Gözlerim, babamın ölümüyle başlayan bu karmaşık yolculuğun kararmış sokaklarında dolaşıyordu. Kalbim, bir yandan intikam ateşiyle yanarken diğer yandan geçmişin karanlık koridorlarında kaybolmuştu. Babamın ölümü bir sır perdesini aralayarak beni giz...
Yeni bölümde sizlerleyiz. Söylediğim gibi hikayenin uzunluğunu git gide azalttım. Evet artık normale oturuyor arkadaşlar. Sizleri de çok bekletmeden, başlayalım. Keyifli okumalar dilerim.
Bu arada şarkının tam olarak Ateş ve Nehir'in şuan ki hislerini anlattığını düşünüyorum.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
(Rüzgar SOYLU)
GURFA
Gönül Oyunu
Hayat, mutlu olabilecek kadar uzun muydu? Yoksa o mutluluğu göremeyecek kadar kısa mı? Acı gerçekti ama Aşk öyle miydi? Belkide sadece aklı bulandıran bir hastalıktı. Birşeyden emindim sevgiydi gerçek olan. Evet, bundan emindim. Sevgi, değer, minnet... bunlar var olan gerçek ve güzel duygulardı. Düşününce Rüzgar benim için önemliydi. Kıymetliydi ve ona çok şey borçluydum yani minnet duyuyordum. Peki ama değer vermekle sevmek aynı şey miydi?
Herşey tamamdı ama şuan gözlerine baktığım bu adama kalbimin verdiği tepki neydi? Henüz hayatıma gireli 2 ay olmuştu. Onu tanımıyor ona güvenmiyordum bile. Ama kalbim neden güvenmek istercesine haykırıyordu anlam veremiyordum. Neden kafam karışıyor, düşüncelerim bulanıyordu kestiremiyordum.
Gözlerimi Ateş'ten alıp tekrar önümdeki yüzüğe baktım. Rüzgar yavaşça yerden kalktı ve bir adım daha bana yaklaştı. Aramızda bir adım mesafe kalmıştı. Gülümseyerek kafa salladı ve benim duyacağım kadar kısık sesle konuştu.
"Evet, biraz ani oldu biliyorum. Acele etme, şimdilik ufak bir nişan yapalım. Düğünü sen ne zaman istersen, ne zaman hazır hissedersen o zaman yaparız. Biraz düşün."
Kafamı olumlu salladım ve hafif gülümsedim.
"Tamam."
"O zaman sana şimdi şu kolyeyi takayım."
Ufak bir kutudan tek taş kolye çıkardı. İlerleyip tam arkamda durdu. Saçlarımı bir omzuma doğru çektirip kolyeyi taktı. O esnada gözüm yine Ateş'i aradı. Bakmamam gerekiyormuş gibi hissediyordum ama istemsiz bakıyordum. Sebebini anlayamıyordum. Etrafa bakınmama rağmen Ateş'i göremedim, gitmişti.
Rüzgar tekrar önüme gelip boynuma, kolyeye baktı. Gülümsemesi biraz olsun düşmüyordu yüzünden.
"Çok yakıştı. Gözlerimi alamıyorum resmen."
Bende gülümsedim.
"Teşekkür ederim. Gerek yoktu aslında."
"Olsun. Anladım öyle taşlı yüzük takamıyorsun. Bari bu kolyeyi çıkarma."
Son söylediği daha çok soru gibiydi. Kafamı olumlu salladım.