Ders bittiğinde geceden kalma uykusuzluğum yüzümdeki ifadeden okunurcasına 'tatlım hasta mısın?' gibi soruları es geçerek çıkaşa yöneldim. Kapıya cıktığım da karşımda takım elbiseli bir adamın bana doğru yaklaştığını gördüm. Uzun boylu esmer tenliydi. Yüzünde ifadesiz bakışlarla yanıma yaklaştığında önüne düşen siyah buklesi dikkatimi dağıtıyordu.
"Yenge bir süre seni ben götürüp getireceğim"
"Pardon?" Derken kaşlarım bükülmüştü.
"Yenge Ermen abimin kesin talimatı var ben emir kuluyum" adını bilmediğim bu adam bana hiç de güvenilir gelmemişti. Hem Ermen böyle birşey olsa söylerdi. Aslında söylemeyedebilirdi. Anladığım kadarıyla karabulutlar tepemizde gezmeye başlamıştı. Bana zarar gelmesin diye böyle birşey yapmıştı diye düşündüm.
Siyah klasik arabanın kapısını açıp arka koltuğa oturdum. Evimin yolunu tarif edeceğim sıra. "Yolu biliyorum yenge" derken aynadan rahatsız edici gözleriyle baktı.
'Ermen'i arasam mı acaba?' 'Yok canım şimdi rahatsız etmeyeyim bu aralar çok yoğun hem rahatsız olduğumu anlarsa şöfor için bu hiç de iyi olmaz' Ermen'i arama fikrini bir kenara bıraktığım da ani bir frenle ön koltuğa başımı çarptım. Şaşkın gözlerle bakarken hala adını bilmediğim adam "kusura bakma yenge öndeki araba ani fren yapınca..." elimle devam etmesini işaret ettim. Ani frenle dağılan düşüncelerim 'bu evimin yolu değil' şeklinde değişmişti. Adama dönüp "yanlış yerden gidiyorsunuz" uyarıcı sesimle konuştuğumda hiç cevap vermedi. Yanlış sezmemiştim bu adamda birşeyler vardı. "Durun lütfen inmek istiyorum!" Sanki dediklerimi hiç duymuyormuş gibi en ufak bir tepki bile vermedi. Telefonumu çıkaracağım sıra tekrardan ani bir fren ile araba savruldu camdan baktığım da dışarısının toz duman olduğunu görebiliyordum. Olamaz! Telefonum! Telefonum nerede? Savrulmada düşmüş olabileceğini düşünerek yerlere bakıyordum ama yok. 'Kahretsin yok!'
Kapım hızla açıldı. Saçları özenle taranmış oldukça yakışıklı sarışın, mavi gözleri olan bir adam bana bakıyordu. Simsiyah giyinmişti. belinin sağ yanına koyduğu silahı ceketin altından bile kendini belli ediyordu. Kolumdan tuttuğunda acıyla inledim. Sanki şehrin dışındaydık. Mavi gözlü adam sağ kolumda, beni buraya getiren adam ise sol kolumdaydı. Çekiştirmeleri canımı yakmasına karşın eve girmemek için direniyordum. Tepinmelerim bir işe yaramazken enseme sert sopa veya silah olduğunu düşündüğüm bir cisim ile vurduklarını hissettim. Bilincim kapandı, hiç birşey düşünemiyordum. Göz kapaklarım benden izinsiz kapanıverdi.Başım çok ağrıyor. Gözlerimi açmaya halim bile yok. "Abi telefonu imha ettik Atalay artık bizi bulamaz" başka bir ses ise "bu kıza çok değer veriyor. O benim en değerlimi aldı elimden. Şimdi ben de onu öldüreceğim ama biraz oyun oynamak fena olmaz" pis bir gülüş sesi hissettiğimde konuşmaların beynimde yankılanmasını durduramıyordum. Ölecektim! Ermen birini öldürmüş olabilir mi? Tabii ki de olabilir o bir mafya! Sadece yakıştıramamak benimkisi.Bu adamlar Ermen'in düşmanlarıydı. Onun canını yakmak için ben sadece bir piyondum. Demir kapı olduğunu düşündüm şeyin sesi gitmiş olduklarını hissettirdi. Gözlerimi araladığım da soğuk betonun üzerinde yatıyordum. Ellerim arkadan bağlıydı ve ayaklarım da. Boynuma bir ucu demir bir direkte olan zincir takılmıştı. Bir köpek gibi! Karşıdaki küçük siyah demirli pencereden havanın kararmak üzere olduğunu gördüm yada aydınlanmak üzereydi. Kaç saattir bu haldeydim! Ermen deliye dönmüştür şimdi. Buradan kurtulmalıyım ama nasıl?!
Yazar anlatımı
Genç adam bir sigarayı söndürüyor diğerimi yakıyordu. Arabanın direksiyonunu sıktığında parmak boğumları bembeyaz olmuştu. Kendine hakim olamıyordu. Uykusuzluktan kızaran gözlerine aldırış etmeden aramaya devam ediyordu. Düşmanlarının hatta kendine düşman olmayanların bile inlerine kadar girmiş her yeri didik didik aramıştı. Şehrin içinde dolanıyordu. Ofisine geldiğinde içeride oturan adamlar ayağa kalktığında onlara doğru yaklaştı. "Biri bana bulundu desin" derken elleri yumruk olmuştu. Korkudan titreyen adamlar ses vermeyince genç adam kaşlarını büktü sıra sıra dizili olan adamların en başında duran cılız orta boylu adama güçlü bir yumruk attı. Burnu kanayan adamdan inleme dahi çıkmamıştı. Belki bir haber gelir diye sesini açık bıraktığı telefonu çalmaya başladı. Genç adam cebinden hızlıca çıkardığı telefonun ekranında yazan isme bakmadan açtı.
"Efendim? Bekleyin!"
Genç adamın kaşları çatılmıştı. Bulmuştu sevdiğini. İçinde sevdiğine kavuşmanın heyecanı ve sevdiğini kendinden çalanları öldürme isteğiyle hızlı adımlar atıp tekrardan arabasına bindi. Yarım saatlik yolu bitirdiğinde bir ormanın içindeydi arkasındaki araba da en yakın dostu Caner ve en güvendiği adamları vardı. Ahşap bir kulubenin yakınlarında durdu. Evin önüne kadar arabayla gidemezdi. Zira ağaçlar bir zırh gibi sarmıştı kulubenin etrafını. Genç adam bir kaç adım attığında kulübe büyük bir gürültüyle patladı. Ahşap tahtalar etrafa saçılıyor alevler hızla büyüyordu. Kızarmış gözleri dumanın etkisiyle buğulanırken, sağ gözünden bir yaş düşmüştü. Her zaman ağır duran, sert bakışlarıyla ortalığı inleten adam şimdi akan gözyaşını birilerinin görmesini umursamadan kulübeye bakıyordu. İlk şoku atlattığında "Buçee" diye bağırıyor alevleri azalmak yerine rüzgarın etkisiyle daha da korlanan eve koşuyordu. Hiç düşünmeden alevlerin arasına giren Ermen ceketini savurarak alevleri dağıtıp kendine yol açmaya çalışıyordu. "Buçe nerdesin?!"
Sigaradan tahriş olmuş boğazı dumanın etkisiyle daha da şiddetli acıyor öksürmesini durduramıyordu. Bütün odalara bakmış Buçe'sini bulamamıştı. Bir el kolunundan tutup çekiştirdiğinde yüzünü dönmeden haykırdı, "Onu bulmadan dönmem! Bırak!" En yakın dostu Caner, genç adamında dediklerine aldırmadan çekiştirmeye devam etti. "Sana emrediyorum beni bırak!" Konuşmakta zorlanıyordu. Buçe'sinin öldüğünü düşünüyordu. Yaşamak istemiyordu genç adam ne işi, ne ailesi, ne intikamı umrun da değildi. Orada öylece bekleyip ölümünü beklemek istiyordu. Caner, "anlamadın mı tuzak kurmuşlar hadi çıkalım hala bulmak için şansımız var!" Öksürerek konuşmasını tamamladığında genç adamı omuzlayarak dışarı çıktılar. Adamların yardımıyla arabaya geçtiklerinde ikisi de daha rahat nefes alabiliyordu. Ermen karşı çıkılmasına rağmen sürücü koltuğuna geçmiş daha nefesi bile düzeltememişken bir sigara daha yaktı.
Bu sefer Caner'in telefonu çalmıştı. Hızla açtığında cevap vermekte zorlanıyordu. Arayan sağ kolu Burhan'dı. Yetimhanede birlikte büyümüşlerdi 18 yaşında Ermen'le tanıştıklarında girmişlerdi bu işe.
"Abi bulduk!" Caner'in gözleri iyice açılmış sürücü koltuğunda oturan Ermen'e baktı. "Söylesene oğlum takdir mi bekliyorsun!" Ermen 'buldular mı' der gibi baktığında Caner evet anlamında başını sallamış genç adam derin bir nefes çekmişti sigarasından. Arkadaşından gözünü ayırmıyordu. Caner telefonu kapattığında yol ayrımındayken "dön buradan dön dön!" Dedi. Ermen "neredeymiş?" Derken gözleri parlıyordu. "En son sinyal bizim eski depodan gelmiş! İki gündür bizim mekanımızda tutuyorlarmış Buçe'yi. Allah kahretsin nasıl farketmedik!" Caner yumruklarını dizine geçiriyor küfür ediyordu.
Ermen direksiyonu sıkıyor, yumruklarını depodakilere saklıyordu. Genç adam deponun görünebileceği bir yerde arabayı durdurdu. Çok iyi planlamalıyıdı. Sevdiğinin oradan sağ salim çıkması için kendi hayatını feda edebilirdi. "Siz etrafı sarın gerisini ben halledeceğim" arkadaşını tembihledikten sonra deponun oraya doğru yürümeye başladı kapıdaki adamlar hareketlendiğinde silahını belinden cıkarıp yavaş hareketlerle yere bıraktı. İçeriyi iyi biliyordu. Tek odadan oluşan binanın kapısına geldiğinde gördüğü yüz karşısında şaşkına dönmüştü. 2 yıl önce öldürdüğü Nejat'ın kardeşiydi. O zamanlar Kör Naci lakaplı kendisinden yaşça bir hayli büyük olan onu yetiştiren intikamı için yol gösteren babası gibi gördüğü adamın yanında yer alıyordu. Nejat ve adamları Kör Naci'yi alenen öldürmeye çalışmış mekanlarına baskın yapmışlardı. Çatışma sırasında Nejat alnından vurularak ölmüştü. Kör Naci ise ağır yaralar almıştı o günden sonra bitkisel hayattan çıkamamıştı. Ermen arada bir ziyaretine gider duyacağını düşünerek olan biteni anlatırdı. Daha bir kaç ay önce Buçe'yi ne kadar çok sevdiğini ona anlatmıştı. Daha sevdiğine 'seni seviyorum' diyemezken baba dediği adama anlatmıştı. Nejat'ın kardeşi Namık ise Ermen'in gelmesini bekliyormuş gibi elinde salladığı tesbihle alaycı gülüşler atıyordu. Sabrı taşmakta olan genç adam Namık denilen adamın yakasına yapıştı. Silahını Ermen'in sol şakağına doğrultan mavi gözlü adamı Namık'ın dur anlamında yaptığı el işareti durdurdu. Gözlerinin içine ölüm bakışı atan Ermen dişlerinin arasından, "ne istiyorsun?!" dedi. Tehditkar sesi savaşa davet verirken, kışkırtıcı gülüşüyle "en sevdiğini" dediğinde Namık'a kafa atmış yanındaki adamı kendi silahıyla vuracağı anda silahlar patladı mavi gözlü adam alnının ortasından vuruldu. Etrafındaki Namık'ın adamları bir kurşun dahi sıkamadan kanlar içinde birer birer yere düşüyordu. Caner hızla yanlarına koşup Namık'ın üzerinde olduğu Ermen'i çekiştirdi "Git Buçe'yi bul" dediğinde genç adam yumruklarını durdurup içeyi doğru koştu. Beton zeminde adımları yankılanırken geniş loş ışığı olan salonun sol çaprazında köşede duran Buçe'yi gördü. Genç adam günlerdir bu anı bekliyordu. Sevdiğinin yüzüne yaklaştığında kan bulanmış alnını ve saçlarını gördü. Baygın bir şekilde hareketsiz yatan kızın elleri ve ayaklarındaki ipleri cebinden çıkardığı çakıyla kesti. Sevdiğini kucağına aldığın da silahlar susmuştu. Kapıdan çıkıp etrafındaki adamlara "araba getirin!" diye haykırırcasına bağırdı. Sevdiği kollarının arasında hareketsizce dururken yaşayıp yaşamadığına bile bakamıyordu. Cesareti yoktu şimdi güçlü adamın. İçinden dua etmekten yalvarmaktan başka birşey gelmedi elinden...
![](https://img.wattpad.com/cover/91193360-288-k285928.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUAMMA | #Wattys2017
Non-FictionGenç adam bir kaç adım attığında kulübe büyük bir gürültüyle patladı. Ahşap tahtalar etrafa saçılıyor alevler hızla büyüyordu. Kızarmış gözleri dumanın etkisiyle buğulanırken, sağ gözünden bir yaş düşmüştü. Her zaman ağır duran, sert bakışlarıyla or...