YEMEK-3

113 13 0
                                    

Medyada ki oyuncumuz Ermen rolünde ki Michael Malarkey.
Keyifli okumalar:)

Mekana girdiğimizde dudaklarım 'o' şeklini almıştı. Daha önce hiç bu kadar huzur verici, otantik bir mekana rastlamamıştım. Restoranın ortasında şelaleyi anımsatan üç kattan oluşan yapay mavi süs havuzu ayrı bir ferahlık katarken sol köşedeki eski şömine tezat bir şekilde birbirini tamamlamıştı. Duvarlar eski tablolar, fotoğraflar ve minik biblolardan oluşuyordu. Çok karışık gibi görünse de burası bana huzur vermişti. Girişteki garsonlar 'hoş geldiniz' diyerek mekanın en güzel yeri gibi görünen cam kenarındaki masayı işaret ettiğin de Erkut ve Sinem çoktan masalarına oturmuştu. Ermen önüme geçerek sandalyemi çektiğinde bu nazik davranışına karşılık tebessüm ettim. Erkut menü den seçtiği yemeklere onayımızı verdikten sonra siparişlerimizi vermişti. Arada bir Ermen ile göz göze gelişimiz garip bir şekilde heyecanlandırıyordu. İlk defa bir erkeğe karşı böyle hissediyordum. İçimi gıdıklayan bir şey vardı bakışlarında. Yemekteki sıradan konuşmamızı Sinem'in telefonu bölmüştü. Panikle telefonu kulağına götürdüğünde 'okuldayım geliyorum birazdan' diyip telefonu hızla kapattı. Yine her zaman ki gibi huysuz dedesi arayıp gelmesini istemişti kesin. Bu adam Sinem den ne istiyor anlamıyorum. Üniversiteye ilk geldiğim yıl Sinem'in bana yardımcı olmasıyla tanışmış kısa zamanda en yakın arkadaş olmuştuk. Hikayesini anlattığın da çok üzülmüştüm.
Doğum da ölen bir anne, bırakıp giden bir baba, sahip çıkan bir anneanne ve huysuz, istemediğini her fırsatta yüze vuran bir dede. Sinem'in hayatı okul ve ev arasında geçiyor onun dışın da pek bir aktiviteye katılamıyordu. Her çocuk şanslı değildi...
Erkut, Sinem'i bırakmak için ayağa kalktığın da 'hep birlikte gidelim' dedim birden. Sinem olmadan nasıl rahat olabilirdim ki. 'hayır lütfen siz keyfinize bakın, özür dilerim bozmak istemezdim' derken kaşları büküldü mahçup bir ifadeyle. 'Sorun değil tatlım' derken son derece samimi tavrımla ona sarılarak vedalaştık. Hızlıca dışarı çıkarken ayakta olduğumuzu fark edip tekrar sandalyelerimize oturduk. Ne konuşacaktım ki şimdi hiç tanımadığım biriyle. Bir şeyler söylüyordu ama o a sanki duyamıyordum sesini sadece yüzüne odaklanmıştım, keskin yüz hatlarını usul usul inceliyor, tüm mimikleri adeta beni benden aldı. Dudağının kenarının kıvrılışı, kirpiklerinin uzunluğu büyülerken 'Buçe' demesiyle irkildim bir an ifadesiz bakışlarla karşılaştığım da yanaklarım utançtan çoktan kızarmıştı. 'Bayılmış numarası? Epilepsi krizi geçiriyormuş gibi yapsam? En iyisi ölü taklidi!' nasıl kıvırsam diye düşünürken bir anda 'kusura bakma biraz başım ağrıyor, dalgınım. Bi elimi yüzümü yıkasam geçer' kaşlarım bükülü solgun bakışlarımla konuşmamı tamamlarken hızlıca lavaboya doğru yöneldim içimde havai fişekler patlıyor kendi kendimi tebrik ederek durumu kurtarmanın gururuyla lavabonun kapısını açıp aynanın karşısına geçtim. 'seni küçük yalancı! Bu yaptığın çok ayıp.' Diyen masumcu yanımla kendi kendime tartışırken yüzümü yıkıyordum. Evet şimdi oldu enseme buz gibi suyu değdirirken serinlemiş ve mantığım yavaş yavaş açılmıştı.

Çocuk gibi davranmak, utanmak, saçmalamak yok. 👊

Hayali not defterime ilk maddemi eklerken kapıyı açmamla şaşkınlıkla birlikte korku bedenimi sararken karşımda duran bedeni yakıp yıkmak istedim. Parça parça ayırıp yakmak istedim! O an da ölmek ve/veya öldürmek istedim! Okulun her yerin de bu adam dan kaçarken burada bir anda karşılaşmak! İçimdeki yeni yeni keşfettiğim cani tarafım ortaya çıkarken gözlerimin içine bakması midemi bulandırıyor. Kır saçlarıyla bana dönük olan vücudunu hızlıca savurmaya çalışarak dışarıya yöneldiğim sırada kolumda hissettiğim acıyla inleyerek arkamı döndüm. 'bırak kolumu pislik herif' derken gözlerimden ateş püskürüyordu mide bulandırıcı haliyle alaycı gülüşüyle 'nereye tatlım bir kahve içmeden' dedi. Defalarca reddetmiştim bu sapığı! Anlamıyordu. Her seferinde yaptığı sözlü tacizlerden iğrenç tekliflerinden bıkmıştım. Okulda ki öğretmen(!) sıfatını kullanarak beni haksız çıkaracağını bildiğimden sesimi çıkaramamıştım. Bu son damlaydı bardağımdan taşan! Artık ne olursa olsun diye tembihler savururken kendime argo kelimelerin karıştığı cümlelerimle restoranı inletirken nereden geldiğini bilmediğim bir yumruk yüzüyle buluştuğundan şaşkınca yanımda duran Ermen'e bakarken adamı yere yatırmıştı yumruklarıyla yüzünü resmen parçalıyordu. Etraftaki garsonlarda korkak bakışlar atarken 'ne bakıyorsunuz ayırsanıza!' dedim korkuyla. Garsonlar çekingen çıkan sesleriyle 'ağabey bize bırak' derken Ermen bakışlarını bir anda bana çevirdiğinde dehşete düşmüş yüzümü görünce hızlıca adamın üzerinden kalkarak kana bulanmış ellerini yıkadı lavabo da. Nazikçe kolumdan tutarken 'gidiyoruz' dediğinde olayların şaşkınlığıyla kendimi bir an da arabanın içinde buldum. 'ağabey bize bırak' aklım bu cümleye takıldığın da herhalde sürekli geldiği için tanıyorlardı diye geçiştirdim. Düşünmem gereken bu değildi. Tarif ettiğim yere evimin sokağına çoktan gelmiştik. Ermen'e burada durmasını söylediğim de arabayı sağa çekmiş bana bakıyordu. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Teşekkür mü etmeliydim beni o adamın elinden kurtardığı için? Yoksa böyle bir durumda karşılaşmasını önleyemediğim için özür mü dilemeliydim?

MUAMMA | #Wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin