16.Bölüm = Taşa Kürek Saplanmaz

115 48 12
                                    

Gözlerin diyorum, mavinin en hüzünlü yanı...

Biz, hikayelerde kalmalıyız...

Balkona çıktı Alparslan, çıplak ayaklarının üşümesini veya uyuşmasını aldırmadan havayı solumaya çalıştı. Sanki havadaki bütün nefes sevdiği kadının gözlerindeydi, onun tenindeydi... Baktıkça nefes alabiliyor, duruluyordu cayır cayır yanan ciğerleri.

Elleriyle balkonun soğuk demirini tuttu, başını aşağı eğerek gözlerini kapattı. Sadece sustu. Ne bir şey düşündü ne de canının ne kadar yandığını... O zaten hep susardı. Canının acısını susarak geçirmeye çalışırdı. Kolay kolay ağlayamazdı ama doktora yalvarırken gözlerinden yaşlar akmıştı. O ağlamamıştı, ağlayan gözleriydi... Ben değildim ki ağlayan.

Geçen kırk dakikanın sonunda soğuk hava yüzünden başına hafiften kramp girmeye başladığı için doğruldu, ellerini demirlerden çekti ve balkonun kapısını kapatarak içeriye girdi. Evin sıcağı, ılık bir rüzgar gibi yüzüne çarparak rahatlamasına sebep oldu.

Kararsız adımlarla Befra'nın kaldığı odaya doğru yürüdü, içeriye girip girmeme konusunda kararsızdı. Befra'nın yüzüne her baktığında kalbinin ritimleri değişiyordu, biraz da ağrıyordu sanki...

Alparslan kapıya hafifçe tıklatarak içeriye girdi, karşısındaki görüntü yüzünden şok oldu. Befra çoktan ayağa kalkmış, kan olmuş gömleğini ve pantolonunu giyinmiş, şimdi de kaşesini üzerine giyinebilmek için mücadele ediyordu. Canının çok yandığı yüz ifadesinden ve dolan gözlerinden yeterince anlaşılıyordu. İnatçıydı, kollarını kaldıramamasına ve her hareketinde canının yanmasına rağmen kaşesini giyinmek için çabalıyordu.

Alparslan, Befra'nın yanına iyice yaklaştı ve elindeki kaşeyi tutarak yavaşça kızın narin parmaklarının arasından çekti. Befra gözlerini kaldırıp sulu gözleriyle şaşkın şaşkın Alparslan'a baktı. Doğruyu söylemek gerekirse: biraz çekiniyordu karşısındaki adamdan. Gözlerine zar zor bakıyordu çünkü mahcuptu. Zor durumda olduğu için abisini çağırmıştı ama abisinin yerine Alparslan gelmişti, o da yetmezmiş gibi hastaneye gitmek istemediğimi belirtmiş, her şeyi yokuşa sürmüştü. Ama karşısındaki adam ne dediyse yapmış, yardımını hiç esirgememişti.

Eğer yarası Befra'yı hareket edemez hale getirmeseydi, abisini bile çağırmayacaktı. Babası yaralandığını duyarsa kızının işini bırakması için elinden geleni yapardı. Zaten Befra'nın sorunlu çocuklarla ilgilenmesine dayanamıyordu. Çünkü, Befra çocuklara yardım edeceğim diye yıpranıyordu ama kendisi bunun farkında değildi... O çocuklar için gecesini gündüzüne katıyor, dinlenmeden duraksamadan bir şeyler başarmaya, birazda olsa yol kat etmeye çalışıyordu. Hal böyleyken bile ara sıra çocukların aileleri tarafından tehdit ediliyor, bir çok sorunla uğraşmak zorunda kalıyordu.

İşte babası da bu yüzden istemiyordu ya. Narin bir yüreği vardı kızının, kırılgandı. Çabuk incinir ama belli etmemeye çalışırdı...

Befra gözlerini Alparslan'ın gözlerinden kaçırdı. Alparslan'ın yüzü ciddileşmişti ve kararlı gözleri hâlâ Befra'nın üzerindeydi, ki adamın hesap soran bakışları kızın bir kez daha suçlu hissetmesine sebebiyet verdi.

"Neden ayağa kalktın?" Alparslan'ın sesi Befra'nın direnme gücünü bir voltaj daha düşürdü.

"Gitmem gerekiyor." diye sessizce mırıldandı Befra. Bacaklarındaki güç git gide azalıyordu ama belli etmemeye çalıştı. Narkozun etkisi hemen hemen geçmişti, mantıklı düşünebiliyordu artık.

"Daha yeni ameliyat oldun."

Genç kız gözlerini yerden kaldırıp bir kez daha baktı Alparslan'ın gözlerine. "Biliyorum..."

KARTANESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin