Multimedya da başrol karakterimiz Ermen var :)
Gün geçtikçe okuyucu sayımız da artıyor her sabah okunma sayısına baktığım da mutlulukla kalkıyorum :)
Hikayemi okuyan arkadaşlarım emeğe karşılık oylarınızı eksik etmeyin satır aralarımız yorumlarla dolsun 😊 şimdiden teşekkür ediyorumKeyifli okumalar 😇
Havanın ısısı düşmeye başlayınca hızlıca toparlanıp ahşap evimize geri döndük. Sebahat teyzenin neşeli karşılaması Ermen'in işini gücünü bırakıp yanımda olması herşey haddinden fazla güzel. Sorgulayıcı yanım gıcıklığından hiç ödün vermeden 'neden bu kadar ilgi alaka?' Diyerek kurtlarını saçıyordu içime. Başımı sallayıp iç sesimle yaptığım çatışmadan aklımı sağ sağlim kurtarabildim. Neyse ne! Herşey çok güzel eski Buçe olmalıyım. Sevdiğim adamla evimizdeyiz. Hem daha kötü ne olabilir ki. Gün içinde yaptığım egzersizlerden sonra neredeyse eski özgürlüğüme kavuştum. Sabahları koşuya çıkamasam da en azından desteksiz yürüyebiliyorum. Merdivenleri bitirdiğimde düşüncelerim 'acaba ne giysem?' Yönünde değişiverdi. Haftalardır eşofmanla evin içinde dolanıyorum. Saçlarım, tırnaklarım, o kadar berbat hissediyorum ki kendimi kuaföre gitmezsem aynaya bakamaz hale gelecektim. Ben kendimi bu halimle beğenmezken Ermen tarafından hiç ses yoktu. En çirkin hallerimi görmüştü son bir ayda. Artık iyileştiğime göre,
Yarın kuaföre gidilecek✔
Dolabın kapağını açtığımda rengarek farklı tarzlarda eşofmanlardan başka hiçbirşey yoktu.
Alışveriş yapılacak✔
Hayali not defterimi kabartmadan kırmızı eşofmanlarımı çıkarıp siyah olanları giydim. Üç dakika da bir Sebahat teyze alt kattan yemeğin hazır olduğunu belirten uyarılar yapıyordu. Merdivenlerden inerken yemek masasında beni beklediklerini gördüm. Ta-taa elektrikler kesildi! Olacak işmiydi şimdi! En güzel zamanda 'çok gülen çok ağlar' deyimini sürekli hatırlatan hayat için her defasında kursağımda kalan hevesler bir dakikalık saygı duruşu lütfen!
'Ermen! Çok karanlık merdivenlerde kaldım'
'Biliyorum tatlım olduğun yerde kal' adım sesleri yaklaştıkça rahatlıyordum. Keza bir kırılma faciası daha yaşamak istemiyordum.
Sesler durdu. Nefesinden anladığım kadarıyla şuan karşımda duruyor. Ne yapacağını kestiremiyordum. Ne yapıyordu acaba karşımda böylece dikilip. Beni görebiliyor muydu acaba? Yok canım adam yarasa mı karanlıkta görsün bende iyice abarttım. Gerçi söz konusu Ermen olunca herşeyi bekliyor insan. Dudakları dudaklarımı bulduğunda nefesim kesildi geri çekilerek okyanus kokulu boynuna burnumu gömdüm. Kokusu huzurdu bu adamın.
Sebahat teyzenin elindeki mumla bize ışık tutması bir mutluluğa daha araverdirdi.
'Düşürmeden getir kızımı deli oğlan!' Emir cümlesi bu sevimli kadının dilinde sempatikleşmişti. Ermen hızlıca kucağına almasıyla kaşlarım büküldü artık buna lüzum yok kendimi idare edebiliyordum.'Hey! Ben iyileştim kendim gidebilirdim'
'İyileşmiş olman seni taşımayacağım anlamına mı geliyor küçük hanım? Hem şikayet eden ben olmam gerekir. Şımarıklık yapıyorsun'
Aaa ne şikayeti canım sadece biraz naz yapmam gerekiyor. Tabii sen bunun farkında olamazsın Ermen bey.
Sebahat teyze masanın ortasına iki şamdan koymuştu. Her ikisinde de üçer beyaz mum vardı. Gümüş şamdanlıklar işlemeleriyle karanlıkta bile kendini belli ediyordu. Bu ev herşeyiyle güzeldi fakat acı dolu hatıraları canımı sıkıyor, duvarlar üstüme üstüme geliyor kabuslar görüyordum. Üstelik şehir dışında olması bana fazla ağır gelmişti. Canlı, hareketli birisiydim bu köy hayatını anımsatan yer fazla gelmişti.'Hep burada mı kalacağız?'
Ermen çatalını elinden bıraktığında sorduğuma pişman oldum. Asılan suratı benimde canımı sıktı. Dan diye sorulur mu Buçe ya insan bir düşünür aferin sana!
'Burayı sevmedin mi?'
'Hayır hayır sevmemek değil aksine çok sevdim herşey mükemmel. Fakat çok sessiz etrafımızda canım sıkılınca gidebileceğim komşumuz bile yok. Ermen lütfen beni yanlış anlama niyetim seni kırmak değil'
'Biliyorum canım. Sende haklısın sıkıldın burada. Akşama kadar bende yokum. O zaman yarın halledelim bu işi'
'Bu kadar çabuk mu?'
'Sen yeter ki gül'
Durumu toparlayabilmeme ayrı buradan ayrılacağımızı bilmek ayrı güzel. Onu anılarıdan uzaklaştırmalıyım. Ve kendimi de.
Bizim evimiz bizim anılarımız olmalı her köşesinde her köşesinde gülüşlerimiz yankılanmalı, sadece ikimizin anlayacağı espriler olmalı.
Karanlıkta bitirdiğimiz yemeklerimiz karnımızı bi hayli şişirdi. Uzun zamandır bu kadar keyifle yemek yememiştim. Aslında uzun zamandır yemek yemiyordum.❄
Cama çarpan yağmur sesi beynimi kemiriyordu. Bu gece kabus görmemiş dünyanın en huzurlu uykusunu çekmiştim. Yan tarafıma baktığımda Ermen yine yoktu. Yastığına sarılıp kokusunu içime çektiğimde ansızın bir gülümseme belirdi yüzümde
'Ne o çok mu özledin beni?' Alaycı cümleyi kuran Ermen'den başkası değildi. Korkudan yataktan sıçradım. Ona karşı rezil olmanın utancını yaşarken odanın içindeki banyo kapısının eşiğinde duruyordu. Altında siyah pantolonu üzerinde hiçbirşey yoktu ve elindeki havluyla saçını kurutmaya çalışıyordu. Gövdesinin çıplaklığını gördüğümde açık olan ağzımı toparlayıp utançtan yerin dibine girdim. Ne ara olduğunu anlamadığım bir Ermen atağı daha! Ve sırtım yine yatağa montelenmişti. Nefesi yüzüme çarptığında kalp atışlarım hızlanışını durduramayırdum. Gözlerinin içinde kayboluyor kokusuyla yeni dünyanın kapılarını aralıyordum. Ta ki beyimizin telefonu çalana kadar.
'Hay ben sizin..!' Benim olduğumu aklına getirince küfürünü yarıda bırakıp telefonu açtı.
'Alo'
Duyabildiğim kadarıyla karşı taraf kalabalık ve gürültülü bir yerdi.'Laan! Lan!'
Odanın içinde bağırışıyla irkildim dizlerimi önüme çekmiş yatağın içinde küçülmüştüm. Bağırdığı sırada önünde duran dolaba iki büyük yumruk attı, dolap kapağı ortasındaki büyük delik ile yan tarafına düşerken içindeki siyah kapüşonsuz sade switi boynundan geçirdi. Siyah deri ceketini de giydiğinde silahının jarjörünü kontrol etti. Çekmecede ilk defa gördüğüm dolu olan iki jarjörle büyük olan silahı da aldığında kapıdan çıktı. İlk defa bu kadar sinirli görüyordum onu. Yarım saat sonra şoku atlatıp alt kata indim. Pencereden görünüş hiç de normal değil. Sayabildiğim sekiz tane siyah takım elbiseli kulağında kulaklıklar bellerinde ben buradayım diyen silahları vardı. Etten duvar örülmüştü sanki. Bu manzaradan nefret ediyordum. Çocukluğum siyah takım elbiseli adamlar arasında geçti. Bu işlerin sonu yoktu. Bugün biz öldürecektik yarın onlar bizi. Hep güçlü olan yaşayacak zayıf olan ölecekti. Güçlü olmak zorundaydık. Babamdan en iyi öğrendiğim şey buydu. Güçlü olmazsak bizi de yaşatmayacaklardı. Çünkü bu dünya çok adiydi acımasızdı, acımazlardı...
Taşınma hayaliyle uyuyup kabusa uyanmıştım. Sanırım bu iş bugün ertelenmişti. Hatta uzun bir süre ertelenmişti.Bir sonraki bölüm de görüşmek üzere 😊
Bölümü nasıl buldunuz, ilerleyen bölümlerde sizce neler olacak yorumlarınızı bekliyorum 😎

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUAMMA | #Wattys2017
Não FicçãoGenç adam bir kaç adım attığında kulübe büyük bir gürültüyle patladı. Ahşap tahtalar etrafa saçılıyor alevler hızla büyüyordu. Kızarmış gözleri dumanın etkisiyle buğulanırken, sağ gözünden bir yaş düşmüştü. Her zaman ağır duran, sert bakışlarıyla or...