Berra'dan...
Bahçeye açılan kapıyı hızla açıp kendimi dışarı attıktan sonra geri kapattım. Nefes alamıyordum. Dediklerim aklıma geldiğinde ayaklarımı daha sert yere vurdum.
Ya Allah benim belamı versin!
Hızlı adımlarla bahçeye ilerledim, kızların denize yakın koydukları minderlere kendimi bırakırken dokunsalar ağlayacak durumdaydım. Ki, gözümden yanaklarıma doğru akan gözyaşım bunu onayladı. Başımı gökyüzüne çevirdiğimde hava kararıyordu. Yıldızlar belli olmaya başlamıştı bile. Bacaklarımı kendime çekip çaresizliğime bir buruk gülümseme yolladım. Kendimden kesinlikle nefret ediyordum. Beni güçsüz duruma düşüren herşeyden, her durumdan nefret ediyordum. Bana o boktan hayatı yaşatan Emre'den, Annemden, Babamdan nefret ediyordum.
Ölmek istiyorum. Bunu gerçekten çok yapmak istiyorum. Çünkü en kolayı bu.. hep kaçmamışmıdır zaten insan kendi hayatından. Bundan değil midir sebepsiz intiharlar. Ben 2 yıl öncesine kadar öldüm sadece zamanı gelinceye kadar gömülmeyi bekleyeceğim. Ya kendi ellerimle, ya da başka ellerle..Gece'den...
Masaya herkes oturduktan sonra Berra ve Batu'ydu çağırmak üzere çıkacakken Batu'nun içeri girmesiyle kendimi durdurdum. "Berra nerde?" Gözlerini kaçırıp, "Bilmiyorum." Demesi ile kaşlarım çatılırken yanından geçip mutfaktan çıktım.
Yukarı katta odasına baktığımda boş olduğunu görünce aşağı kata inerken merdivenlerin penceresinden bahçede tek başına oturduğunu gördüm. Yürümem biraz daha hızlanırken bahçesinin kapısını açarak yanına yürüdüm.
Onun bu haline kaşlarım çatılırken, omuzuna dokunmam ile sıçradı gözlerini bana çevirdiğinde kızarmış ve yanakları ıslaktı. Ağlamıştı..Bu haline karşı Batu'ya sebepsizce kinlenirken yanına oturdum. "Noldu sana?" Sanki bunu bekliyormuş gibi ağzından bir hıçkırık kaçarken, "Yoruldum." diye fısıldadı, "Çok yoruldum." Bacaklarını daha fazla kendine çekerken başını önüne gömdü. Berra'yı ilk defa bu kadar şiddetli ağlarken gördüğüm sadece ona bakabildim. Nefret ediyordum. Kesinlikle sevdiğim insanların ağlamasından nefret ediyorum. Elimi sırtına götürdükten sonra, "Noldu?" diye sorabildim. Başını biraz gökyüzüne çevirip sonra bana baktı. "Ne mi oldu? Delirdim. İnsanların beni bu kadar yormasından kalbimi acıtmasından, acıdan delirdim. Herşeyin üstüme gelmesinden delirdim. Ben, yapamıyorum. Pes ettim edicem, yaşamak istemiyorum! Acı çekiyorum nefes aldığım her an daha fazla acı çekiyorum yeter! Anladın mı yeter! Herkes bir dengesizlik yapıyor kaldıramıyorum. Beynim felç oldu kalbim ona orantıyla hissetmiyor! Acıyor lan acıyor! Siktiğimin kalbi acıyor!" Bağırışı ile bahçenin kapısı açılırken bizimkiler bahçeye girdi. Berra hızlıca ayağa kalkarken kimseye bakmadan koşarak çıktı bahçeden Batu, "Ben giderim." diye bağırıp herkesi durdururken hızlıca çıktı bahçeden. Ben olayın şoku ile başımı Esra'ya dönerken, böyle birşey olacağını bilirmişcesine ellerini havaya kaldırıp bıraktı. İç sesim bana türlü oyunlar oynarken yüzümü avuçlarımın arasına aldım. İşim zordu, çok zordu.
Berra'dan..
Evin kapısını hızlıca kapatıp çıkarken tek isteğim, deniz kenarıydı. Yoktu çünkü başka beni anlayacak hiç kimse, hiçbir yer. Hızlı adımlarla sahile indikten sonra kayalıklara çıkıp derin bir nefes aldım. İşte buydu, beni anlayan tek şey. İçime dolan havayla başımı gökyüzüne çıkardım. Tükenmiştim. Ve bunu değiştirecek gücü kendimde bulamıyordum, hiçbir şey, hiçbir zaman yolunda gitmeyecekmiş gibi geliyordu. Ki öyle olacaktı, umut hep var desekte kayboluyordu hatta belki olmuştu bile, nerden bilebilirdim ki. Artık tutanacak bir dal istiyordum. Bunu gerçekten istiyordum. Çünkü, bir boşluktayım ve o boşluğun sonu, ölüm. O boşlukta bir dal çıkmadığı anda benim istediğim olacaktı. Hayatın bitişi. Ve bunu içten istediğime emin değildim, bitsin isterken sevmek de istiyordum. Hayatı, güneşin doğuşunu, batışını, papatyaları. Aslında gerçekten hayat yaşamaya değerdi, insanlar olmasa, kalbimiz kırılmasa, acı çekmesek, bu kadar acımasız olunmasa. Gerçekten nasıl hiç hayvan sevmemiş gibi kötü olabiliyorlar? Hiç papatya koklamamış, hiç maviyi sevmemiş gibi.. Bu kadar mı körelmişti herşey.. Yetmez miydi? "Yeter." diyerek başımı aşağıya indirirken gözlerimden bir yaş yanaklarıma doğru indi. Ağlamasam içimde birikse kim bilir daha neler olurdu. Sonumun tahmini yok. Gözlerim denizin maviligine dalmışken yanımdaki hareketlenme ile derin bir nefes aldım. Yetmedi mi Allah aşkına! Yetmedi mi? "Ne var?" , "Özür dilerim." duyduğum şey ile kafamı ona çevirirken kaşlarım kalktı. "Ne?" , "Bir kere söylerim?"
"Hayır onu demiyorum, şimdi diliyorsun ya geçti mi herşey bunu mu düşünüyorsun yani?" , "Geçmedi ama hafifledi."
"Seni bu kadar basit olduğuna yönlendiren şey ne? Ha söyle ordan gideyim belki bende bu kadar umursamaz olurum."
"Umursamaz?"
"Evet."
"Umursamaz olsam, şuan seni siklemeyip basar giderdim Berra. Ne ağlaman umrumda olur canım yanardı. Ne de canın yanmasıyla içimin sıkılması anladın!?" dediği şeylerle ellerim birbirinden çözülürken, gözlerimi gözlerine diktim. Can yanması, iç sıkılması hemde benim yüzümden? Ah şimdi böyle diyor geçe yine umrunda olmam değil mi ama.. Bu düşünce ile biraz daha yana kayarken kısıkça güldüm. "Ne?" Sorusu ile ona dönerken, şimdi böyle konuş.. akşam ne yapacaksın? Gözüme bakmama, takmama, hiç biriymişim gibi davranma?
"Hiçim değil, içim olmaya başladın." söyledikleri beynimi iyice allak bullak ederken kavramaya çalışıyordum. Belki de kavrıyordum ama işime gelmiyordu. Sanırım bu daha mantıklıydı. "Korkum bu. Sana bağlanıyorum. Feci şekilde. Bunu.. yapmak istemiyorum. Yeniden üzülmekten çok korkuyorum. Evet sanırım ilk defa birşeyden bu kadar korkuyorum. Birinin beni üzmesinden korkuyorum. Ulan.." diyerek kısık bir kahkaha attıktan sonra, "Böyle düzene ben, mutlu olmaktan korkuyorum." dediği şeyle derin bir nefes aldıktan sonra devam etti. "Ben şu hayatta sadece birine bağlanmak istedim o da bağlandığım yerden kopardı beni, içimde ki sevebilme duygusunu aldı. Evet şimdi o öyle yaptı bütün kızlar aynı falan diye devam etmeyeceğim. Her kız aynı değildir. Sen değilsin. Bunu biliyorum. İçin eksik, içim eksik. Ama içimde ki korku çok boktan, saçma salak hareketler yaptırıyor. Kendimi anlatamıyorum." deyip ellerini yüzüne götürüp ovaladı. "Anladım." , "He?"
"Sigaran var mı diyorum?" Ellerini yüzünden kucağına indirerek, "İçme." dedi. "Sen niye içiyorsun? İçen birinin içme demesi kadar saçma birşey var mı?" , "Ben başka tutunacak birşey olmadığı için içiyorum." hafif gülümsedikten sonra, "Lan benim heryerimden tutunacak dal mı fışkırıyor?" dediğim şey ile kendini gülmemek için zor tutarken, "Her yerini bilemem ama sol tarafında var." kendini kastettiğini anladığım zaman gözlerine bakarak, "1-2 saat sonra korktuğu için beni umursamayacak bir odun dalı.." yaptığım benzetmeye gülerken gözleri bir iki dakika dudaklarımda gezip tekrar gözlerime çıktı. Bundan rahatsız olup kendimi biraz daha çekerken ayaklarımı kayalıklara uzattım. "Bunu değiştirecek bir insanın, devamlı dile getirmesi de gülünç." tek kaşımı kaldırırken, "Nasıl yani?" sorduğum soruyla kayalıklarda benim açtığım mesafeyi kapatıp bana yaklaştı. "Anladın Berra." anlamıştım. Ama açıkça söylese ne kaybedecekti. "Açık konuşsan ne kaybedeceksin Batu Arslan?" içimdekiler dudaklarımdan dökülürken, "Bilmem, belki seni?" , "Bak ne diyeceğim, hikayesi yarım kalan insanlar yarım bırakmazmış biliyor musun?" Aramızda sadece bir nefes varken bugün ikinci kez bunu kaldıramayacağımı biliyordum. Bir insan dibe batacağını bile bile daha da aşağı yitermiydi kendini, itiyordum. "Bırakmaz mısın?" Gözlerinde ki perdeyi indirerek söylediği sözler içime sokabilecek şekilde sarılmak istesemde yapamadım. "Bırakmam." dediğim şeye kalbim, beynim hepsi onay verirken beyin fonksiyonlarım karmaşık bir hal almıştı. Gözleri dudaklarıma inerken, yapmak istediği şeyi onu beklemeyip ben yapmıştım. Ensesine doladığım kollarla dudaklarımız birleşirken, kaldıramayacağım şeylerin nasıl iyi geldiğini birkez daha sorgulama gereği duydum. Ellerinin belime dolanmasıyla beni kucağına çekerken olayın yeni farkına varmış gibiydi, o da.. şaşkınlık? Evet tam anlamıyla buydu. İçimden yaptığıma pişman olmamak için binlerce kez kendimi avuturken derin bir nefes vererek yavaşça geriye çekildim. Alnım, alnındayken gözleri hala kapalıydı. Birşeyleri daha net kavramaya çalışır gibiydi, benim gibi. Gözlerini açtığında kahverengilikde hiç görmediğim duygularla karşılarken ilk defa perdelerini kaldırmıştı. Ve şimdi daha çok sonsuza çekiyordu o bir çift kahverengilik. "Harika birşeysin." dediği şey ile gülümsememi tutamazken, "Ne?" , "Tek öpüşünle içimi hissettiren harika birşeysin. Tanımın yok." gülümsemem daha çok genişlerken, "Yanlız bünye alışık değil, yan etki yapar." onunda gülümsemesi genişlerken dudaklarını burnuma sürttü. "Nasıl bir yan etkiymiş o?" Boynunda ki kollarımı biraz daha sararken, "Bilmem görürsün, zamanla.." İkimizde birbirimizin gözlerine bakarken gülümsüyorduk. Ve eminim, şuan ikimizde ne hissediyorsak gösteriyorduk birbirimize. Başını omzuma gömerken biraz daha çekti kendine bende aynı hareketi yaparken en son sarılma anımız geldi aklıma, evet olaylı bir günden sonra belki sadece acısını kapatmak için sarılmıştım. Şimdi ise güvendiğimi hissetmek içindi, belki hata yapıyordum. Yine yeniden, ama bu hatanın sonu bitişti. Ve denemeden bitmek istemiyordum. İnsanların yanında sunduğum binlerce maskeyi onun yanında kaldırmak inanılmaz güzel hissettiriyordu. "Evdekiler merak edecek." dediği şey ile omzuna derin bir nefes verirken hafif kıpırdandığını hissettim. "Gidelim o zaman." Keyifsizce dediğim şey ile gözleri bana dönerken gitmek istemediğimi anlatmak ister gibi yüzümü astım. "İstersen gitmeyelim." gözlerim arka taraftan ona dönerken, "Nasıl olacak? Merak ederler. Hem de gitmeyip ne yapacağız?" , "Bana gidelim?"
"Evdekiler?" , "Ben birşeyler söylerim." gülümsedikten sonra ondan ayrılıp yavaşça ayağa kalktım. "Tamam o zaman." Başını salladıktan sonra ellerinden yardım alarak o da ayağı kalktı. Kayalıklardan yürüyüş yoluna inerken beni kolunun altına alıp kendine biraz daha çekti. Boy farkından bunu çok kolay yapıyordu. Bende fırsattan istifade ona biraz daha yaklaştım. Elini cebine atıp telefonunu aldıktan sonra birşeyler yapıp telefonu kulağına götürdü. Her hareketini detaylıca izledikten sonra ilk karşılaştığımız gün geldi aklıma başımı öne eğerek hafifçe gülümsedim. "Arda, Berra yanımda bugün eve geç geliriz. Kızlara söyle merak etmesinler. Sizde orda kalın." Cevap beklemeden telefonu kapattığında ona gözlerimi açarak baktım, "Ne?", "Cevap bekleseydin keşke." gülümseyerek eliyle saçını düzeltirken, "Gerek yok güzelim hayır deme şansı yok çünkü.." bu dediğine gülerken, "Öküzsün." diyerek biraz daha verdim kendi ağırlığımı ona, yorgundum. "Teşekkürler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Koyu Gece'
Genç Kurgu'İki büklüm oldum acıdan, ama ben yine gülümsedim sen şimdi gelmiş bana seni üzüceğim diyorsun, ben zaten bitmişim adam ne üzülmesi?'