"Acı seni daha güçlü yapar. Korku seni daha cesur yapar. Kırık bir kalp ise, seni daha akıllı...
Elif Şafak"
Derin bir nefes aldım. Bazı şeyleri yanlış görmüş olmalıydım. Hem orada Kerem vardı fakat konuştuğunu duymadım. Micael her kimse o konuşmuştu. Daha fazla durmadan kaçtım oradan. Koştuğum için acıyan dizime baktım. Hafif kanamıştı ama önemsemedim. Nefret ediyordum hayattaki sırlardan. Odama koştum ve küçük bir çocuk gibi yorganın altına saklandım. Uyumak istiyordum, uyumak ve her şeyi unutmak.
Gözlerimi açtığımda sanki cennetten bir köşedeydim. Üzerimde bembeyaz uzun bir elbise vardı. Kumral saçlarımı maşa yapıp salmışlardı. Derin nefes alıp adım attım. Ayağımda ayakkabı yoktu ama adım attığım yerde çimenler yeşeriyordu. Uzun zamandır hissetmediğim bir neşe vardı içimde. Ve çevremdeki enerji ben mutlu oldukça daha çok artıyor gibiydi. Etrafıma bakarken bir kız geldi yanıma. Cennet parçasının içinde uyumla dolaşıyordu.
"Sizi çok bekledik prensesim." Deyip hafifçe dizlerini kırdı. Bu bana 18 ve 19'uncu yüzyıldaki Avrupa'yı hatırlattı. Prenses demişti bana ama bu ne demekti anlamamıştım. Fakat umursamadım bile. Bulunduğum yer hayran olunacak gibiydi. Ben çevreme hayranlıkla baktıkça daha da güzelleşiyordu sanki.
"Etrafı güzelleştiren sizsiniz prensesim. Bakışlarınız içinizi anlatır. Orman sizi sevdi sizin onu sevdiğiniz gibi."
Derin bir nefes alıp ormanın kendine has kokusunu içime çektim. Çilek kokusu, meyve kokuları, hayvanların güçlerini hissediyordum. Gözlerimi kapadım bir süreliğine sadece kokuları duyumsamak istedim. Hayvanların gücünü hissetmek istedim. Auralarını hissediyor ve algılıyordum. En güçlüsü aslandı ama kurtlar daha özgürlükçüydü. Nefesi üfler gibi dışarı verdim. Yerde çiçekler açmaya başladı.
"Prensesim sonunda sizin gücünüze kavuşma vakti yaklaşmış. Siz kalbinizi bunca yıl temiz tutabilmişsiniz."
Uykumun en tatlı yerinde başucumda sesler duyuyordum. Birileri bir şeyler anlatıyor ve tartışıyordu. Ben ise sadece gitmelerini ve beni rahat bırakmalarını istiyordum. Uyumak ve uzun süre uyanmamak.
"Neden hala uyanmadı?"
"Nabzına bakın. Normalden biraz yüksek. Rüya görüyor olmalı. Ne görüyorsa onu mutlu ettiği kesin."
Susmuyorlardı. Her biri ne hakkında rüya gördüğümü tartışıyorlardı. Bi anda herkes sustu. Oda derin bir sessizliğe büründü. Yatağa yaklaşan birini hissediyordum. Hangisiydi? Bilmiyor ama merakta etmiyordum. Tahminim Kerem'den yanaydı. O sırada kulağıma eğildi yaklaşan kişi. Tek bir cümle fısıldadı.
"Uyanma vakti prensesim."
Gözlerim sanki bu komutu bekliyormuş gibi açılmaya başladılar. Odada yayılan ışık bir an o kadar az geldi ki sanki karanlıktı. Derin bir nefes aldım ve gözlerimi bir kez daha kapatıp açtım. Düzelmişti. Başımda bir şeyler konuşuyorlardı ama anlamıyordum. Öyle yorgundum ki.
"Akşamdan beri uyuyorsun Anka. Kalk artık."
Uyanmak istemiyordum. Rüyamda mutluydum halbuki. O yemyeşil orman çok güzeldi. Uyanırsam gerçek dünyaya dönecektim ve buna kendimi hazır hissetmiyordum. Acıyan yanım o yeşiller içinde huzur bulmuştu. Yine de dayanamadım çok fazla açıldı gözlerim. Çevremde olanlara baktım. Ulmar, Ashlyn, Kerem ve Lucas vardı. Uykulu gözlerle baktım onlara.
"İyi misin?"
"İyiyim."diye cevap verdim bana yabancı gelen bir sesle. Bana ait değil gibiydi. Hafifçe öksürdüm. Boğazımdaki gıcık gidince sesim normale dönecekmiş gibi hissediyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
CAM KIRIKLARI
FantasiaBazı anlar vardır. Kaderin farklı bir yola sokar, sizi şekillendirir. Olgunlaşırsınız, olgunlaşmak zorunda kalırsınız. Değişimi kabul etmeniz gerekir. Etmezseniz... Etmezseniz yok olursunuz zaman içinde. Yaşayan bir hayalete dönersiniz. Kalbi atan...