Heryer karanlık...
Gözlerimi açtığıma eminim! Ensemde sıcak bir nefes hissediyorum ortam bir kiprit çöpü kadar aydınlandı. 'kim var orda!' Sesim boşlukta birkaç kez yankılanmıştı. Korku filmlerindeki gibi pencere açıldı ve beyaz perdrler savrulmaya başladı. Silahlar patlıyor sağımdan solumdan kurşunlar geçiyor, garip bir şekilde bana değmiyordu. Kulaklarımı ellerimle kapatıp çöktüğüm yerde gözlerimi yavaşça araladım. Önümde bir karaltı duruyordu. Kurşunlar bedenine giriyor fakat ölmüyordu. Defalarca delinen gövdesinden kanlar fışkırıyordu. Ne yere düşüyor ne geri çekiliyordu. Bu saçlar! Bu takım elbise! B-bu Ermen!Kendi çığlığıma uyandığımda oda kapkaranlıktı. O kadar gerçek gibiydi ki bu karanlık beni ürkütmüştü. Baş ucumdaki ışığı açtığımda odayı kontrol ettim dikkat çeken hiçbirşey yoktu. 'Ah sadece bir rüya!'
Eskiden hep güzel rüyalar görürdüm. Ya da öyle görmek istediğim içindi. Gün içinde o kadar kötü şeyler olurdu ki ölümü hep bir kenara bırakıp güzel hayaller kurardım. Çoğu zaman hayallerimi rüyamda görürdüm. Bu seferki istemsiz olmuştu. Neredeyse ilk denecek kadar nadir olan bir rüya görmüştüm. Tekrar uyursam yine görürüm diye uyumaya cesaret edemedim. Güneşin doğmasına tam iki saat vardı. Yatağın içinde düşünmeye bıraktım kendimi. Zaten bu aralar kendime yaptığım en berbat şey düşünmekti. Ermen'i, yaşanılanları, en çok da doğmamış çocuğumu...
Benim gibi bir çocukluk geçirmesin diye kendi kendime çözüm yolları arıyordum. Evet çok saçmaydı ama düşünce beliriyordu ansızın zihnimde.
Başımı sallayıp düşüncelerden kurtulmak için baş ucumdaki radyodan rastgele bir kanal çevirdim.
Şansıma çıkan bu şarkı zihnimi sarhoş ediyordu. 'sazın teline dokundukça şair, gönül teli sızlarmış' nerden bildiğiğimi bile bilmediğim cümle geçerken içimden gönül telimin sızısı kanıtlıyordu.
Radyo da Neşet Ertaş çalıyordu...Gönül Dağı yağmur yağmur boran olunca
Akar can özümde sel gizli gizli
Bir tenhada can cananı bulunca
Sinemi yaralar dil gizli gizliDost elinden gel olmazsa varılmaz
Rızasız bahçanın gülü derilmez
Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez
Gönülden gönüle yol gizli gizliSeher vakti garip garip bülbül öterken
Kirpiklerin oku cana batarken
Cümle alem uykusunda uyurken
Kimseler görmeden gel gizli gizli'Cümle alem uykusunda uyurken,
Kimseler görmeden gel gizli gizli'
Türkünün son nakaratı dudaklarıma dolanırken gök gürültüsüyle yatağımda sıçramıştım. Bugün hiç olmadığım kadar korkaktım sanki. Normal de ne gök gürültüsü, ne bir kabus, ne karanlık, hiçbirşeyden korkmazdım. Tek başıma yaşadığım için alışmıştım. Fakat şuan ki ruh halim hiç de iyi değildi. Ayaklarımı ılık parke zeminiyle buluşturduğum da hızlıca banyoya geçip rutin işlerimi hallettim. Kahverenginin hakim olduğu mutfağıma girdiğim de önce dolaba yöneldim. Açıp öylece bir kaç saniye baktıktan sonra canım hiçbirşey yemek istemediğinden kahve makinesinin tuşuna bastım. Kahvem hazır olduğunda zaten salonda bulunan mutfak bölümünden ayrılıp televizyonun karşısındaki koltuğa kuruldum. Sabahları rutinim hep bu olurdu. Güneşin doğuşuyla uyanır kahvemi önüme alıp bazen terasta bazen televizyon karşısın da bir sigara yakarım. Uyanmak için el yüz yıkamak gibi birşey oldu zamanla. Kumandaya uzanıp televizyonu açtım. Bingo! Manzara hiç yanıltmadı doğrusu yine saçma sapan ürünleri satmak için çabalayan bir spiker! Yok telefonlar şuan kitlenmişte, yok efendim hayatımı kolaylaştıracakmış da mış mış mış da...
Kanalı değiştirdiğimde saçma sapan bir evlilik programı ile karşılaştım bu seferde.
Allah aşkına bu teknolojinin yararlı olan kısmını ne zaman kullanmaya başlayacaklar?!
En iyisi kapatmaktı. Zaten ses olsun diye açmıştım. Fakat bu saçma seslere dayanamazdım.
Telefonumun sesiyle koltuktan kalkıp odaya doğru paytak halsiz adımlarla ilerledim. Yatağımın baş ucundaki beyaz komodinin üzerinde duran telefonumu elime alıp mesajlar bölümünü açtım.
"Günaydın. Kahve keyfiniz bittiyse kapıda bekliyorum hanımefendi." Mesaj Ermen'den gelmişti.
Ne! Ne kapısı! Bir dakika "kahve keyfiniz bittiyse" derken?! Bu adam evime kamera filan mı yerleştirdi. Her hareketimi nasıl biliyor? Pes artık ya!
Rehberden adını bulup ara tuşuna bastım. Telefon açıldığında günaydın bile dememe fırsat bırakmadan "yazmayı unutmuşum 10 dakikan var. Bu arada perdelerini bir zahmet kapat! Çünkü bütün gece adam dövmekten yoruldum küçük hanım!" Dııtt dııtt!
Çok güzel! Yüzüme de kapattı. Valla bu sabahta formundan hiçbirşey kaybetmemiş. Helal olsun.
Soru bir; bütün gece evin önünde niye bekledi?
Soru iki; her hareketimi izlemesi hoşuna mı gidiyor?
Soru üç; diyelim ki hoşuna gidiyor peki neden bunun için azar yiyen taraf ben oluyorum?
Soru dört; bu soruları Ermen'e sorabilecek miydim?
Tabiiki hayır!
Odamdaki bütün perdeleri hızlıca kapattım ben onu görmesem de o beni kesin görür diye az kalsın simsiyah bir panjur siparişi verecektim. Kışın tam ortasında ve bence en soğuk sabahında olduğumuzu düşündüğüm için en kalın kıyafetlerimi çıkardım. Soğuktan titreyip karşısında rezil olmak istemiyordum. "Korkudan titriyor karşında abi" gibi gıcık espiriler yapma potansiyeli olan Erkut'a malzeme veremezdim. Üzerimi giyindiğimde makyaj masasına geçtim. Yüzümün pek makyaja ihtiyacı yoktu şu sıralar. Uykumu alamamış olmama rağmen kararmayan göz altlarım konusunda şanslıydım. Bir rimel ve bordo rujumla makyajımı tamamladığım da atkımla beremi de geçirip kapıya yöneldim. Birazdan duyacağım azarı tahmin etmeme rağmen içten içe intikam alıyordum Ermen'den. Özel hayat diye bişey var canım sen her açık olan pencereyi izliyor musun? Evet belki yaptığının karşısında yarım saat bekletmek birşey sayılmazdı belki ama elimden gelen intikam bu kadardı. Onda bile beklemesine dayanamayıp en az bir saat diye tembihlediğim zihnimi Ermenci yanım iyi halden yarım saat indirim yaptırmıştı. Asansörün kapısı açıldığında soğuk hava açık olan siyah cam kapıdan bıçak gibi yüzüme vurmuştu. Merdivenlerden indiğimde bahçe kapısını açtım. O kadar dikkat etmeme rağmen çıt sesi dahi bomba gibi düşüyordu sokağa.
"Nereye gidiyon gız bu saatte!" Diye bağıran üst kat komşum Selime teyzenin sesiyle 'eyvah yakalandık!' Diye mırıldanırken arkamı döndüm
"Sana da günaydın Selime teyze, okula gidiyorum. Sabah sorgunu burada kesebilir miyiz? Üşüyorum da "
O kadar kinayeli konuştum ki bir an kalbi kırılacak diye korktum. Resmen Ermene olan sinirimi yaşlı kadıncağızdan çıkarmıştım. Çocukları anca bayram da seyran da yalandan uğradıkları için beni de evladı gibi görür arada sırada yemek getirir "sen öğrencisin derslerine bak yemeğini ben yaparım" derdi. İyi kadındı ama keşke pencereden bağırıp hergün beni mahalleye rezil etmese!
"Okuyun yavrum okuyun"
Şükür! Soğuk hava aklını başına getirmiş olacak ki sözünü bitirir bitirmez pencere perde mevzusunu da kapatmıştı birden. Hemde cevap vermemi beklemeden! Bu sabah herşey yüzüme kapanır oldu. Arabanın içinde tüm siniriyle beni bekleyen Ermen'i farkettiğimde daha fazla bekletirsem kornaya basıp bu sefer o rezil edecekti beni diyerek siyah arabasının ön kapısını açtığımda deri koltuğa yerleşirken yiyeceğim azar aklıma geldi. Acilen birşey yapıp unutturmam gerek diye iç geçirdim. "Günaydıııınnn canıımm ne güzel bir sabah değil mi?" Ortamı yumuşatmak adına söylediğim bu cümlem havada kalırken Ermen sabır diler gibi başına sağa doğru yatırıp gözlerini kapatarak sesli bir nefes alıp verdi. Tamam kabul bu adamı her seferinde delirtiyordum. Arabanın anahtar tuşuna bastığında direksiyona sola kırarak yola girdi. İçten içe sabah ki azarım ertelendi diye seviniyordum. Evet sadece ertelenebilirdi, yok olması imkansız gibi birşeydi!Dersin başlamasına daha 3 saat vardı. Ermen ile birlikte beni ilk götürdüğü mekana yani namı değer 'Ermen Atalay'ın mekanına' giriş yapmıştık. İlk geldiğim zaman yaşadığım şoku hala unutmuyorum. Ermen'in Aykut hocayı(!) dövmesi, hızla mekandan uzaklaşmamız, ve Aykut denilen o sapığı bir daha okulda göremeyişim. İstifa etmiş dediler. Artık ne yaptılarsa. Tabii o zamanlar Ermen'in bu işlerde olduğunu bilemediğimden anlamamıştım. Kaldı ki Ermen'in yaptıklarını sıcağı sıcağına anlamak pek mümkün değil. Adam resmen kapalı kutu hiçbirşeyi söylemiyor. Ve her dediği her yaptığının sebebi de ortaya öyle bir güzel çıkıyor ki Ermenci yanım ona bir kez daha aşık olurken beni delirtmek isteyen yanım hep 'başka türlü yapabilirdi' diyerek zihnimi bulandırıyor sinirlerimi bozuyordu. Mekan da bizden baska kimse yoktu. Masaya oturduğumuzda hiç konuşmuyorduk. Gerçi ben sabah ki intikamımın korkusundan konuşamıyordum. Ermen ise klasik bakışıyla konuşan adamdı. Garson olduğunu tahmin ettiğim ayak seslerinin yönü ardımdan geliyordu. Hayır hayır bu topuklu kadın ayakkabısı sesi. 'Müşteri geldi herald-' iç sesimin cümlesini tamamlamasına fırsat vermeyen o yılışık ses yankılandı kulaklarımda. "Ermmeeeenn seni burada görmek ne güzeell" ağzını yaya yaya konuşan uzun boylu fiziği güzel aklı noksan 20li yaşlarında ruh halinin ergenlikten yetişkinliğe geçişini tamamlayamamış bu kız benim sevgilimin yanağından öpüyordu. Hem de benim sevgilimin! Masanın üzerinden kızın suratına baktığımda zafer kazanmış gibi göz ucuyla bakıyordu bana. Hayır yani sen kimsin bana öyle bakıyorsun! Gözlerim iyice büyümüş sinirden yumruklarımı sıkıyordum. Tabiiki de onunla kavga edip kendi küçük düşürmeyecektim. Ama o maşalı saçlarını elime dolayıp kafasını kızgın saclara vurmak fena olmazdı.
Ermen en sert bakışıyla kapıdaki adamlara hesap sorarcasına bakarken iri yapılı uzun boylu kısa saçlı adam tüm ciddiyetiyle bir kaç adım atıp "hanımefendi bir saniye bakar mısınız?" Diyerek kızı çıkışa doğru kolundan tutup götürürken yine ağzını yaya yaya o cırtlak sesiyle "ay bıraksana kolumuuuğğğ" diye inliyordu.
Ermen gözlerini kaçırırken şimdi hesap sorma sırası bendeydi. Tüm sakinliğim ile yanağındaki ruj lekesini işaret edip "git bi elini yüzünü yıka istersen" dedim. Beklemediği cevap karşısın da saniyelik afallama yaşarken hızlıca toparlanıp ayağa kalktı. Yüzündeki izin geçtiğini gördüğümde tekrar karşımdaki açık renk olan konsepte uygun ahşap sandalyeye oturuyordu.
"Başka bir yere geçelim istersen?" sesi o kadar yumuşak çıkmıştı ki sabah ki halinden eser yoktu. Sen koskoca Ermen Atalay bir yere gitmek için onay bekle. Tövbe tövbe olacak iş değil.
"Tatlım lütfen sevgilimin bedeninden çıkar mısın?"
Şaşkınlıktan ne diyeceğini bilemeyen haliyle konuşmasına fırsat vermeden ikinci atağım için kaşlarımı büktüm. "Aaaa ne gerek var canım başka bir yere. Hem biraz daha bekleyelim belki kahvaltı masasına başka bir kız gelir sonra öğle yemeğinde eski nişanlın ile filan tanıştırırsın?" 'Eski nişanlı mı? Hayır yani hem uyduruyorum hem de olmayan birşeyi kıskanıyorum. Pes!'

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUAMMA | #Wattys2017
No FicciónGenç adam bir kaç adım attığında kulübe büyük bir gürültüyle patladı. Ahşap tahtalar etrafa saçılıyor alevler hızla büyüyordu. Kızarmış gözleri dumanın etkisiyle buğulanırken, sağ gözünden bir yaş düşmüştü. Her zaman ağır duran, sert bakışlarıyla or...