"Beni sinirlendiriyorsun." dediğinde yine ona bakmadım.
Bacaklarımın arasına uzanmış çenesini göğuslerime koymuştu ve elleri sırtımda hiç rahat durmuyordu.
"Mika." dedi yeniden.
Sesinin sertliğini hissettiğimde kafamı değilde sadece gözlerimi çevirdim ona."Sadece ağlamanı kes." parmaklarını göz yaşlarımda gezdirdi ve bacaklarımın arasından çıkıp yanıma uzandı.
Sert elleriyle yüzümü kendine çevirdi ardından gözlerimizi ayırmadan yandaki kağıdı ve kalemi aldı, belli bir melodiye uyup bana hep söylediği kelimeleri yazmaya başladı.
"Sadece ağlamanı kes, bu zamanın bir izi."
Kağıdı ve kalemi elinden bırakmadı ve gözlerime bakmayı sürdürdü.
"Burada daha önce bulunduğumuzu öğrenemiyoruz."
Bu sözleride yazdığında kafamı yatağın başlığına yasladım ve gözlerimi kapattım.
"Neden hep sıkışıyor ve kaçıyoruz?" dediğinde gözlerimi açtım ve ona döndüm, o zaten bana bakarken kısık sesimle mırıldandım.
"Kurşunlar." dediğimde o an için gözlerinin parladığını gördüm.
"Kurşunlardan." diye mırıldandı ardından dudaklarıma uzandı ve kalemle kağıt yatağın içinde kayboldu. Üzerime çıktığında yapmaması için omuzlarından tuttum, gözlerime baktıktan sonra dudaklarıma küçük bir öpücük daha kondurdu ve yanıma uzanıp kafamı koluna koydu."Sadece ağlamanı kes, her şey iyi olacak."
"Olmayacak." dediğimde kapının çalınmasıyla endişelendim.
"Komutan." dedi sert bir erkek sesi, Çavuş Cantrell'di bu.
"Konyak içeceğiz, gece için kendimize birer Amerikan bulduk." dediğinde Harry yatakta doğruldu."Ben gelmeden başlamayın." dedi kısa saçlarını karıştırıp.
Çavuş Cantrell "Aşağıdayız." dedikten sonra zeminin gıcırdadığını duydum. Harry yataktan kalktı ve yerdeki uniformasını bir bir alıp üzerine geçirdi."Ne bekliyorsun?" dedi ardından bana sinir bozucu bir şekilde bakıp.
"Beni ne yapacaksın?" dedim bende onun gibi yataktan kalkıp.
"Onlar yanımda kızlarla düzüşürken ben ne yapacağım?" dediğinde yanında beni öylesine istediğini anladım.Yerdeki elbisemi giydiğimde o botlarını ayağına geçirdi. Saçlarımı geriye ittim ve yerde benim için getirttiği küçük topuklu ayakkabıları giydim.
Beni kontrol etti.
Ardından kapıyı bile tutmadan hızla aşağı indi, onu takip ederken bir yandanda küçük camdan gelen kızlardan birini tanıyıp tanımadığıma bakıyordum.
Tanıdık yüzler değildi.O bahçeye indiğinde gözlerim her zaman bu bahçede bir şeyler kazan Denzel'in yerine kaydı ama şu an burada yoktu.
Harry'nin bahçeye çıkmasıyla açılan şişelere baktığımda her hafta en az bir kere bunu yapmalarına alışmıştım."Kızlara da sandalye!" diye bağırdı Gutzon, o buradaki tüm küçük işlere bakıyordu, onu eskidende tanıyordum ama bir İngiliz olduğunu bilmiyordum.
Kucağında oturan kızın boynuna öpücük kondurduktan sonra elindeki şişeyi bana kaldırdı, gözlerimi ondan çektiğimde Moria sandalyeyi tam arkama koydu ve hafifçe koluma dokundu ardından masadakilere baktı ve o aksi yüzünü bozmadan konuştu.
"Başkan gelirse kim onunla ilgilenecek Tanrı aşkına?" onu kimse dinlemediğinde başını iki yana sallayıp uzaklaştı. O sırada Harry kolumdan tutup beni sandalyeye otutturdu ve kolunu omzuma attı.-
"Bu savaş ne zaman bitecek?" küçük askerlerden biri konuştuğunda Harry masadaki ayaklarını indirdi ve saçlarımla oynamayı bıraktı.
"Bitmeyecek." dedi ardından, kendinden çok emindi. "Bu topraklar tamamen bizim olana kadar bitmeyecek."
"Daha fazla önümde birilerinin ölümünü izlemek istemiyorum." asker dolan gözleriyle konuştuğunda Çavuş Cantrell askerin saçlarını karıştırdı ve mırıldandı. "Alışacaksın."
Alıştım."Su istiyorum." Moria hareketlendiğinde Harry onu durdurdu.
"Amerikan getirecek."
Ters bir hareket yapmamaya çalışıp mutfağa gitmek için eve ilerlediğimde arkamdan birinin geldiğini hissetmiştim tam olarak durmadan ve arkamı dönmeden kimin geldiğine baktığımda bunun Çavuş Cantrell'in bir süredir yanında gezdirdiği kız olduğunu anladım ve herhangi bir harekette bulunmadan mutfağa girdim.
Benim arkamdan girip kapıyı kapattığını gördüğümde kaşlarımı çattım."Mika." dedi gerginliğimi anlayıp ama ben bu kızın adını bile bilmiyordum.
Elini göğsüne götürüp sütyeninde bir şey çıkardı ve elime tutuşturdu.
"Denzel." dedi kocaman gözleriyle, "Bunu sana gönderdi güzel haberleri olduğunu ve," elimdeki kağıda sanki Denzel'miş gibi baktığımda kısık bir sesle konuştu.
"Seni çok sevdiğini söyledi." ardından üzerini düzeltti ve mutfaktan hızla gitti, ama gerçekten bu kızın adını bile bilmiyordum ama o; Denzel ve beni biliyordu.Heyecanla Denzel'in mektubunu açtım ve onun el yazısını görmemle kağıdı göğsüme sıkıca bastırdım.
Aklıma bana vereceği güzel haberlerin gelmesiyle kağıdı tekrar açtım.Aşkım,
Sana güzel haberlerim olduğunu söylemek isterim.
Bahsettiğim buluşma alanı tamamlandı, arkadaşlarımın gözlerinde intikam duygusunu görebiliyorum yakında her şey sona erecek zaten. Babanla görüşüyorum, ama tüm planlarımın gerçekleşmesi için senin yapman gereken tek şey eve dönebilmek için onu ikna edebilmek.
Seni seviyorum.Gözlerim dolduğunda bunun tek sebebi onun hayatta olmasıydı, bağrışma sesleri duyduğumda gerçek dünyaya döndüm ve bir bardak su aldım, büyük adımlarla bahçeye çıktım ne olduğuna bile bakmadan Harry'nin yanına giderken büyük bir silah sesiyle olduğum yere çakılı kaldım.
Çavuş Cantrell'in elinde silah, yerde yatan Gutzon, arka tarafta şaşırdığı her halinden belli olan Harry vardı.
Çavuş Cantrell ne yaptığının henüz farkında olmayarak Harry'e döndü; terli, kan bulaşmış yüzü onların birbirleriyle yakın temas içinde önce dalaştıklarını ardından Çavuş Cantrell'in Gutzon'ı öldürdüğünü işaret ediyordu."Üzgün değilim." dedi Çavuş Cantrell yüksek bir sesle ardından burnunu çekti ve omuzlarını kaldırdı.
"Az önce gözlerime baka baka bir Amerikalı'ya aşık olduğunu söyledi! Ben senin gibi ırkıma yapılan bu alçaklığı kaldıramam Harry!"-
BÖLÜM GELDİİİİ
NE DÜŞÜNÜYORSUNUZZZ?
HARRY'NİN BU OLAYDAN OLUMSUZ ETKİLENECEĞİ KESİN,,,
DENZEL DİYENLER BU SATIRA
HARRY DİYENLER BU SATIRA YORUM YAPSIN LÜTFENNNN
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Million Reasons
FanficYaşam, riske girenlere, neredeyse ölümün kenarında yaşayanlara gelir.