"Kızı uyandırmadım, çok yorgun yavrum. Uyanır uyanmaz gelin ama. Sırma' nın ailesine ayıp olmasın oğlum." Dedi Zeynep Hanım oğluna. Eliyle çantasını kurcalıyordu, etrafında gülen bakışlardan habersiz.Asım Bey oğluna bir baş selamı verip karısının koluna girdi. "Hadi hayatım. Ekin uyansın gelirler." Onlar çıktığında Ali kafasını sallayıp salona doğru yürümeye başladı. Babası, Poyraz ve annesi akşamki yemek için erken çıkmışlardı. Daha vakit vardı. Kızı uyandırmaya gerek duymadığı için bilgisayarını alıp kendini işine verdi. Yarım saat geçip, boyun ağrısı belli olduğu an yukarıdan gelen çığlık ile keskin gözler mekanik bir hareketle merdivenlere baktı. Bir kaplan atikliğinde yerinden fırladığında yere düşen bilgisayar umurunda bile değildi.
Merdivenlerden hızlı adımlarla yukarı çıktı hemen. Genç kızın odasının kapısına geldiğinde hızla içeri girdi. Onu çığlık attıracak ihtimalleri düşünmüştü geçen saniyeler içinde ama yatakta debelenen, eli ile kendi vücudunu çizikler atan bir kız beklemiyordu.
Hızla yanına gittiğinde narin bedeni kendine çekip, vücuduna zarar vermeye yemin etmiş gibi hareket eden eli uzaklaştırdı ondan. Tek eliyle tuttuğu eller vücutlarının arasına sokup çığlık atıp, çırpınan kızı iyice kendine bastırdı.
Gözlerini araladığında, irislerini yakan saf beyaz bir ışıkla karşılaştı. Yerinde doğrulup ellerini ile gözlerini koruduğunda, teninden akan yumuşak kumaşı hissetti. Bir yatakta, beyaz çarşafların altına gizlenen çıplak bedenini fark etti. Çırılçıplak... Sinsi bir zehir gibi ruhuna dolanan korku ile titremeye başladı ince vücudu. Titrek gözler bir süre etrafta gezinince, bulunduğu yatağın sağ tarafında bulunan koltukta oturan bedeni gördü.
Orta yaşlı bir adama aitti bu vücut. Kırlaşmış saçlara, belirgin olan göbeğe sahip bir adam. Yarı güler suratla kendine bakıyordu. "Demek uyandın." Dedi alaycı bir sesle. Yerinden kalkıp genç kıza doğru gelirken gülen gözler açıkta olan tene kaydı. "Şimdiden atlattın demek utancı. Memelerini gizlemiyorsun."
Donuk bakışlar vücuduna kaydı o an. Yer yer kızarıklık ve morluklarla kaplıydı. Kendi bedeni miydi bu halde olan?
Sızısını hissederken yanına oturan adama baktı. Değil vücudunu kapatmak ne olduğunu anlamayacak kadar donmuştu. Aklına gelen ihtimali inkar ediyordu. "Tatları çok güzeldi, uyurken bile çok tatmin ettin beni."
Donuk bakışlar titrerken, dakikalardır çarşafı sıkmaktan bembeyaz olmuş el kalkıp, kendi boynuna dolandı. Tam çenesinin altından batırdı tenine tırnağını. Aşağı doğru inen el, beraberinde kan ve acıyı da getiriyordu. Beyaz çarşafa düşen bir damla kan, izlediği yolda buram buram kokusunu saldı. Alaycı bakışların altında titreyen beden haykırıyordu...
Ölü bir ruhu içinde tutmak istemediğini.
Genzini yakan soğuk bir nefes ile gözlerini açtı Ekin. Karşıdaki siyah kapıyı gördü ilk başta, sonra sıkılan ellerini fark etti. Bir vücut vardı önünde, sıkıca kendine dolanan sert kollar. Ensesine çarpan temiz bir nefes ve kulağına çalınan ilahi ton.
"Burdayım güzelim... geçti... geçti."
Kuruyan boğazına derman olsun diye yutkunup, bekledi. Sakinleşen bedenini fark eden adam geri çekilmek istediğinde, iki vücudun arasında kalan eller engel oldu ona. Gitmemeliydi.
İçinde taşıdığı yüzlerce benliği; yüzünü çok görmediği mutlu Ekin, sinirli Ekin, hatta hep yanında olan korkak Ekin bile saklanmıştı. Onlar bile duydukları davudi sesin sahibine inanmıyorlardı, o korkup kaçtığı adam olduğuna yemin etse bile gördüğü rüya sonrasında olmayacağını düşünüyordu aklı. Yaşadıkları hiçbir şey gerçek değildi belki de.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güllerin Fısıltısı
Romance"O kadar... o kadar kırılgan ki ve masum. Eşsiz bir kar tanesi gibi. Dokunmak istiyorum, sonra elimdeki ateş çarpıyor gözüme. Uzaktan izlemek, onunla beraber gelen karlar elimdeki ateşi, içimdeki ateşi söndürsün diye beklemek istiyorum ama içten içe...