Multimedya: Nehir
"Burası harika. Nereden buluyorsun böyle yerleri?" diye Savaş'a sordum. Şuan çok yüksek, yeşillik bir yerdeydik ve şehrin her yeri buradan görünüyordu.
Arkamdan sarıldı ve ensemi öptü. "Sen yeter ki yalnız kalalım de. Ben de yer bol."
Gülerek arkamı döndüm. Elleri hemen belimdeki yerini aldı. "Yalnız kalalım derken dağ başını kastetmemiştim. Hem de şuan okulu asıyorum." Kolumdaki saate baktım. İlk ders çoktan bitmişti. "Devamsızlıktan kalmazsam iyi."
"Devamsızlık demişken matematik geldi aklıma. Testlerimi çözmek istersen verebilirim," dedi gülerek.
"Onlar sen çöz diye verildi. Sevgiline çözdür diye değil."
"Birrrr daha söyle," dedi yüksek sesle.
"Neyi?" dedim gözlerine bakarak. Aslında neyi kastettiğini biliyordum ama bu şekilde zorlamak hoşuma gidiyordu.
"Onu işte. Ağzına çok yakışıyor," dedi imalı imalı.
"Sen bir söyle bakalım sana yakışıyor mu?" Söyleyecek umuduyla bakarken başını iki yana salladı.
"Sen de çok beklersin."
Koluna hafifçe vurdum. "Gıcık."
Gözlerine gözlerimi kenetlemişken başını başıma yasladı. "Çok güzel gülüyorsun."
Bir an zeminin ayaklarımın altından kaydığını hissettim. Bana iltifat mı etmişti? Yüzüm hızla ısınınca başımı yana çevirdim.
"Çok güzel kızarıyorsun."
Bugün benim utanma günümdü resmen. Beni mutlulukla kendiyle buluşturunca gözlerimi kapattım.
***
Sınıfın kapısının önüne gelince kapıyı tıkladım, kapıyı araladım. "Geç kaldığım için özür dilerim," diyerek elimdeki izin kağıdını öğretmene verdim.
Sırama geçerken Buse, İdil ve Eren sorarcasına bakıyordu. Sırama oturup yan döndüm. Hem arkamdaki Buse ve Eren'e hem de İdil'i şimdi daha rahat görebiliyordum.
"Sadece biraz geç kaldım," dedim omzumu kaldırıp indirerek.
"Sıranın üzerinde mavi kare bir kutu bulduk. Bak istersen," dedi İdil.
İçimi bir anda yine sıkıntı kapladı. Buraya kadar mavi kutu geliyordu ve ben ne yapacağımı bilemiyordum. Endişeyle sıranın altındaki kutuyu elime aldım. Derin bir nefes çektim içime ve kutuyu açtım. İdillere bir şey söylemek istemediğim için onlara göstermeyecek şekilde açtım.
Kutuda üç tane resim vardı yine. Birincisinde Savaş ve benim bu sabah olduğum yerde çekilmişti. Gülüyorduk. Ne ara bizi çekmişti? Kim ne yapmaya çalışıyordu? İkincisinde ise benim bebeklik fotoğrafım vardı. Benim bebekliğime kadar her şeyi biliyor muydu? Üçüncüsünde de okulun önünde İdillerle konuşuyordum.
En altında bir not görünce bakmadan cebime sıkıştırdım. Onların yanında okuyamazdım.
Şansıma zil çalınca İdiller ayağa kalktı. "Kantine ineceğiz. Aç mısın?"
"Yok, ben yedim."
Savaş'la orada kahvaltı etmiştik zaten. Hem de rahatça bir düşünmem gerekiyordu.
"Yüzün bembeyaz iyi misin?" dedi Eren.
"İyiyim."
Onlar gittikten sonra cebimden kağıdı çıkardım ve okumaya başladım.