Koridorda oradan oraya koşan insanlar, ağlayanlar, bekleyenler, kaç acı birden omuzluyor bu soğuk zemin.. neydi şimdi bu? En mutlu anımda olmak zorunda mıydı? Peki ya neye gelmiştim ben? Öğrenmek istiyor muydum? Öğrenmesem ne olacaktı hissetmeyecek miydim, farketmeyecek miydim yokluğunu? O ağır bakışlı adam, canımdan çok sevdiğim adam hasta mıydı? Ya öldüyse ben onsuz ne yapacaktım?
Caner önümde ağır adımlarla yürüyordu. Gelmemi istemiyor ama buna mecburmuş gibi, başka çaresi yokmuş gibi. Eninde sonunda öğrenecek diyordur belki savaş verdiği iç sesine. Zemin kata indiğimizde başını yüzüme doğru çevirip göz çevresi siyaha yüz tutmuş, yorgun tavrıyla başını önüne eğdi.'Önden buyur yenge'
Yaptığına anlam veremesem de sorgulayacak hali kendimde bulamayıp sağ eliyle işaret ettiği yöne çevirdim adımlarımı. İçimden dualar ediyordum. 'Allah'ım ne olur Ermen'e birşey olmasın daha çok erken' 'şimdi değil lütfen' 'hayır şimdi değil'
İçimden yalvar yakar ettiğim dualar avuçlarıma düşüyor gözlerimden taşıyordu..
Başımı yerden kaldırdığımda koridorun sonuna geldiğimi farkettim. Orta yaşlı bir kadın beyaz duvarın yanında duran koltukta oturuyordu. Saçları önüne düşmüş perişan halde ağlıyordu. Hıçkırıkları koridoru inletiyor, bu ağlamaklı hali çok tanıdık geliyordu. Yüzünü kapatan elleri bir anlığına düştü. Görüntüyü algılamamla olduğum yere çivilendim.Annem! Annemin burada ne işi var!
Neden ağlıyor?
Allah'ım aklımı kaçırmak üzereyim. Kaç yıl birden yaşlanmış bu kadın? Yüzüne siper ettiği ellerini açıp hızlıca boynuma sarıldı, hıçkırıkları içimde bir yumru oluşturuyor canımı yakıyordu. Sol yanımda Ermen mahçup, hüzünlü bakışlarını üzerimde gezdiriyordu. Ağlamak istiyor fakat ağlayamıyor gibiydi. Ermen'e birşey olmamasının buruk sevinci içimdeyken. Anneme baktım konuşmuyor sadece ağlıyordu. Sormaya cesaretim yoktu. Ermen ağır adımlarla annemi alıp tekrar koltuğa oturttu. Olduğum yereydim hala sanki bir adım atsam düşüp bayılacaktım. Bacaklarım bedenimi taşımakta güçlük çekiyordu. Omuzlarımdan tutup bedenimi sağ taraftaki kapıya çevirdi. Kapının üzerindeki tabela zihnimde yer ettiğinde ölmek istedim. Sonucu görmektense ölmek istedim.'Bunu yapmak zorunda değilsin'
Mırıltı gibi çıkan sesi kulaklarımı acıtmıştı. Sesin geldiği yöne başımı çevirip iki yana salladım. Şimdi yapmazsam ömür boyu pişman olacaktım. Son kez görmeliydim onu.
Ermen kapıyı önümde açıp içeri girmemi bekledi. Bacaklarımı zorlayıp o soğuk odaya girmeyi başardım. Görevli isim sorduğunda adını söyleyemeyecek kadar halsizdim.
Mazlum Karan..
Ermen ismi söylediğinde kulaklarımda metal sesler yankılanmaya başladı. Kapağı açılan adını bilmediğim şey sedye gibi önüme serildi. Beyaz örtüsünü yavaşça kaldırdıklarında karşımdaki görüntü zihnimde kolaj halinde parça parça olup yeniden birleşiyordu.
Kır saçları, yorgun göz altları...
Dağ gibi adam önümde yatıyordu şimdi. Hemde hiç haketmediği bir sonla. İnsanlar ölmek için doğuyor fakat koşullu ölümü kimse haketmiyordu. Gözlerim kararmaya başladığında şakağındaki kurşun yarası zihnimde lanet bir anı olarak kalacaktı. Dizlerim titriyor, direncim düşüyordu. Gözlerim kapandığında hissettiğim tek şey güçlü kolların beni sardığıydı..Zihnim aralanmaya başladığında sessizlik kulaklarımı sağır ederken gözüme çarpan bulutlu gökyüzü oldu. Saçlarımda gezinen narin eller ruhumu okşuyordu. Kahverengi koltukta yattığımı farkedince gözlerimi sımsıkı kapatım kötü bir kabus olmasını diledim. Yalvar yakar dualar ediyordum içimden.
Gözlerimi tekrar açtığımda tiz iç çekişler hakimdi geniş salonumuzda sağ yanımda saçlarımla birlikte ruhumu da okşayan kadın annem vardı, ayak ucumda ise başını öne eğmiş ne diyeceğini bilemeyen sevdiğim adam. Başımın dönmesini es geçerek binbir güçlükle doğruldum uzandığım zeminden. Sorgulayıcı bakışlarım bedenlerinde geziyor, birbirlerinin gözlerine bakıyorlardı. Duyacağım cevaplardan korkarak sorularımı erteledim. Gözlerimden yaşlar süzülüyor usulca tenimi kavurup geçiyordu. Her damla bir dua misali düşüyordu avuçlarıma. İlk aşkım, ilk azarım, ilk oyunum, ilk adımım uçup gitmişti. Sert bakışları altında son birkez ezilemeden, gitmişti. Beni böyle bir başına bırakıp gitmişti..📅📅📅
Bir baba gittiğinde;
Arkanı yasladığın duvar
Sabahları sıcak ekmek
Okul harçlığı, otobüs bileti
Ciğerinden bir parça gider
Gider de gider...En sinirli anında bile,
Dudağının kenarında bir gülümseme
Bayramda öpülecek el
Çocuklarımızı sırtında taşıyan
O sevimli dede gider
Gider de gider...Bir içten "oğlum, kızım" sözünün sahibi
İnatçı bir siyasetçi
Koca bir beden
Çocuk bir yürek
Anneyle yapılan lüzumsuz tartışmalar
Heyecanlı bir taraftar
Çalışkan bir "Adam" gider
Gider de gider...Bir sarılmaya, bir çift söze bile
Fırsat vermez Azrail
Vakit geldiği zaman
Sadece baban değil
Atan gider
Canın gider
Kanın gider
Gider de gider...Dolmaz boşluğu kısa zamanda
Hep bir ses ararsın, bir nefes
Bir anahtar tıkırtısı
Yanlış bir iş yapınca
Gözünün içine bakılmasını
Ama sadece beklersinÇünkü;
Bir baba gittiğinde,
Sadece baban değil;
Bir dostun,
Bir arkadaşın,
Bir sırdaşın,
Bir öğretmenin,
Bir ustan,
Bir yanın gider...
Gider de gider !
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUAMMA | #Wattys2017
Non-FictionGenç adam bir kaç adım attığında kulübe büyük bir gürültüyle patladı. Ahşap tahtalar etrafa saçılıyor alevler hızla büyüyordu. Kızarmış gözleri dumanın etkisiyle buğulanırken, sağ gözünden bir yaş düşmüştü. Her zaman ağır duran, sert bakışlarıyla or...