2

4.2K 270 234
                                    

"Ben sana anlatıyorum Gina, gelince de anlatacağım."

"Mika-" dediğinde onun lafını kestim.
"Gidebilir miyiz?"

Harry karşılık olarak "Kardeşin de gelmek istiyor." dediğindeyse ister istemez bakışlarımı anneme çevirdim.
En başından beri onun bana ne yaptığını biliyordu, sadece bilmek istemiyordu.
Kabullenemiyordu.
Hangi anne kızının eve geldiğinde yürümekte zorlandığını, boynunda morluklar olduğunu hatta bazen acıdan ağladığını görür ve bu kıza sadece kitap okunduğuna inanırdı ki?
Annem bunu Gina'nın da yaşamasını istemiyordu, ben istemiyordum.
Üstelik o henüz 12 yaşındaydı, ergenliğe yeni girmişti ve şu an arkadaşlarıyla gezmesi gerekirken dışarıda cirit atan askerler yüzünden evden çıkamıyordu.
Okuma hakkı da alınmıştı elinden, aslında hepimizin elinden bir çok hak alınmıştı.
Bu sadece Gina'nin hakları ile sınırlı değildi.

"İstemiyor, bana anlattığınız hikayeleri ben anlatıyorum ona."
Dalga geçer gibi güldü ve kolumdan tutarak beni evin dar koridoruna çıkardı.
6 ay önce burada yaşayan valinin evine gideceğimizi biliyordum, o evde kalıyordu Harry.
Vali öldürülmüştü ama kimse evinde kalan eşyaları umursamıyordu.
Hatta bir keresinde Harry'nin valinin içkilerini içtiğini hatırlıyordum.
Birini öldürmek bu vahşi ruhlu adamları etkilemiyordu.
Askıdan montumu alıp uzun elbisemin üzerinden geçirdim ve kendimi montuma iyice sardım, dışarının çok soğuk olduğunu biliyordum.
Kapıyı açıp ilk ben çıktığımda o da hemen ardımdan çıktı.

Silahını kontrol edip kolumdan tuttu ve büyük adımlarla beni valinin evine yönlendirdi.
Onun büyük botları altında ezilen karın sesleri beni kuzgun bir ceylan misali çekindirirken o avını arayan bir aslan gibi görünüyordu.
Köşeyi döndüğümüzde ayağıma suyun girmesiyle adımları yavaşlattım ama bu onu durdurmamıştı.

"Adını biliyorum."
Söylediğiyle anlamsızca ona bakarken o konuşmaya devam etti.
"Mika."

"Cehenneme girenler listesinde falan mı gördün?"

"Cehenneme gideceğini mi düşünüyorsun?" ayağımın kaymasıyla kalçalarım üzerine devrilecektim ki kolumdaki elini sıkılaştırarak beni tekrar kaldırdı.
"Üstelik cennet kadar güzel görünürken."

"Cehenneme gideceğim çok açık." dedim düzgün adımlar atmaya çalışıp.
Tek bir sakarlığımda düşer ve beyin kanaması geçirirdim.
Belki bu yaşadığım şeyi bitirirdi ama ben İngilizlerin mağlup oluşunu görmeden ölmek istemiyordum.

"Dedi cennet kokulu kadın." diye beni tamamladığında kalbim sıkışmıştı. İlk defa bu kadar uzun konuşmuştuk ve bende bunu kaldırabilecek güç yoktu.
Ciddi anlamda bana bir gün içerisinde hem güzel olduğumu hemde güzel koktuğumu söylemişti.
Hem de cennet kadar.

Uzaktan bizi gören askerler İngiliz bir adamın yanında Amerikan bir kadını görmeleriyle şaşırıyorlardı.
Benim bir suç işlediğimi ve onun da beni öldüreceğini sanıyor olmalıydılar çünkü bu 6 ay içerisinde benim gözlerimin önünde bir çok Amerikalı insan ölmüştü.
Bir kişinin daha ölmesi kimseyi etkilemezdi.

Bir asker siyah demir kapıyı hızla açtı ve biz içeri girdik.
İki askerin ortasından daha geçtiğimizde onun evinin neden bu kadar güvenlikli olduğunu düşündüm.
Burada onu koruyan bu kadar adam varken o hiç koruma olmadan bizim evimize geliyordu.
Babam tüfeğini çıkarıp onu vursa ne yapabilirdi ki?

"Annene benziyorsun Mika."

"Bu iyi bir şey mi?" ince uzun merdivenleri çıkarken konuştum. "Çünkü ben Amerikanım, İngiliz değil."

"Annen de İngiliz değil."

"Annem İngiliz." bu iğrenç bir şeymiş gibi konuştuğumda biraz onun ülkesi hakkında kötü düşünenlerin olduğunu bilmesini istiyordum.

Million ReasonsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin