13

2.9K 210 208
                                    

"Ama benim İngiliz kimliğim yok."

"İngiltere'ye giderken annenin kimliğini ve kendi kimliğini al gemide yolculuk uzun sürecek o zaman yapacaklar, sende İngiliz vatandaşı olursun."

"Tüm bunların hepsi ne demek oluyor?"

"Sen ve annen gidebiliyorsun ama baban gidemiyor demek."

"Peki Gina?" dedim korkuyla, o gidemezse ben hayatta gitmezdim.

"Onu unutmuşum," dedi başını sallayıp. "O da gidebilir."

"Peki sen?" dedim tekrardan.
Başını iki yana sallayıp dudaklarını bir çizgi haline getirdi.

"Benim işim burada." dedi elini bel boşluğuma koyup.
"Bir daha İngiltere'ye gitme ihtimalim bile yok denilecek kadar az."

"Orası senin ülken." dedim elimi yanağına koyup.

"Senin de ülken." bana gülerek baktı ve kafasını sandalyenin başına yasladı.
Beni gerçekten bir İngiliz olarak görüyordu.

"Peki bizim ne zaman gitmemiz gerekiyor?"

"Yarın öğleden sonra tren kalkacak, limana kadar trenle gideceksiniz daha sonra sizi gemiye alacaklar."
Bakışlarımı anlamıştı çünkü bu kadar erken gitmek istemiyordum.
Burası benim ülkemdi ve ülkemi bırakmak istemiyordum.
Aslında başka bir sebep daha vardı ama bunu kendime itiraf etmemek için direndim.

"Birlikte son gecemiz." dedi sanki beni ağlatmak ister gibi.
"Çok uzun zaman geçirdik." diye ekledi beni kucağında biraz daha kendine çekip.
"Ama sonumuzun böyle olacağını tahmin etmezdim."
Bende tahmin etmezdim.
"Böyleymiş." beni yatağa bıraktı ve köşedeki silahını beline yerleştirip odadan çıktı.
Bu kısıtlayıcı yaşam şartlarından kurtulduğum için seviniyordum ama bir daha asla bu ülkede, bu şehirde, bu odada olmayacağım için üzülüyordum.
Duygularımın daha önce bu kadar karışık olduğunu hatırlamıyordum, ilk defa bu durumdaydım ve bu kötü hissetmeme sebep oluyordu.

Vedaları sevmiyordum ben.

-

Odanın kapısı açıldığında genç bir asker girdi ve yere bakarak konuşmaya başladı.
Odaya girmeden önce kapı çalınmalıydı, girdikten sonra bir önemi yoktu.

"Sizi eve götüreceğim." dedi hala yere bakarken. "Ama Komutan ilk önce buradaki eşyalarınızı toplamanızı istedi."

"Tamam." dedim ilerideki çantayı alıp bir kaç kıyafeti çantaya atarken.
En sevdiğim ayakkabıları da çantaya attım ve birkaç şal aldım.

Çantayı peşimden çektim ve kapıya ilerledikten sonra odaya son kez baktım.
Burada o kadar çok şey yaşamıştık ki.
Asker elimdeki çantayı aldı ve benden önce inmeye başladı.
Dışarı çıkmadan önce mutfaktaki Moria'nın yanına gittim, dolu gözleriyle benim yanıma geldi ve bana sıkıca sarıldı.

"Ah Küçük Hanım.." dedi hüzünle. "Seni çok özleyeceğim." ondan ayrılıp kızı Molly'e sarıldım.

"Kendinize iyi bakın." dedim ona sahte bir gülümsemeyle.
Gerçekten ağlamak istiyordum.
Asker kapıyı açtı ve dışarı çıktı bende onun arkasından çıktım. Çantamı bagaja koydu ve sürücü koltuğuna geçti.
Harry gelecekti, emindim.

Arabayı çalıştırdıktan sonra hemen yanımdaki kapının açıldığını gördüm, geleceğini hissetmiştim zaten.
Yanıma oturup askerle aramızdaki yeri kapattı, bu sayede kafamı omzuna koydum ve gözlerimi kapattım. Nedense bu an bitmesin istiyordum daha sonra aptallık yaptığımı fark ettim ve gözlerimi açıp ona baktım, yüzünü aklıma kazımalıydım.

Million ReasonsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin