Merhaba herkese, yeni bölümle karşınıza geldim. Bu bölümü, uzaktan izlediğimiz ve hislerine hakim olmadığımız Ateş'in gözünden ele alacağım. Böylece onu daha iyi tanıma fırsatı bulacağız. Buna ihtiyacımızın olduğunu düşünerek hazırladım bu bölümü. Biraz uzun oldu, umarım beğenerek okursunuz.
Keyifli okumalar dilerim...
<<<<<<<<<<<<<<<<*>>>>>>>>>>>>>>>
GURFA
10. BÖLÜM
Ölmek ya da Öldürmek İstiyorumAteş Yiğit Çelik'ten;
Yaşamak nasıl bir histi? Nefes aldığını hissetmek, mutlu olmak ve huzur dolu olmak gibi duyguların iç içe geçtiği bir yolculuktu tarif edilene göre. O zaman ben, yaşamıyor muydum? Peki ölmek neydi? Ölüm, bütün deneyimlerin sona erdiği, ayrılık, keder ve belirsizlik hissiyatını beraberinde getirdiği bir durumdu. Yaşam, umutla dolu bir şiir gibiydi, ölüm ise son notası hüzünle damgalanan bir besteydi. Yaşam, umut çiçeklerinin yeşerdiği, sevginin sıcaklığının hissedildiği bir bahçeydi. Ancak ölüm, o bahçenin karanlık köşesinde yankılanan yalnızlık ve ayrılık ezgisiydi. Düşününce yaşamaktan çok ölüme yakındım sanki...
Spor salonunun büyük kapısı gıcırdayarak açıldığında dövmekte olduğum kum torbasının ardından ufak bir bakış attım. Gelenin kıvırcık olduğunu görünce işime tekrar odaklanarak kum torbasına almak istediğim bütün hırsla vurmaya devam ettim. Olgun yanıma gelerek bir süre sessizce beni izledikten sonra konuştu.
"Abi, gecenin 4'ünde beni neden buraya çağırdın Allah aşkına?"
Cevap vermeden işime devam ediyordum. Nefes alış verişimi düzende tutmam önemliydi. Kontrolü elimde tutarak kum torbasına sert bir diz attığımda torbayı tutarak durdurdum ve dudaklarım arasından sert nefeslerimi dışarıya savurdum. Kafamta tonlarca olay dönüp duruyordu ve ben hepsini aynı anda düşünüyordum. Bu beni deli ediyor ruhumu karanlık bir odada kapalı tutup delirtmeye yetiyordu. Dün arayan Cem denen adamın söyledikleri kafamda soru işaretlerine sebep olmuştu. Bu konuda Nehir şirket hakkında ne yapacak sorusu düşüncelerim arasında gezinip duruyordu. Bir de tabi ortalığa bir fotoğraf atarak ortalığı karıştıran biri vardı. Bu kişi Rüzgar değildi. Bundan emindim. Şüphelendiğim kişi de belliydi. Ayrıca bulmam gereken ve ortalıkta dolanıp hala insanları öldürmeye devam eden bir katil dolanıyordu. Göğüs kafesim şiddetle inip kalkarken torbadan ayrılarak Olgunay'ın yanına ilerledim. Ellerimdeki eldivenleri çıkarttıktan sonra sargı bezlerini çözerken nefesim biraz daha düzene girmişti.
"Tüm gece... uyumadın mı sen Ateş?"
Olgunay'ın ikinci sorusuyla karşısında durup ona baktım ve kafamı olumsuz salladım. Beni düşündürüp duran bu şey yüzünden, şüphelerim yüzünden nasıl uyuyabilirdim ki? Gece boyunca, uyuyamamanın verdiği acı dolu bu hislerle boğuşup durdum.
"Uyumadım, kafamın içinde dönüp duran senaryo yüzünden, uyku girmedi ki..."
Olgun merakla iki sandalye çekerek birisini benim önüme bırakıp diğerine oturdu.
"Nedir kafandaki senaryo? Anlat bakalım..."
Sandalyeyi gelişigüzel önüme çekerek ters şekilde oturdum. Sırt dayama yerine göğsümü yaslayarak ellerimi üstte birleştirdim. Olgun'a sakin bakışlarım altında cevap verdim.
"Senden birisini takip etmeni isteyeceğim..."
"Kimi?"
"Şu kızıl var ya, Nehir'in arkadaşı... Ece miydi neydi? Onu... iyice araştır, hakkında her şeyi bilmek istiyorum. Onu tüm gün takip etmeni istiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GURFA
General FictionGözlerim, babamın ölümüyle başlayan bu karmaşık yolculuğun kararmış sokaklarında dolaşıyordu. Kalbim, bir yandan intikam ateşiyle yanarken diğer yandan geçmişin karanlık koridorlarında kaybolmuştu. Babamın ölümü bir sır perdesini aralayarak beni giz...