11

2.7K 208 68
                                    

"Denzel!" yataktan kalkıp ona koştuğumda elindeki tepsiyi masaya koymak için sadece birkaç saniyesi olmuştu.
Kollarımı boynuna sımsıkı doladığımda aynı şekilde o da bana sarıldı.

"Nasıl geldin?" dedim hemen, eğer gizlice gelmişse ikimizde ölürdük.

"Komutan dedi." dediğinde anlayamamıştım.
Harry bunu neden yapmıştı?

"Fazla zamanımız yok Mika bunun için sen yemeğini ye bende rahatlayayım."

"Denzel." dedim titrek bir sesle, dün olanlar yüzünden ağlayacaktım o bunu anlayıp elleriyle yüzümü sardı.
"Sakın çiçeğim, sakın ağlama."

"Kendimi koruyamadım, onlar-"

"Elinden geleni yaptın." dedikten sonra bana tekrar sarıldı, dolgun dudaklarını yanağıma bastırdı.

"Şimdi yemeğini ye Mika, lütfen."
Ondan ayrılıp yemeği aldım ve onunla daha fazla zaman geçirmek adına hızlı hızlı yedim.
"Biliyor musun?" dedi tam arkama geçip kulağıma doğru.
"Dediğimiz gibi deliği kurduk, hala yaşayan Amerikalıların tümünün evinin altından geçiyor, 10 Eylülde her şey istediğimiz gibi olacak. Eski hayatlarımıza döneceğiz isyan çıkaracak bize yaptıklarını onlara yapacağız fakat bize katılmak için senin şu an yapman gereken tek şey eve gidebilmek. Ama-"

"Ama-" ikimizde aynı anda ama dediğimizde benim konuşmam için bekledi.
"Ben eve gidemem Denzel."

"Eve mi gidemezsin, ne demek istiyorsun?"

"Eve gittiğim an babam beni öldürür."
Bir kaç saniye düşündüğünde yemeği elimin tersiyle ittim ve ona döndüm.
"Komutana eve gitmek istediğini ama babandan korktuğunu söyle."

"Denzel sen iyi misin?" dedim kollarımı birleştirip.
"Beni öldürmek için yer arıyor ikiside."
Kaşlarını kaldırıp düşünmeye başladığında az önce onun ama kelimesiyle başlayan cümlesini merak ettim.

"Sen ne diyecektin az önce?" dediğimde hemen konuştu.

"Baban toplantılarımıza katılmıyor." bunu tahmin edebildiğim için şaşırmamıştım.
O korkak bir adamdı.

"Sanırım gitmem lazım." dedi beni öpüp.

"Hayır." dedim ve elinden sıkıca tuttum.
"Biraz sarılayım sana."
Onu yatağa çekmeden önce kendim yattım ama o yatmadan bana sarıldı.
Onun da ağladığını biliyordum.
Kollarımı boynuna doladım ve onu kendime çektim.
Kokusu için defalarca derin nefesler aldım ama bu ağlarken çokta mümkün değildi.

"Gitme."

"Ağlama." dedi kendisi de ağlarken.
"Çok az kaldı, kurtulacağız."
Daha 8 ay vardı.
Kocaman 8 ay.
Kafasını kaldırdığında göz yaşları kalbimi acıtıyordu, parmaklarımı yavaşça göz yaşlarında gezdirdim.

"Şimdi gitmem lazım."
Onu son kez öpüp elinden tuttum ve odanın kapısına kadar onunla ilerledim.
O da beni öpüp odadan çıktığında Harry'nin bana yaptığı bu jest mükemmeldi.

Ona gelince teşekkür edecektim.

-

"Harry." dedim elinden tutup.
"Denzel için te-"

İşaret parmağını dudağına bastırdı ve çattığı kaşlarıyla baktı bana.
Ardından sandalyesine oturdu ve bardağına içkisini tekrar tekrar doldurup içti.
Üzüldüğü bir şey vardı.

"Annen İngiliz değil mi?" kelimeleri ağzında yayarak konuşsa bile onu anladım ve başımı salladım.
Annem bir İngilizdi, buraya gelmesinin sebebi ise babasıydı. Babası bir tüccardı ve ailecek buraya geldiklerinde annem ile babam tanışmıştı ve tam 6 ay sonra evlenmişlerdi. Anne ve babası babamı istememişti bunun üzerine annem ailesiyle düğününden beri hiç görüşmemişti.
Ben ailemi aşka tercih ederdim. Yanımda sevdiğim adam olmasındansa annemi, Gina'yı hatta belki babamı bile tercih ederdim.
Aile her şeyden önceydi.

Benden hala cevap vermemi beklediğinde başımı sallamamın bir işe yaramadığını fark ettim.
"Evet, annem İngiliz." alt dudağını ısırdığında bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım.

"İyi misin?" dedim yataktan kalkıp.
Başını salladı ve dışarıya kafasını çevirdi.
İleride bir askeri koşarak görmesiyle sandalyeden kalktı ve küçük camdan kafasını çıkarıp askere merakla baktı.

"13 kişi Komutanım." dedi soluk soluğa.
"Bu sadece İngiliz olanların sayısı, erkekler ve çocuklar sayılmadı." diye ekledi.
Harry başını sallayıp camı kapattı ve tekrar sandalyeye oturdu.

"Ne bekliyorsun?" dedi bana ters bir bakış atıp.
"Uyusana."

"Ben," dedim ellerimi arkamda birleştirip. "Sana teşekkür etmek istiyorum."

"Ettin." dedi içkisini tekrar bardağa doldurup ama çoğunu masaya dökmüştü.
Aklımdaki teşekkürün başka olduğunu ima etmek ister gibi dizleri üzerine oturdum, o içkisini yudumlarken aramızda onun başlatmış olduğu ve sözü hep bir yerlerde geçen hatta 'bizim kelimelerimiz' diyebileceğim kelimeleri söyledim ama sözlerim üzerine içkisi boğazına kaçtı ve öksürmeye başladı.

"Sana yaz şarabı vermek istiyorum."

--

BU YAZ ŞARABININ FARKLI BİR HİKAYESİ VAR İLERİDE BELKİ BAHSEDERİM.

BÖLÜM NASILDI SİZCE, OBJEKTİF FİKİRLERİNİZİ BEKLİYORUM..

Million ReasonsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin