"Mika." babam bana seslendiğinde cevap vermek yerine başımı ona çevirdim.
"Komutan Styles." dedi sanki kelimeleri zorla seçiyormuş gibi, onu 3 haftadır görmemem üzerine adını birden duymak farklı gelmişti zaten Gutzon'ın ölümünden sonra beni evime bırakmış ve adeta beni unutmuştu.
"Orada kaldığın zamanda sana dokunuyor muydu yani-""Ne diyorsun sen öyle?" annem babamın cümlesini yarıda kestiğinde gözlerimin dolduğuna emindim.
Bunu şu an herkesin bilmesi benim için o kadar gurur kırıcıydı ki.
"Bilmek istiyorum." dedi babam gözlerini benden çekmeyerek."Evet!" dedim en yüksek sesimle birden sinirlenmemi bende dahil kimse anlamamıştı. "Buraya gelip beni ilk aldığı günden beri beceriyor! Senin kadar güçsüz bir babam-" dememle yüzüme bir tokat indirmesi bir olmuştu.
Babam öyle güçsüz bir insandı ki...
Bana vurmasının ardından sırtıma sert bir yumruk geçirdiğinde nefesimin kesildiğine emindim şu an annemin veya Gina'nın ne yaptığını bimiyordum ama babamı durdurmaya çalışmadıklarına emindim. Babam beni dizlerim üzerinden bir eliyle saçlarımdan tutarak diğer eliyle de kolumdan morartacak kadar sıkı tutup kaldırdığında kendimi hızla toparladım ve onu vitrine doğru ittim camlar kafasına düştüğünde buna daha çok sinirlendiğini anladım ve bunun için hızla dış kapıya doğru koştum çünkü burada kalırsam babam bana zarar verecekti.
Belki bana, beni öldürene kadar vuracaktı ancak bunun tek sebebi ona söylemiş olduğum sözler veya onu itmem değildi.
Bunun en önemli sebebi benim ona beni her gün beceren bir adam olduğunu söylemiş olmam ve onun bu konu hakkında hiçbir şey yapamayacak olmasıydı.
Kapıdan çıkarken Gina'ya son kez baktığımda o da tıpkı annem gibi bu çıkışımdan sonra sağ kalıp kalmayacağımı bile bilmiyordu.
Belki dışarıda bir asker beni tek kurşunla öldürecekti ve tüm bunlardan kurtulacaktım.
Babamın dışarı çıkmama şaşırmış bedeni bakış açıma girdiğinde yerdeki ayakkabıları aldığım gibi evden ayrıldım.
Sadece koşacaktım belki gece arayışına kadar kimse beni bulmazdı belki bu şehirden kurtulurdum.Umutlarım adına sağ tarafa doğru döndüm ve koşmaya devam ettim.
Koştum, koştum, koştum bacaklarımı hissedemeyene kadar koştum ardından kendimi çimenlerin üzerine attım.
Gözlerimi kapatıp derin nefesler alırken boğazım su hasretiyle yanıyordu.
Başımı su aramak adına çevirdiğimde hemen yanımda kirli bir ayna görmemle ona uzandım.
Yüzümü görmek istediğimden emin değildim ama görsem daha iyi olacaktı bunun için elbisemin uç kısımlarına aynayı sildim ve yüzüme çevirdim.
Dudağımın kenarında kan vardı ve saçlarım berbattı, aynayı yanıma bıraktım ve biraz sonra yağmur yağacağı belli olan gökyüzüne baktım.
Gökyüzünde küçük bir kız gördüğümü hayal ettim.
Geleceğinin böyle olacağından habersiz bir kız çocuğu.
Büyüyünce ülkesinin işgal altına alınacağını, senden ve ülkenden nefret eden bir düşmanla yatacağını üstüne birlik olmak gerekirken seni kendisinden daha da uzaklaştıran bir ailenin olacağını o da tahmin edemezdi.
Aynayı alıp oynamaya başladığımda aklıma küçükken okula giderken bisikletten düşmem ve birkaç kızın bana gülmesi üzerine aynayı elime alıp "Bana yapılan tüm kötülükler sahibine dönsün." dediğimden tam bir hafta sonra bana ilk gülen kızın okulun bahçesinde, herkesin önünde bisikletten düşmesi ve o zaman ki yaş aralığımın tabiriyle 'rezil' olması gelmişti.
Aynayı elimde çevirirken kendi kendime mırıldandım.
"Bana yapılan tüm kötülükler sahibine dönsün."
-
Alnıma bir damla yağmur damlası düştüğünde yinede çimlerden kalkmadım zaten kalksamda gidebileceğim başka bir yer yoktu.
Yağmur birden arttığında nedense sonumun geldiğini hissetim, bu şartlar altında kaç gün daha hayatta kalabilirdim ki?İleride küçük çaplı bir kadın çığlığı duyduğumda bunun sonradan inleme olduğunu fark ettim. Kafamı yanımdaki külüstür arabadan yavaşça çıkardım ve ilerideki asker arabalarını görmemle birinin tam arkamda, kollarımdan tutarak beni kaldırdığını hissettim ve güçlü bir çığlık bastım.
"Efendim." dedi beni tutan adam büyük arabaların yanına gelip, Çavuş Cantrell'i görmemle dudaklarım aralandı.
"Sen ne yapıyorsun burada?" dedikten sonra bana yaklaştı ve işaret parmağıyla dudağıma sertçe bastırdı.
Acısını ona çaktırmamaya özen gösterdiğimde parmağına bulaşan kanı mendiline sildi ve hızla mendili yere attı.
Dudağımın tekrar kanadığını hissettiğimde mendili bilerek yere attığını biliyordum.
Onun önünde eğilip mendili almamı istiyordu ama ben bunu yapmaktansa kanamasını tercih ederdim."Komutan Styles!" Çavuş Cantrell ellerini arkasında birleştirip seslenmesiyle onun burada olduğunu anladım ve hiç olmadığım kadar gergin oldum.
"Önemli bir şey mi?" onun sesini duymamla bu gerginliğim arttı.
"Hayır." dedi Çavuş. "Önemsiz ama bir baksan iyi olur." benim önemsiz olduğumu söyleyerek ezmeye çalıştığında hiçbir şey hissetmemiştim.
Harry birkaç dakika sonra buraya geldi ve ben şu an neden bu kadar heyecanlandığımı anlamadım.
Yüzümü incelediğinde bana ne olduğunu merak ettiğini hissettim, ama bu yalandı bana ne olduğu ilgisini bile çekmemişti.
Tüm vücudumu inceledi, bunu kendi hoşnutluğu için yaptığını hissettim.
Bende aynı şekilde onu incelediğimde saçlarının ve formasının ıslandığını gördüm, formasının buruşuk ve birkaç düğmesinin açık olduğunu.
Onu görmeyeli kocaman bir 3 hafta olmuştu ve kokusunu hatırlamak istiyordum."Bırak." dedi sonunda arkamdaki askere.
Asker güçlü ellerini vücudumdan çektiğinde kollarımı göğsümde sabitledim.
"Arabaya git." dedi gözlerimizi ayırmadan, dediğini yapmadım ve gözlerine bakmaya devam ettim, Çavuş Cantrell'in sinir dolu bir nefes aldığını gördüm, beni arabaya bindirmek adına üstüme geldiğinde Harry eliyle kolundan tuttu.
Hala gözlerime bakması bende farklı bir etki yaratmıştı.
"Kendi gider." dedi sanki beni harekete geçirmek ister gibi.
Onu sinirlendirmeden küçük adımlarla arabaya ilerledim, koltuklardan birine oturduktan sonra hemen yan koltukta bir sütyen buldum sütyeni takip edince ileride kıyafetini giymiş ayakta bekleyen bir kadını görmemle bir an kafama tava yemiş gibi oldum.
Harry az önce bu kadınla birlikte olmuştu.Onlarda arabaya döndüğünde gözlerimin dolduğuna emindim, bu aldatılma hissi neydi bilmiyordum ama hemen gitmesini istiyordum.
Harry hemen yanıma oturduğunda onunda gözünün direkt sütyene kaydığını gördüm iki parmağıyla sütyeni üzerimden uzanarak açık camdan kadına fırlattı ve Çavuş Cantrell'e "Evine bırakıp gel." dedi bu kadın için çok gurur kırıcı olmalıydı.Asker arabayı çalıştırdıktan sonra "Kızın evine gidelim." dedi, adımı bile hatırlamıyordu az önceki kadından hiçbir farkım yoktu, bende onun altına yatmıştım o da.
Askerle aramızdaki pencereyi ve aradaki o küçük perdeyi kapattı.
Bunu yapmasıyla ona döndüğümde bir göz yaşım hızla aktı.
Gözleriyle duygusuzca bana bakarken ben her zaman olduğu gibi onun önünde güçsüzlüğümü gösteriyordum ama bugün bu yaşadıklarım yormuştu beni.Gözlerimi ondan çektim ve ani özgüvenle kollarımı koluna doladım ve onun koluna adeta sarılarak ağladım.
Az sonra beni eve bırakacaktı ve babam gerçek anlamda beni öldürecekti.
İçimi çeke çeke kolunda ağlarken hiçbir şey yapmıyordu ben bugün ki tüm nefretimi onun formasına akıtırken hiçbir tepki yoktu aslında yüzünü görmüyordum ama kolunu hiç oynatmaması işime gelmişti.Yolculuk böyle geçtikten sonra arabanın durmasıyla kollarımı ondan hiç istemeyerek çektim ve göz yaşlarımı sildim, ona şişmiş gözlerimi çevirdiğimde aynı saniyede o da bana baktı.
Elbisemin açılan göğüs kısmını düzelttim ve arabanın kapısını açmak için kulpu tuttum ama o beni şaşırttı ve kulpun üzerindeki elimi kendine çektikten sonra perdeyi ve küçük camı açtı."Vazgeçtim." dedi kuru bir sesle askere. "Eve gidelim."
-
HARRY NE OLUR NE OLMAZ DİYE ARAYA MESAFE KOYDU AMA MIKA'NIN SÖYLEDİĞİ GİBİ ADINI BİLE UNUTTU MU SİZCE?
MIKA'NIN BABASINI SEVMEYEN TEK BEN MİYİM??
BÖLÜM ERKEN GELDİ LÜTFEN TÜM YORUMLARINIZI BELİRTİN!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Million Reasons
FanfictionYaşam, riske girenlere, neredeyse ölümün kenarında yaşayanlara gelir.