Beynimin içindeki düşünceler ve sesler oldukça kalabalık ve ugultuluydu. Aslında susturmaya güç yetiremedigim bu sesler hayatımın bir parçasıydı. Hep benimle olan sürekli benimle gezen bir parça.
Bununla beraber bu kadar yaşanmış şeyin bur yerde birikmesi bir hayli yıkıcı ve zordu benim için...ama bu kadar kanlı katillerin arasında kendini duyurmaya çalışan tiz bir ses daha var. "Üzülme! Her şey düzelir." O sesi bastırmalı mıyım yoksa gün yüzüne mi çıkarmalıyım? Bundan pek emin değilim. Biraz gerçekçi olmamız gerekirse eğer; bir büyüğümun dediği gibi: "unutamazsın küçüğüm, unutulmaz. Sadece alışılır. Bir ses, bir görüntü, bir koku anıları birer birer batırır yüreğine ama onlarla yaşamaya da alışırsın." Bu muhteşem güzel olan özlü sözü bir örnekle de açıklamıştı bana. Elinde olan bir yara düşün. Bir jilet yada bıçak kesiği. Ilk anda ne çok acı verir. Gece gündüz demeden sızlar durur. Ama zamanla kanı durur, acısı azalır ve sızısı diner, daha sonrası ise sadece bir iz... izi kalır ancak unutulup gider. Soran olursa anlatılır ama aynı acı yaşanmaz. Yeniden kanamaz. Geriye ne mi kalır?? Bir iz ve bir tecrübe.
Hayatın gidişatını da o izler, tecrübeler, pişmanlıklar ve keşkeler doldulur. Zaman en büyük ilaç derler ya hani çok doğru. Unutamadığın onca şeye zamanla alışırsın. Ancak fazlası da intihara sürükler. Zaman ilacsa doz aşımı da intihar olmaz mı? Kabullenilmesi gereken bir gerçek varsa ki o da ; bir kederle karşılaşınca çocuk masumiyeti ile ağlamak. Bütün kirleri dertleri yıkamak istercesine. Bu sessizce olur ve çoğu zaman yarı yolda bırakır. Fakat buna rağmen yüz değişir, dudaklar bükülür ve yaşlı gözler insan bakışlarından kaçırılırdı...
05.03.2017 pazar günü saat 11.08