RESTORANT-2

156 16 1
                                        

1 ay sonra..
Tam bir ay geçmişti. Dersim olmasa bile hergün okula geliyordum Erkut ve Sinem ile hep günlük konuşmalarımızı yapıp gülüşüyorduk. Eskisi gibi değildik daha doğrusu ben değildim 1 aydır cesaretimi toplayım Erkut'a veya Sinem'e sormak yerine Ermen'i düşünüp sürekli onun gelmesini bekliyordum! Okulun içinde kapıda bahçede heryerde gözlerim onu arıyordu sırf bu yüzden Erkut'un yanına yine gelir diye yanlarından ayrılmıyordum. O gün keşke yemeğe gitseydim dedim bir ay boyunca. Kabul bu hissin adını koyamıyorum. İlk defa böyle oluyordu. Belkide aşıktım.' Yok canım ne aşkı!' Erkut parlayan gözlerle bana baktı ufak çaplı bir şok geçirdi. Sesli düşünmüş olamam değil mi? Hayır lütfen bunu yapmamış olayım lütfen! Erkut;
'Bak sen' dedi ağzını yayarak.
Şimdi çık işin içinden çıkabilirsen!
Sinem ondan sakladığımı düşünerek -ki öyleydi- kızgınlıkla mutluluk arasında bir bakış attı.
Ne diyeceğimi bilemezken çalan telefonum beni kurtarmıştı. 'Alo anne' derken sanki önemli bişey varmış gibi bir hava vererek el salladım ve hızlıca masadan kalkıp okuldan çıktım. Halbuki annem alttarafı nasılsın demişti. Oyunculukta yılın ödülünü aldın kızım afferin sana diyerek kendimi tebrik ettim. İç sesim 'aferin! Bugün kurtuldun, peki yarın ne yapacaksın sayın ödüllü oyuncu!' Diyerek yine hevesimi kursağımda bırakmıştım. Felaket tellallığı konusunda üzerime tanımam vallahi.
Ertesi gün çekine çekine okula gittim. Okulun bahçesinde Erkut'u görünce gidip gitmemek arasında kalırken 'gel buraya kaçak' diye seslendi birden. Gitmesem olmazdı dün de kaçarak gitmiştim zaten. İnşallah konuyu açmaz diye yanına gittim. Çok utanıyordum böyle şeyler nasıl söylenir bilmiyordum zaten söylemekte istdmiyordum. Metal sandalyeye oturmak için çekerken Sinem nerde diye sordum. 'Uyuyor hanımefendi halsizmiş' dedi kinayeli ses tonuyla. Konunun bana geleceğini bildiğimden dağıtmam gerekiyordu. Meraklı gözlerle 'hastamı acaba nesi varmıs' dedim Sinem'in genel haliydi bu, birşey olmasına gerek yoktu canının istediği gibi davranırdı.
'Sinem'i bilmiyırmuş gibi konuşma şimdi sen dünkü meseleye gel bakalım kimmiş bu şanslı çocuk'
Ölü taklidi yapsam işe yarar mıydı acaba? 'Abartma Erkut sadece bişey düşünüyordum nerden çıkarttın aşk filan' tabiiki de sonuna kadar inkar edecektim!
'Kızaran yüzünden, apar topar kaçışından' dedi sinsi gülüşü eşliğinde. Kapana kısılmıştım resmen. Ders konusu açmazdı cıkkk kurtulamazdım. En iyisi yalan söylemekti ama onu da beceremiyordum. Onu da elime yüzüme bulaştırırım diye hiç girmedim. Doğruyu söylesem mi acaba? Ne diyecektim Erkutcum abin çok yakışıklı görür görmez vuruldum! Bırak bir kaç yılı en az bir ömür yeter bi malzemeydi onun için. Konuyu değiştirmek için 'ee ailen Sinem hakkında ne düşünüyor?' Ah sonunda birşey diyebilmiştim! Konuyu değiştirmeme rağmen üstelemedi hiç. 'Aslına bakarsan Sinem'in haberi yok ama annem ve babam nedenini bilmediğim bir şekilde çok karşılar tabii bunu onlarda Sinem'e belli etmiyorlar fazla, Ermen hep bizim destekçimiz oldu onun hatırına annem ve babam da fazla üstelemiyor' Ermen adını duyunca kafamda ışıklar yanıp söndü birden konu tamda istediğim yere gelmişti hemde Erkut sayesinde. 'Abinle hiç benzemiyorsunuz' dedim. Sonuçta babasını görmüştüm Erkut'un tıpkısı olan babasına Ermen hiç benzemiyordu acaba annesine mi benziyor diye sordum aslında sorumun bir önemi yoktu konuya istediğim gibi yön vermekti amacım. Erkut derin bir iç çekti 'Ermen ile öz kardeş değiliz ama biz bunu hiçbir zaman kabullenmedik. Yani öz abimmiş gibi davranırdım oda bana öyle küçükken hep beni korurdu hala da öyle. O benim idolüm hayatım boyunca Ermen'e hayran olarak yaşadım. Onun gibi olmak, onun gibi düşünebilmek, onun gibi başarılı olmak istiyorum.'
Erkut konuşurken gözleri parlıyordu bu her zamanki konuşmaları gibi bir heyecan değildi gerçekten de Ermen'den hayranlıkla bahsediyordu. 'Abin de okuyor mu?' Ermen hakkında birşeyler bilmek istiyordum. 1 aydır bütün sosyal medya hesaplarında onu aradım ama bulamadım sanırım kullanmıyordu. Nasıl olurda kullanmaz diye süşünmedim değil. Erkut 'Ermen üniversiteyi yarım bıraktı. Çok başarılıydı ve fazla zeki. Kimse buna anlam veremedi annemle babam ne kadar ısrar etsede okula geri dönmedi kendi işinin başına geçti. Bunları Sinem'den başka ilk defa birine anlatıyorum' aramızda kalsın der gibi baktı. Ermen ile öz kardeş olmamalarının şokunu atlatamamışken bir aile sırrı ile daha karşı karşıyaydım. Erkut sigarasından bir duman daha alarak kahvesini yudumladı tekrar başını kaldırdığında 'annesiyle babası ben doğmadan 2 yıl önce ölmüş. Aile dostumuzun çocuğuymuş yani annem de Gülçin teyzenin emaneti diye kendi oğlu gibi büyüttü yeri geldi bana kızdı ama Ermen'e sesini dahi yükseltmedi üzerine titriyordu. Anne ve babasından büyük bir miras kalmıştı 17 yaşındayken babam mirası Ermen'e açıkladı. Ben 13 yaşımdayken öz abim olmadığını öğrenmiştim benim için pek birşey farketmedi sonuçta abimdi. Üvey olması birşeyi değiştirmezdi. Ermen okulu bıraktıktan sonra kalan mirasla öz babasının eskiden yaptığı gibi bir araba galerisi kurdu. İlk işiydi bocalar diye beklerken bir yanlış dahi yapmamıştı hala da öyle çok zeki. Kısa sürede işini büyütmeyi başardı kendi cemiyetinde herkes ona saygıyla bakıyor' Erkut sözünü tamamlamadan telefonu çaldı izin isteyerek açtı. 'Alo, nerdesin' karşıdaki kişi birşeyler söylerken Erkut etrafına baktı ve ayağa kalkıp el salladı. Erkut'un baktığı yöne kafamı çevirdiğimde tam 1 ay önce olduğu gibi ağzım açık kaldı gözlerine kenetlendim. Bu sefer Ermen aynısını yapmadı çok sakin tavırlarıyla 1 adım kala 'Merhaba Buçe' dedi. İnanamıyorum adımı unutmamıştı. Şiir gibiydi.. Erkut'un özendiği kadardı gerçekten de. Şaşkınlığımdan hızlıca kurtularak ayağa kalktım elimi uzatıp 'Merhaba' diyebildim. Sinem ve Erkut abi diyordu. Ben nasıl hitap edeceğimi bilemediğim için adını bile söylememiştim. Erkut yerine oturmadan Ermen'e döndü 'ne içersin abi' diye sorarken Ermen sakin hareketlerle siyah deri ceketinin cebinden sigara paketini çıkarırken başını çevirip 'çay' dedi sadece. Dilini dudaklarının üzerinde gezdirip sigarasını dudaklarına yerleştirdi çakmağıyla sigarasını yakarken kaşlarını çatarak elini ateşe siper etti fazla kusursuz görünüyordu. Bir insan sigarasını yakarken nasıl daha da yakışıklı görünebilirdi ki. Bu adam benim aklımı başımdan alıyordu.
Sigarasının külünü önündeki tablaya çırparken sert yüz hatları ve ciddi bakışlarıyla 'sende mi burada okuyorsun?' Demişti. İçimden sora sora bunu mu sordun dedim kızgınlıkla. Ya ne yapacaktı hadi evlenelim mi diyecekti hemen. İç sesimle kavga ederken sadece 'evet' diyebilmiştim. Cevabım çok kısaydı sanırım konuşmamak için kestirip attığımı kısa cevap verdiğimi düşündü. O sıra da Erkut masaya 3 çay getirdi. Kağıt bardakları önümüze koyduğunda Ermen çayından bir yudum aldığında yüzünü ekşitti Erkut'a döndüğünde Erkut abisinin ne demek istediğini anlamış ve konuşmasına fırsat vermeden 'abi burası okul, anca bu kadar var' diye savunmaya geçti. Sigarasını söndürdükten sonra ikimizide gülümseyerek 'dersiniz var mı?' Dedi. Tabii ki de vardı ama kimin umrunda bir ay daha bekleyemezdim. Erkut ile aynı anda başımızı evet anlamında salladık. Ermen sinsice bir gülüş atarak 'artık yok hadi gidiyoruz' dediğinde Erkut karşı çıksa da birşey değişmeyeceğini bildiğinden ayağa kalktı. Bende kalkmalı mıydım? Gitmek istiyordum ama yine önceki gibi istekli görünmek istemiyordum 'Sinem'i de alalım ayıp olur' dddim birden. Aslında yalan değildi Sinem kırılmazdı hatta kırılsada belli etmezdi ama olması bana güven verirdi çünkü ne yapacağım ne konuşacağım hakkında hatta nasıl yürüyeceğim hakkında bile hiçbir fikrim yoktu. 'Tamam geçerken onu da alırız' diyen Ermen'e bakıp tebessüm ettim. Bir dakika nereye geçerken alacaktık? Oh ne güzel nereye diye bile sormadan gidiyordum üstüne birde istekli görünmemeye çalışıyordum. Bu adam benim aklımı başımdan alıyordu.
Çantamı metal sandalyenin arkasından alarak Ermen ve Erkut'u takip ettim. Okul bahçesi kış günü hava serin olmasına rağmen tıklım tıklım doluydu. Hızlıca insanların arasından sıyrılarak fakültenin arkasındaki otoparka geçtik. Ermen beyaz lüks arabanın kapısını açarken onu izlediğimi farketti ve sinsice güldü. Ah tamam işte şimdi rezil olmuştum. Yanaklarımda kızarmıştır kesin. Erkut şimdi anlayacak korkusuyla arka kapıyı açtım ve arabaya bindim. Normalde tanımadığım birinin arabasına binmeyi kabul etmezdim ama yanımda Erkut vardı ona çok güvenirdim bu yüzden bunu görmezden geldim. Erkut ön koltukta oturuyordu okul kapısından çıkar çıkmaz Sinem'in evini tarif ederken bir yandan da telefonda onunla konuşuyordu. Sanırım ikna etmeye çalışıyordu en sonunda telefonu alan Ermen en karizmatik sesiyle 'Alo 3 dakikan var arka kapıda bekliyor olacağız' dediğinde telefon kapanmıştı. Sinem'in Ermen'e itiraz edemeyeceğini biliyordum. Gülümseyerek abisine bakan Erkut yine çok mutluydu ve bu kızı deliler gibi seviyordu. Erkut çok sert birisiydi ama konu Sinem olunca bir anda dünyanın en nazik en melek adamı oluyordu. Ermen de öyle miydi acaba?
Nefes nefese arka kapıyı açan kişi Sinem'den başkası değildi. 'Merhaba' dedi en uyuşuk sesiyle. 'Merhaba uyuyan güzel' dedi Erkut kinayeli bir ses tonuyla. Her ne kadar gelişine sevinsede kendisin değil abisinin demesiyle inmesine biraz bozulmuştu. 'Merhaba tatlım' diyerek Sinem'in boynuna sarıldım. Yine aceleyle üstüne ne bulduysa giymişti bu kız siyah dar bir pantolon, gri salaş bir kazak ve siyah montunu giymişti saçlarının en son uyumadan önce toplandığı her halinden belliydi. Bense mavi bir kot jean, beyaz birgömlek üzerine lacivert bir kazak giymiştim. Evden çıkarken hava biraz iyi gibiydi ama camdan baktığımda dısarıda sallanan ağaçları görünce deri ceket yerine kalon birşey almadığım için kendime küfrettim. Gerçi dışarı da durmazdık heralde. Nedense nereye gideceğimizi hala sormamıştım. Tam 'nereye gidiyoruz' diyecekken Sinem 'nereye gidiyoruz' diye ortaya bir soru attı. Sinem'e bakıp anlamsızca gülümsedim. Erkut 'vallahi kızlar benimde hiç bir fikrim yok' derken hepimiz Ermen'e baktık o ise bıyık altı bir gülüş yapıp birşey dememişti. Şehirden gittikçe uzaklaşıyorduk orman yoluna girdiğimizde tedirgin olmuştum ama Sinem'in de yanımda oluşu beni rahatlatıyordu. Sonun da araba durdu. Dışarıya baktığımda ahşaptan bir restoran vardı. Yemek yemek için mi bu kadar yol geldik dedim kendi kendime. Sinem daha önce gelmiş gibi dışarı bakıp gülümsedi.

MUAMMA | #Wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin