@frkrmysysf
Israrla final istemeye devam ettiğin için teşekkür ederim. Final bölümü için bana şevk verdin. Yoksa bir bu kadar daha sürünürdü hikaye elimde. Bir de bebeğin vardı. Hikayenin sonunu düşünmekten bir ara bebeğinle ilgilenemedigini söylemiştin. Özür diliyorum. 🙏 Cansın @frkrmysysf
Final bölümünü yazmak bütün hikayeyi yazmaktan daha sıkıntılı oldu. Böyle arayı açtıkça tembelleşiyor insan. Artık olduğu kadar..
İyi okumalar;
🌾🌾🌾🌾🌾🌾🌾🌾🌾🌾🌾
🍁 FİNAL 🍁
Bir yer var Pinokyo. Sadece gerçekten sevenlere açık kapısı. Kökleri kırmızı toprağa sarılı, dalları beyaz göğü kuşatan dua ağaçları görüyorum. Ağaçların dibinde ömür çiçekleri, dallarda muhabbet kuşları, gölgesinden kaçamadığım ağacın tam tepesinde küme küme yağmur bulutları... Bilmelisin Pinokyo ve görmelisin gövdesine bakakaldığım bu ağacı. Ne evimizin bahçesine dikmeyi hayal ettiklerimize benziyor ne de daha önce bir yerde görmüşüzdür böylesini. Bu bambaşka bir şey. Her yaprağında bir dua yazıyor. Sonra fark ediyorum ki bunlardan bazıları benim dualarım. Belki diğerleri de seninkiler. Görmelisin Pinokyo. Burada zaman dert değil. Hatta hiçbir şey dert değil. Dünyayı küçültüp küçültüp sevdiğinin gözlerine gömebilen mahir sevdalıların bahçesi burası. Adına sevda denilen yangını bağrına basıp yüreğinin külünü minnetle yâre savuranların bahçesi.
Sen varsın Pinokyo. Dua ağacının her bir yaprağında, ömür çiçeklerinin duru güzelliğinde, rüzgârın aşkı anlatan ince sesinde, yeryüzünde, gökyüzünde... Görmelisin. Çöl yağmurundan daha büyülü bir yağmur yağıyor. Burada yağmur sadece ağaca, çiçeğe, toprağa değil sevdalara da hayat veriyor. Ve ben ağacın gölgesindeyim. Yumdum gözlerimi. Göz kapaklarımın içinde seyrediyorum seni. Yağmur damlalarının dua ağacının yapraklarında son bulan yolculuğu seni söylüyor. İçinde sadece senin adının geçtiği zor bir şarkı gibi. Görmeni istiyorum Pinokyo. Bu yağmuru hissetmelisin. Bu melodiyi dinlemelisin. Yağmur nasıl da seni anlatıyor, ömür çiçekleri nasıl da gülüşüne benziyor, görmelisin...
🌾🌾🌾🌾🌾🌾🌾🌾🌾🌾🌾
"Gülfem..."
Korkudan ezilmiş ses bilmek istemediğim gerçeğe uyandırıyordu beni. Gözlerimi güçlükle araladım. Sanki yüksekçe bir yerden düşmüşüm gibi, ruhum bedenimin şeklini almakta zorlanıyor ya da elime ayağıma birkaç beden küçük geliyor gibi güçsüzce, duyduğum silah sesinin şokunu atmaya çalışıyordum. Yere düşmeyeyim diye beni tutmaya çalışan adama baktım. Zaydan da çok korkmuş görünüyordu. Dehşete düşmüş halde bana bakan gözlerini görünce kurşunun beni bulduğunu düşündüm. Vurulmuş olmalıydım. Yaralı mıydım? Ölmüş müydüm? Eğer vurulmuşsam korkudan bedenimdeki acıyı fark edemiyor olmalıydım.
Uyuşan bedenime hayat vermek istercesine derin bir nefes aldığımda namludan çıkan kurşunun beni bulmadığını anladım. Zaydan'ın dehşete kapılmış gözleri karşısında acıyla gerilen yüz hatlarım şaşkınlıkla gevşedi. Yoksa vurulan Zaydan mıydı?
"Zaydan!"
Çığlığımı sert bir düşme sesi tamamladı. Panikle yüzümü sesin geldiği yöne çevirdiğimde Noyan'ın diz çökmüş silueti iki metre gerimizdeydi. Zaydan yanımda ayakta dururken Noyan yere düşmüştü. Kendisini mi vurmuştu yani? Önce inilti gibi gelen sesi saniyeler sonra hıçkırıklara dönüştü. Anlamıştım ki namludan çıkan kurşun boşlukta kaybolmuştu. Bir an için rahatlamışsam da bu his uzun sürmedi. Noyan yüzünü kapatmış halde ağlamaya başladığında bütün korku ve telaşımın yerini yoğun bir hüzün, sebebini çözemediğim bir suçluluk duygusu teslim aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEN LEYLA'SIN
RomanceLabirent gibi sokaklarda gördüğüm her kapıyı ittirerek saklanabileceğim bir yer arıyordum. Açılmıyordu kapılar. Ardımdaki adamın bakırcıların çekiç seslerini anımsatan ayak sesleri her an daha da yaklaşıyordu. Dar sokaklardan birine daha girmiştim k...