Erkut ve Sinem'in dün gece bizde kalması ortamı neşelendirmeye yetmişti. Sahi ne kadar zaman oldu kalabalığa karışmayalı? Misafirlerle sohbetler, uzun masalar başında toplanmayalı uzun zaman oldu, siyasetten, aşka kadar ne kadar girdap varsa kaybolunan o çekişmeli sohbetler gün sonunda bazen aynı tabakta yenilen tatlıyla son bulunuyordu. Her ne kadar A sanatçısının B sanatçısından daha başarılı olduğu konusu fikir ayrılıklarına gidilse de en büyük samimiyet tam da oradaydı. Annemin her gidişimde hazırladığı sofraları, babamın ağır bakışları altındaki merhameti, güzelliği.. iyisiyle kötüsüyle aile olmak gerçekten de mutluluktu.
hiç anlatmadım sana
yalpalayan dizelerde körelttiğim yağmurları
rengi solmuş palyaçonun ruhunu araladığımda
gördüğüm cinayet sahnelerini
ve rotası şaşmış bir geminin
izi bulunsun diye ardında bıraktığı ekmek kırıntılarını
sahi bana biraz yağmur versenesen hiç bilmedin
söylediğim sözcükler birbirini yuttuğunda
kelimesizdi tüm cümlelerim
ve acıkmışken şiirler sana yazılmaya
ben tiz çığlıklara aldırmayıp son bir nokta koymuştum
cebimde belki lazım olur diye tuttuğum
hiçbir virgülü yakıştıramadım adının ardına
her satır bir mülteci şimdi toplama kampında
seninle yamanmayı bekleyen
sahi bana biraz sen versenesen hiç anlamadın
korunaklı şiirler yazıyordum sana
zırh olmuş geri dönüşünü kabullenemeyen
tuvalin flu renginde sen dursanda
hep bir muammaydı izdüşüm
topallayan şiirler yere kapaklandığında
icime ç/ekiyordum gözlerinin tarçın kokusunu
sahi bana biraz şiir versene...Ah şairler...
Kelime değil, sanki inci işliyorlar şu karanlığa, tıpkı yıldızlar gibi ışık tutuyor gecemize.. Geçiyor yine inci ordusu kalbimin derinliklerinden, dökülüyor mırıltılarıma siyah beyaz bir filmde ki kırmızı bir ruj gibi.. ben buradayım der gibi..Uyur uyanık atlattığım gecede uykusuzluğa rağmen yorgunluğumu hissetmiyordum, uzun zaman sonra Ermen'in normale dönmesine seviniyor hatta içimde havai fişekler patlıyordu. Biliyordum yine boğazımda kalacaktı heveslerim, yine bitti dediğimiz yerden başlayacaktı fakat doğduğumdan beri içinde olduğum bu cehennem bana cennetin sırrını öğretmişti. Hiç ölmeyecekmiş gibi plan yap, her an ölecekmiş gibi yaşa! Anı yaşamak, o an ki mutluluğa gölge düşürmemektir asıl olan. Ne ile mutlu oluyorsan, mutsuzluklarına örtüyü çekeceksin.
Banyoda rutin işlerimi hallettikten sonra makyajımı yapıp, dolaptan şifon beyaz bir gömlek ile dar kotumu giydim. eşofmanlardan kurtulmanın sevinci hala içimdeyken parmak uçlarımda küçük adımlarla kahvaltı hazırlamak için aşağı indim.Sebahat teyzenin yaptığı reçeller resmen koleksiyondu. Hiç bir zaman onun kadar iyi yemek yapamayacaktım. normal şartlarda izin kullanmadığını biliyordum ancak bugün işleri olduğunu söyleyip dün akşamdan yola çıkmıştı.
''Belki yarın sabah soğukta uyanmanın bir anlamı olur, sana çay pişirmek gibi. Ayaklarımın ucuna basarak yürürüm sabah kalkınca. Tahtalar gıcırdar. Hayır, zamanla öğrenirim hangi tahtaların ses vermediğini. Sonra ne yaparım? Uyanmadı, çayın hazırlandığından haberi yok diye sevinirim. Bütün hayatımı, en ince ayrıntılarına kadar düşünerek hesapladığım iyiliklerin hayaliyle geçirdim ''
içimden geçen dizeler dur durak bilmezken Erkut tüm neşesiyle ayak bastığı, yılların rengini alıp yerine gıcırtılarını bırakmış ahşap parkeleri çiçek bahçesine çeviriyor, Sinem uyanamamanın verdiği mahmurluğu ile yine bizi şaşırtmamıştı. merdivenleri bitirdiklerinde Erkut'un munzur koşusu boynuma dolanan bir çift kol son bulmuş, eski günlerin güzelliğini bir kez daha hatırlatıyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUAMMA | #Wattys2017
Non-FictionGenç adam bir kaç adım attığında kulübe büyük bir gürültüyle patladı. Ahşap tahtalar etrafa saçılıyor alevler hızla büyüyordu. Kızarmış gözleri dumanın etkisiyle buğulanırken, sağ gözünden bir yaş düşmüştü. Her zaman ağır duran, sert bakışlarıyla or...