20) FINAL

3.8K 267 265
                                    

"Emin miyiz?" dedim elimi elinin üzerine koyarak.

"Eminiz ve gidiyoruz." çantayı sırtına atıp elimden tuttuğu gibi beni çekti. Onu neredeyse ilk defa asker formaları olmadan görüyordum ve bu farklı hissettirmişti.
Evden çıktıktan sonra büyük adımlarla bahçeden de çıktık.
Arabaya bindi ve yavaş olduğunu düşündüğü bir hareketle arabayı çalıştırdı.

"Sadece bir saatimiz var." saatine bakmayı bırakıp arabayı hızlandırdı.
"Eğer evinden bir şey almak istiyorsan bu son şansın." dedi araba hafifçe hızlanıp bizim eve yaklaşırken. "İstesem de olmaz." dedim büyüdüğüm evi incelerken. "Çünkü bu ev benden girince alamayacağım şeyleri çaldı."

Bana cevap vermedi ve arabayı durdurmadan trenlerin kalktığı yere doğru sürdü.
"Sanırım babam bir Amerikan için bunları yaptığımı görse kendini öldürürdü."
Daha sonra ekledi. "Ya da beni öldürürdü, bilmiyorum."

"Artık komutan değilsin değil mi?"

"Evet." dedi sesinde biraz üzgün bir ton yakalamıştım. Neden üzgündü az çok tahmin edebiliyordum.

"İngiltere'ye gidiyoruz değil mi?"

"Evet." konuşmak istemez gibi beni yanıtladığında daha fazla soru sormadım zaten tren garına gelmiştik. Arabadan indiğimizde ikimizde endişeliydik ama birbirimize herhangi bir şey söylemedik.

Harry temkinli adımlarla yavaş yavaş ilerlerken ben ise aynı şekilde onun arkasından ilerliyordum.
Biletlerin satıldığı yerin arka tarafına doğru gittik. Ne yapacağını bilmiyordum ama onu takip etmeye devam ettim.
Cebinden bir zincir çıkardı ve koluna doladı.

"Sen burada kal." beni göğsümden iterek durdurdu.

"Neden?" dedim onu dinlemeyip. "Ben de geleceğim."

"Hayır." dedi beni tekrar iterek. "Burada bekle."

İçeri girdiğinde kapı biraz açık kalmıştı.
Birkaç bağırma seslerinden sonra kafamı içeriye uzattım.
Harry'nin az önce koluna doladığı zinciri şimdi adamın boynuna dolamış olduğunu görünce hafif bir şaşkınlık iniltisi çıktı dudaklarımın arasından.
Bakışlarımı yüzüne çevirdiğimde gözlerini kıstığını ve dişlerini dudaklarına geçirdiğini gördüm.

Adamın hareketlenmeleri son bulduğunda o an öldüğünü anladım.

Bir adamı öldürmek bu kadar kolay olabilir miydi?

Onlara bakmayı kestim ve önüme döndüm, bakışlarımı önümdeki renksiz sonsuza çevirdiğimde hayatın, kurtulmanın anlamsızlığını düşündüm.

"Gel." dedi elindeki zinciri koluna tekrar sararken, bir insanı öldürmenin etkisi olarak sadece alnında ter damlaları oluşmuştu.
Sadece ter damlaları, ne merhamet ne pişmanlık.

"Öldürdün." dedim o elindeki biletleri ceketinin cebine sokarken, hala rahat davranıyordu.

"Bizim yaşamamız için onun ölmesi gerekiyordu." bana bakmadan konuştu ardından bileğimden tuttu ve beni ilerideki çalıların arasına çekti.
Yere oturduktan sonra ceketini çıkardı ve başının altına koydu.
Bileğindeki zincir onu sıkmış olmalı ki gevşetti.

"Yat, trenimiz saat 8'de kalkıyor." ona cevap vermeden hafifçe yere oturdum göğsümden beni itti ve kollarının üzerine yatmamı sağladı.
O aslında uzun bir süredir insanları öldürüyordu ben sadece bunu kabul etmiyordum ama bugün tam gözlerimin önünde gerçekleşmişti bu.
Ve unutabileceğimi düşünmüyordum.

Sabah olduğunda Harry başının altındaki ceketi giydi belinin ağrısını gidermek için birkaç kez öne eğildi daha sonra elini bana uzattı.
Elini tuttuğumda hızlı adımlar atıyordu, bende ona ayak uydurmaya çalıştım.
"Tren yeni mi geliyor?" diye bir soru yönelttim uzaktan gelen trene gözlerimi kısarak bakarken.

Million ReasonsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin