5. Bölüm = Kar Çiçeği

184 100 65
                                    

En çok Kar çiçeğini severim ben.
Diğer çiçekler gibi değildir o.
Baharı değil, kışı sever...
Yazın solar, kışın çiçek açar...

Yüreği sıkıştı Alparslan'ın.

Zaten ağır olan yüreği daha da bir ağırlaştı. Bedeni, yüreğini taşıyamaz hale geldi.

Kendisine bile itiraf etmiyordu. Hiç bir zaman da dile getirmemişti.

Dile gelmeyen, yüreğe geliyordu işte...

Hem de öyle bir gelişti ki bu, talan ediyordu Alparslan'ı... Dağılıyordu her seferde.

Alparslan bulduğu alçak bir duvarın üzerine oturdu. Cebinden telefonunu çıkararak eline aldı, galeriye girdi.

Geçen hafta çekindikleri bir fotoğraf çarptı gözüne. Fotoğrafı yaklaştırıp dostlarına baktı, uzun uzun... Deli Oktay, Çılgın Çağrı...

Sonra gizli dosya olarak sakladığı resme bakmak istedi. Dosyanın üzerine tıklayarak güvenlik kilidini girdi. Bakmaya kıyamadığı fotoğraf açılır açılmaz, yüreği yine kanat çırpmaya başladı. Uzun zamandır burada saklıydı bu fotoğraf, ilk bakışı değildi, son da olmayacaktı Alparslan her seferinde, her bakışında heyecanlanıyordu. Bu resme, daha uzun baktı. Hasretle, kederle ve özlemle...

Olmayacak duaya âmin demezdi hiç bir zaman. Peki ya bu duaya, neden âmin demek istiyordu? Hayatımdaki en güzel dua, belki de ondandır...

Her şeyi  haykırmak istiyordu ama küçük bir oktav dahi sesi çıkmıyordu. Engelleri aşmak istiyordu, lakin kanayan dizleri buna izin vermiyordu...

Fotoğraftaki sarı saçlara baktı. Ne de güzeldi!

Ya mavi gözler?

Öyle derine işliyordu ki bu bakışlar, sormayın gitsin.

İtiraf etmekten korkuyordu, korkmasına ama...

Ölürcesine seviyordu...

Deli gibi seviyordu...

Delirircesine seviyordu...

Befra'yı.

Ömrü ister ki, bir dal sigaranın uzunuluğu kadar olsundu. Vazgeçmiyordu işte sevmekten. O vazgeçse yüreği vazgeçmiyordu... Yüreği vazgeçse hayalleri bırakmıyordu peşini.

Evet, Befra'yı seviyordu genç adam.

Hani şu deli Oktay'ın, güzeller güzeli kardeşi Befra'yı...

"Çağrı!"

Çağrı annesini daha fazla sinirlendirmemek için ayağa kalkarak, yanına gitti. "Söyle Aheste'm benim."

Annesinin ismini her söylediğinde içinde bir gülme hissi uyanıyordu. Aheste diye isim mi olur yahu?

"Bu odanın hali ne böyle?!"

Çağrı dağınık yatağına, yerdeki çoraplara, şortlara, t-shirtlere ve buruşturduğu kağıtlara baktı. Bilgisayar masasının üzerine döktüğü kola kurumuş ve yapış yapış bir iz bırakmıştı. Kitapları ise odanın dört bir yanındaydı.

"Ne olmuş ki?"

Aheste hanım, eline aldığı yastığı oğluna fırlattı. "Ne olmamış ki? Ne olmamış! Şu odanın haline bir bak!"

"Ben aslında toplayacaktım, bak gerçekten! Unutmuşum."

"İyi o zaman. Hadi, şimdi topla odanı. Kazık kadar adam oldun, utanmadan annene odanı mı toplattıracaksın?!"

KARTANESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin