leyla var. Ne hissediyor, ne düşünüyorsan anıların bunu değiştirmeyecek. Ben sadece beni kabul edip etmeyeceğini bilmek istiyorum. Şartları unutup hislerinle bir şey söyleyemez misin? Benimle evlenir misin?"
" Evet."dedim. Bu onay öylece dökülüvermişti ağzımdan. "Beni bekleyen biri yoksa..."
"Kabul ettin?"dedi şaşkınlıkla. Hiç beklemediği bir şeymiş gibi abartılı bir tepki verdiğinde benimle alay ettiğini sandım. Fakat o heyecanla bu şaşkınlığı sürdürdü. "O zaman yapacak tek şey kaldı."
"Ne?"
"Geçmişini bulmalıyız."
Üç aydır onu arıyordum zaten.
"Polise gideceğim."dedim kararlılıkla. Yüzündeki gülümseme dondu.
"Bu adil değil."
"Yapabileceğim başka bir şey yok. Polis kazayı da öncesini de araştıracaktır."
"Sonrasını da."
Evet. Sonrasını da araştırırdı. Türkiye'ye sahte kimlikle giriş yaptığımda Yavuz da yanımdaydı. O da suçlanacaktı. Ama gidecek başka yerim yoktu artık. Teklifine evet demem onunla gideceğim anlamına gelmiyordu.
"Leyla, izin ver geçmişini birlikte bulalım. Söz veriyorum hiçbir şey değişmeyecek. Bugüne kadar aynı evde nasıl yaşadıysak gene aynı şekilde devam edelim. En kısa zamanda geçmişini bulman için ne gerekiyorsa yapacağım. Sadece 10 gün ver bana. 10 gün daha eskisi gibi yaşayalım. Bu 10 gün içinde geçmişini bulamazsak polise birlikte gidelim."
Her şey arapsaçına dönmüştü. Polise gidersem başka bir suç işlememiş olsam bile sahte kimlikle ülkeye girdiğimi öğrendiklerinde Yavuz'u da suçlayacaklardı. Diplomasını bile kaybedebilirdi. Polise gitmezsem aynı evde yaşamaya nasıl devam edecektik? 10 gün içinde geçmişimi bulabileceğini söylüyordu. Böyle bir imkânın varsa neden daha önce yardım etmedin, diye çıkışmak istiyordum ama buna ne hakkım vardı? bütün bu karmaşanın içinde cevabını en çok merak ettiğim soruyu sordum.
"10 gün içinde geçmişimi nasıl bulmayı düşünüyorsun?"
"Umarım 10 gün içinde her şeyi hatırlarsın. Tabi ki işi şansa bırakmayacağız. Kazadan bahsetmişti o adam, öyle değil mi? O tarihte söylediği şehirde gerçekleşen kazaları, Libya'da, Cezayir'de hatta Türkiye'de verilen kayıp ilanlarını daha detaylı araştıralım. Anwer denen o adam Londra'ya gitmişti. O adamı bulmaya çalışalım. Geçmişini biliyor olmalı. Onu bulamasak bile söylediklerinin aslı var mı, Libya'da seni arayan bir üvey baba, nişanlı var mı bunları araştıralım."
Beni ikna etmek için bir kez daha hafıza kaybımı kullanıyorlardı. Ve bir kez daha işe yaramıştı.
"Önce bana söz ver. Eskisi gibi devam edeceğiz. Eğer yanlış bir şey..."
"Söz veriyorum seni incitecek bir şey yapmayacağım. Aynı evi paylaşan iki ev arkadaşı gibi devam edeceğiz." Yavuz'a güveniyordum. Zaten başka da şansım yoktu. "Şimdi sen söz ver."dedi birkaç saniye sonra. "Eğer seni bekleyen biri yoksa benimle evleneceksin."
Evliliğimin böyle bir şarta dayalı olmasından, başka çarem yokmuş gibi bu adamla evlenmeyi kabul ediyor olmaktan hiç hoşlanmamıştım. Eğer böyle bir şart koymasa da Yavuz'la evlenebilirdim. Başka şartlarda olsa böyle bir şart koştuğu için bırakıp giderdim. Ama içimdeki Leyla kabul et, diyordu. Önceden hafızamı kazanana kadar yanımda olacağı sözü vermişti. Şimdi ise kimliğimi bulmak için çabalayacağı sözü veriyordu. Yavuz güvenilir biriydi. Sözünü tutmak için çabalayacağını biliyordum. Bu fırsatı kaçırmak aptallık olurdu. Bir şey daha vardı. Beni bekleyen biri olduğunu düşünüyordum. O duyduğum sesin sahibi beni arıyormuş, bekliyormuş gibi hissediyordum. Yani Yavuz'un şartı ölüydü. Gene de bunu ona söyleyemezdim. Geçmişimi aramaktan, bana yardım etmekten vazgeçmesinden korkuyordum.
"Tamam."dedim cevabımı merakla bekleyen adama.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEN LEYLA'SIN
Roman d'amourLabirent gibi sokaklarda gördüğüm her kapıyı ittirerek saklanabileceğim bir yer arıyordum. Açılmıyordu kapılar. Ardımdaki adamın bakırcıların çekiç seslerini anımsatan ayak sesleri her an daha da yaklaşıyordu. Dar sokaklardan birine daha girmiştim k...