Sonuçlar açıklanalı iki hafta olmuştu.
Yeni hayatıma başlamama 2 Hafta vardı..
Yavaş yavaş toparlanıyordum artık, hiç birşeyimi burda bırakmak istemiyorum. Tek bırakacağım şey, o lanet anı ve lanet insanlar..
Belki artık buraya gelmem bile, ki zaten bunu anneme (!) desem mutluluktan ölür.
Burayı,yaşadığım yeri,İstanbul'u terketmek beni üzmeyecek. Zaten kim hayatının maffolduğu şehri terkederken üzülür demi ama? Eşyalarımı toparlarken düşüncelere dalmışken annemin bağırışı ile hafif sıçradım. "Berra sana diyorum, Gizem geldi." Ahh tabii ya! Gizem gelecekti. Gizem benim çocukluk arkadaşım o yaşanan olaydan sonra yanımda kalan sırlarımı anlattığım tek insan.. "Geliyorum." dedikten sonra 4.valizimin ağzını da kapatıp merdivenlere doğru ilerledim. Gizem salonda koltuğa oturmuş beni bekliyordu. "Gizem?" dememle boynuma atlaması bir oldu. "Berra çok mutluyum ve seni çok özledim tatile girdiğimizden beri sonuçlar açıklanmasa arayacağın yok." tek nefeste konuşmasına gözlerimi devirmekle yetindim. "Durumları biliyorsun Gizem üstüme gelme." diyip karşıdaki kahverengi deri koltuğa oturdum. Gizemde kalktığı koltuğa geri otururken "Kusura bakma ama aramasam arayacağın yok, nereyi kazandığımı bile sormadın. " Bu soruları,konuşmaları onu ne kadar çok sevsem de sıkıyor beni. "Hangi okulu kazandığını aradığım ilk saniye çığırarak söyledin Gizem, sormama gerek kalmadı ayrıca eşyalarımı toplamakla meşguldüm." diyorum gözlerine dikkatlice bakarken, gözlerini deviriyor. "Yine de arayabilirdin, sonuçta 2 hafta sonra belki daha telefon dışında nerede görüşeceğiz." dediğinde gözlerimi kaçırıyorum, ben o okula gittiğimde burdaki kimseyi arayıp,düşünebileceğimi sanmıyorum(!) daha doğrusu istemiyorum. "Kusura bakma, dediğim gibi sorunlar ve işler üst üste geldi, herr neysee ne içersin?" dediğimde ayaklanıyor, "Hava çok güzel dışarı mı çıksak son günler sonuçta?" sabahtan beri evdeydim dışarı iyi olabilirdi, çünkü biraz daha düşünürsem beynim kendi kendini imha moduna alacaktı. "Tamam bekle o zaman hazırlanıp geleyim." Başını onaylar açıda salladığında, merdivenlerden çıkmaya başladım odama çıkıp henüz valize herkes yerleştirmediğim bordo pantolonum ve siyah t-shirt mü giyindim, saçlarımı yukardan topuz yaptım, yanıma ihtiyacım olacak şeyleri aldım ve aşağı indim. Kapıda bekleyen Gizemle evden çıkıp yürümeye başladık. "Mavi Cafe ye gidelim mi?" bu fikir hoşuma gidiyor uzun zamandır gitmemiştim. "Olur." dememle beraber Mavi Cafeye doğru yol alıyoruz yürüme mesafesinde olduğundan hızlıca geliyoruz. Cafeye girdiğimizde köşedeki çiçeklerle süslenmiş masaya oturuyoruz.
Cafe'nin içinde çalan 'Model - Antidepresan Gülümsemesi' gülümsememe neden oluyor. Bu şarkıya aşığım.. Garsonun "Ne alırdınız? " demesiyle müziğin etkisinden kendimi çıkarıyorum. "Ben bir tane çilekli milshake alayım." Dedikten sonra garson Gizem'e dönüyor, "Bende aynısından." Demesiyle beraber garson yanımızdan ayrılıyor. "Şimdi napıcaksın?" Gizem'in sorusuyla gözümü mavi denizden onun gözlerine çeviriyorum, "Nasıl yani" diyorum ne demek istemediğini anlamadığımı belirterek, "Üniversite yeni kişiler falan yine herşey aynı mı olacak soğuk kimseyle konuşmayan Berra olarak devam mı edeceksin?" Dediği şeylerle beraber kaşlarımı çatıyorum. Bu olanlar benim suçummuş gibi konuşması canımı sıkıyor,"Olanlar benim suçummuş gibi konuşmayı ne zaman keseceksin ben 1 yıl boyunca psikolojik tedavi gördüm bunu en iyi bilen insan sensin Gizem o şerefsiz insan bunların sorumlusu önce kendini öldü gösterip, herkesin katil diye beni suçlamasını sağladı, sonra bamm ortaya çıktı. Ne bekliyorsun? Onun boynuna atlayıp bana yaşattıkları için teşekkür edip, bana katil diye bağıran insanlarla barışmamı falan mı?!" Bunları hatırlamakla beraber gerilen vücudumla Gizem tam ağzını açacakken garsonun siparişlerimizi getirmesiyle tekrar geri kapattı. Garson siparişleri koyup giderken gözlerimi tekrar denize çevirdim, Gizem pişman bir ses tonuyla "Özür dilerim." Deyince gözlerimi devirdim hep aynı şeyi yapıyordu, "Özür dileme artık, devamlı aynı şeyi yapma yeter." Başını onaylar anlamda sallamasıyla içeceğimden bir yudum alıyorum.Gizemle biraz daha konuştuktan sonra saatin geç olmasıyla eve dönüyorum. Eve geldiğim gibi direk kendimi odaya atıp üstlerini çıkartıp rahat birşeyler giyiyorum ve bugün ki yorgunluğumun esiriyle kendimi yatağa bırakıyorum, düşüncelerinle boğuşmaktan korkup hemen kendimi uykuya teslim ediyorum..
2 Hafta Sonra...
Sabah alarmın çalmasıyla, gözlerimi açıyorum. Bugün saat 10.00 'da doğduğum,kötü anılarımla dolu olan,sevdiğim adamın hayatımı maffettiği şehri terkediyorum. Canım yanmıyor, mutluyum hatta nasıl bir mutluluk(!) düşünülür.. Canın alev alev yanarken de mutlu olunabiliyorsan deli gibi mutluyum. Bu düşüncelerle ayaklarımı yataktan sarkıtıp, gözlerimi ovuşturuyorum. Uçağın kalkmasına 3 saat var henüz banyoya doğru ilerleyip işlerimi hallediyorum, dün gece hazırladığım siyah şortumu ve sıfır kol beyaz gömleğimi giyiyorum saçlarımı dün ördüğüm için hafif kıvırcık olduğu için açık bırakıyorum ve hafif parlatıcı ve rimel sürüp tamamlıyorum. Valizlerimi dün gece aşağı indirdiğim için dün hazırladığım çantamı alıp son kez odama bakıp,çıkıyorum. Aşağı indiğimde annemi kahvaltı hazırlarken görüyorum(!) Vay canına! Ben şaşkın bir şekilde ona bakarken, "Berra hadisene kızım geç kalıcaksın.." demesiyle masaya doğru ilerliyorum, "Hayırdır?" Dememle bana dönüyor, "Ne hayırdır? Otur kahvaltını et,hadi havaaalanına geç kalacağız." demesiyle gözlerimi deviriyorum. "Ben kahvaltı etmeyeceğim çıkabiliriz." Diyorum kaşlarımı çatıp, "Kızım aç,aç olmaz otur hadi." Demesiyle kaşlarım daha da çatılıyor, "Anne! Beni düşürmüş gibi yapmaktan vazgeç mutluluktan ölüyorsun şuan, neden? Sorunlu kızın hayatından defolup gidiyor. Mutlu ol! Şimdi beni düşünüyormuş gibi yapmayı bırak! Çıkalım, hatta dur ya sen gelme ben tek gidicem, hiçbirşey de yanımda olmadın. Şimdi de mümkünse olma!" Dediklerime karşılık kaşları çatılırken, birşey demesine izin vermeden kapıya ilerleyip önünde duran valizleri dışarı zor da olsa taşıyorum. Taksiyi aradıktan sonra beklemeye başlıyorum. Taksi 10 dakika sonunda geldiğinde valizlerimi bavula yerleştirip arka koltuğa oturuyorum. Gideceğim yeri dedikten sonra dışarıyı izlemeye başlıyorum... Gidiyorum.
Tüm acılarımı,pişmanlıklarımı,kötü anılarımı beni yakıp kül eden adamı bırakıp gidiyorum, hiç gelmemek üzere yeni bir hayata başlıyorum kalbimden acıları sökemem... Sökemiyeceğim de, ama en azından üstünü kapatacağım,eğer kapatmazsam acı bütün benliğimi yakıp küle çevirecek... Ve bunu içime akan gözyaşlarım bile dindiremeyecek..
Taksinin durmasıyla geldiğimizi anlıyorum yavaşca aşağı inip bagajdan valizlerimi indiriyorum.. Son bir kez etrafa bakıp içeriye giriyorum, uçağın olduğu alan ilerliyorum. Ufak kontroller sonucunda uçakta yerimi alıyorum, ve gözlerimi kapatıyorum... Bekle beni Antalya! Yolculuk başlasın!Ufak,ufak giriş yapıyorum artık hikayeye okunma sayımız yavaş,yavaş artıyor.. Bekliyorum.
Oylarınızı ihmal etmeyin. 🙏
Sizi seviyorum.. 😘
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Koyu Gece'
Fiksi Remaja'İki büklüm oldum acıdan, ama ben yine gülümsedim sen şimdi gelmiş bana seni üzüceğim diyorsun, ben zaten bitmişim adam ne üzülmesi?'