serseri

501 25 34
                                    

2 yıl önce :
12 yaşımdan beri yetimhanede kalıyordum. O yıl ise 18 yaşıma girmiştim, reşit olmak özgürlük gibiydi sanki. Tek yapmam gereken iş bir ev tutmaktı. Biriktirdiğim paralar ve devletin yaptığı yardım ancak bir motel dairesinde yaşamaya yeterdi. Sanırım bunu yapacaktım.

Çocukluktan şu yaşıma kadar yaptığım işler;sokak müzisyenliği, yetimhanede getir götür işleri ve küçük bir kafede yaptığım garsonluktu. Bu parayı böyle biriktirmiştim.

Yetimhanede arkadaşlarımı ve küçük çocukları sevindirmek için o güzel vakitlerde çaldığım gitarım yanımdaydı. Yavaş yavaş, bavulumla birlikte ilerlerken bekçi bay Charlie'yi selamladım. Beni hemen durdurdu.

"Gidiyor musun? Sonunda reşitsin demek."

"Burada gerçekten güzel günler geçirdim. Ama artık veda ediyorum."

İçtenlikle gülümsedi.

"İyi şanslar evlat," diyip omzumu sıvazladı.

Bay Charlie ile çok sohbet ediyorduk, o kadar güvenilir ve iyi kalpliydi ki kötü günlerimde hep yanımda oldu, bana destek çıktı.O an ona veda etmek gerçekten çok zordu.

Metal, otomatik kapıyı açmak için kulübesine döndü.Gıcırtıyla açılan kapıdan dışarı çıkarken onu başımla selamladım. Sonunda yıllarımın geçtiği yetimhaneden ayrılmıştım.

Yolculuk için ayırdığım nakiti pantolonumun cebinden çıkardım.
Yaz mevsimi olsada hava hafif rüzgarlıydı.
Gideceğim motel buradan 40 kilometre uzaklıktaydı, ona göre bineceğim otobüse yetişmem lazımdı.

Çok sevdiğim bir arkadaşımın yardımıyla hangi motelde kalacağımı belirlemiştim. Bana dairelerin 20 tane olduğunu ve -çok şanslıyım- eşyalarının eksiksiz bulunduğunu söylemişti.

Durağa doğru ilerlerken tam zamanında geldiğimi fark ettim, otobüs çoktan gelmişti.
Tedirgin adımlarla otobüse bindim, bulduğum boş yere oturduktan on dakika sonra otobüs hareket etmeye başladı.

Uzun süren yolculuğun ardından motele yaklaşmıştık. Külüstür araç hafif bir tıslamayla Cherry caddesindeki durağın önünde durdu.
Gitarımı ve bavulumu otobüsün merdivenlerinden indirdikten sonra Illuminate Motel'in uzaktan görülen tabelasına baktım.
Yapıyı çevreleyen demir teller de buradan seçiliyordu.

Arnavut kaldırımda yürümeye başladım, bir yandan mahalleye hakim olan çam ağaçlarına bakıyordum. Birden kulaklarıma acı dolu bir inleme çalındı.Gözlerimi kısıp iki binanın arasındaki boşluğa baktım, benim yaşımda duran üç genç, bir başka adamı dövüyordu.

Hadi Shawn, başını belaya sokma, dedim içimden.

Adımlarımı hızlandırdım, kulaklarımı seslere kapamayı istiyordum. Fakat sonra vücudum aniden durdu, yardım etmezsem kendimi bok gibi hissedeceğimi biliyordum.
Bunu yapmaya hakları yoktu, şiddetle bir yere varılmayacağını onlara söylemeden rahat etmeyecektim.
Bavulumu ve gitarımı elimde dengeleyerek onlara doğru yürüdüm.

"Ne yaptığınızı sanıyorsunuz? Bırakın onu!"

İçlerinden biri doğrulup alaycı bir gülümsemeyle bana baktı.

"Sanane. Hem sen de kim oluyorsun?"

Elimdekileri bıraktığım anda benimle konuşan genç gitarımı ve bavulumu tekmeleyip fırlattı.
Alnında atan damarıyla sinirlendiğini anlamıştım.

"Sen kimsin ki benimle böyle konuşuyorsun," diye bağırdı.

Yüz ifademi sakin tutmaya çalışarak,

"Kim olduğum önemli değil. Serserilik yapıp şiddet çözüm diyorsanız bu sizin kim olduğunuzu gösterir ama," dedim sesimdeki hafif alaycı tınıyla.

Bu onu dahada sinirlendirdi. Yumruğunu sıkıp üzerime doğru bir adım attı.

"Seni hanımevladı! Dayak mı istiyorsun? Bak, bu çocuk bana yanlış yaptı, şimdi sen de yaptın, bana karıştın," diyerek bavulumu çok gürültülü bir şekilde açıp her şeyimi yere döktü. Giysilerimi umursamadım ama yere düşen kimliğimi onun almasına izin veremezdim. Fakat çocuk benden hızlı davrandı.

"Aa bakın burada ne varmış? Shawn Mendes...Demek adın bu.Bunu öğrenmeseydim sana orospu çocuğu derdim."

Yanındaki arkadaşları sinsice güldü, dövdükleri adamsa yerde baygın yatıyordu.Benim en zayıf yönümden vurduklarından habersizlerdi. Ailem yoktu, asla geri dönmeyeceklerdi. Yıllar önce trafik kazasında ölmüşlerdi ve o kargaşadan sağ kurtulan bendim. Anneme edilen bu küfür zihnimdeki tüm kayışları koparmıştı.

Ceketimi çıkardım, bu çocuk büyük bir dersi hakediyordu.

"Bunu söylememeliydin," dedikten sonra tüm gücümle suratına yumruk attım. Konu şiddet değildi, ölen annem, babam ve kardeşim, kısacası bütün ailemdi. İlk kez onlardan birine böyle bir laf atılmıştı.

"Benim ailem yok, bunu bilin ve ona göre konuşun."

Tam gidecektim ki kollarımdan tutup beni yumruk attığım çocuğun önüne döndürdüler.

"Ops özür dilerim yetim çocuk. Memnun oldum. Benim adım da Frankie, bu adı iyi ezberle," dedi ve karnıma sert bir şekilde vurdu.

Sanki bütün organlarım karnımdan çıkacak gibi hissediyordum, canım çok yanmıştı. İkinci yumrukla tekrar sarsıldım.O sırada bir kızın bu tarafa doğru koştuğunu gördüm. Frankie denen çocuğun omzundan tutup,

"Ne oluyor burada?! Bırakın onu hemen! Böyle şeyler yapmanı istemiyorum," dedi.

Frankie sıkıntıyla nefesini dışarı verdi.

"Ama Ellie...bu pislik bunu haketti."

Adının Ellie olduğunu öğrendiğim kız kızılın açık tonlarında bir saç rengine sahipti, gözleri yeşildi ve endişeli gözüküyordu.

Frankie omuz silkip yere tükürdü, kızın omzuna kolunu doladı ve köşedeki arabaya giderken,

"Bir daha bana bulaşma yetim çocuk," dedi.

Treat You The Best - Shawn MendesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin