Bölüm 18

5.3K 307 43
                                    

Genç kızın gözlerine bakıp durakladı birkaç saniye. Ona anlatmalı mıydı? Sonuçta genç kız kendinden yeteri kadar korkuyordu. Sorun askeri olaylarda değildi, Ekin bir süre sonra Ali' ye iyice alıştığında, işlerini sorabilirdi.

Şu hakkında çeşitli efsaneler duyduğu işler.

Kafası oldukça karışık olsa da, biz yakınlığın iyi geleceğini düşündü. Yatakta uzanan kızın yanına sokulup, bacaklarını uzattı. Boylu boyunca kaplamıştı yatağı. Yüzlerine camdan odaya doluşan ay ışığı düştüğünde kafasını yana çevirip Ekin' e baktı. Hastalıktan dolayı özgün rengini kaybetmiş yüzünde, hafif bir kızarıklık vardı.

Ali genç kız ile göz teması kurabilmek için yan döndü. Yatak onun ağırlığı ile sarsılıyordu ki, Ekin utanmasa gülecekti buna. Ali' nin bundan dolayı rahatsız olduğunu anlamıştı. Hareket ederken ki rahatsızlığı ve sinirli bakışları belli ediyordu bunu. Kaç kiloydu bu adam?

"Kaç kilosun?" Diye sordu birden.

Ali bir an ona şaşkınca baksa da, anlık gelen rahatlık ile soruvermişti.

"Sence?" Sesinde alay vardı. Ama beklemediği zamanda genç kadının gösterdiği bu rahat ifade hoşuma gitmişti.

"95"

"115"

Ekin irice açılmış gözlerle ona vaka kaldı. Yine yalan söylemiş olabileceği aklına gelse de, Ali çok emin bakıyordu. "Vay canına, çokmuş."

"Boyumdan dolayı belli etmiyor. Her neyse..." diye devam etti. Nereden anlatsaydı ki? "Askeri lise sınavlarına girmeyi çocukken aklıma koymuştum. Babam bir arkadaşını ziyarete giderken beni de götürmüştü. O zaman hayran oldum askerliğe. Mesleğe değil ama, ben çok az insanın vatan sevgisini buram buram hissettirdiğini bilirim Ekin. O gün, o adamların gözlerinden taşıyordu bu duygu. Asker olacağım demiştim kendi kendime."

Genç kızın yüzüne baktı. İlgi ile dinliyordu. "Devam et hadi." Diye mızıldanınca kafasını salladı.

"Askeri lise sınavlarından geçip girdim okula. Aynı duygular, her gün daha fazla aşılanıyordu bize. Her şey güzeldi. Lise bittikten sonra harp akademisi yolu açıldı bana. Girdim, ilk yılın sonunda da hayatımda en büyük nefreti yaşatan biri çıktı karşıma. Albay Ahmet Özel. Okulun başlangıcından beri sevmezdim, o da beni sevmezdi. Okul içinde bize verilen koğuş nöbetini tutuyordum o gece. Dışarıdan gürültüler gelmeye başladı. Meraklanıp gittiğimde etrafta koşuşturan bir ton asker gördüm. Nedir, ne oldu diye sorarken, o dönem olunan sınavların kağıtlarının çalınmış olduğunu duydum." Genç kıza çevirdi bakışlarını.

"Senin çaldığını mı düşündüler?"

"İlk başta hayır. O bölümün katında bulunan nöbetçi askerler, koğuş nöbetinde bulunan öğrenciler toplatıldı. Askeriye zordur. Kimsin nesin bakmazlar, geleceğin komutanları yetişiyor sonuçta. Sınavlar çok mühim. En iyi eğitimi verirler, çok iyi öğrenci beklerler. Aramızda iki yıllık olan öğrenciler de vardı, ki bunlar bir sene daha kalsalar atılırlar okuldan, ayrıca hırsızlık var ortada."

Ekin hafif merakla kaldırdı başını, onun gibi yan dönüp Ali' ye odaklandı.

"Her yer arandı, kağıtlar yok ortada. Bizim başımız yanacak belli. Sonra anahtarların sayılı olduğu geldi aklıma. İzin alıp söyledim hemen, o odanın anahtarları yalnızca birkaç kişide var. Eğitimden sorumlu üç general ve derslere giren komutanlar. Bil bakalım o gece kim vardı o anahtarı taşıyabilecek?"

Genç kadın asılmış bir suratla. "Albay Ahmet." Sesi sıkkın geliyordu.

"Ta kendisi. Sen bana hırsız mı demek istiyorsundan başlayıp bir ton laf söyledi. Komutanlarda ayıp olmaz, kafaları atınca susup bekleyeceksin. Hepimizi bir odaya aldılar. Bekliyoruz. En nihayetinde bir ton asker geldi. Üst düzey komutanlar da var aralarında. Sabaha kadar sorgu sual. Birkaç kişi gelip gittikten sonra beni çağırdılar. Her türlü soruya hazırdım. Ama çok sevdiğim bir komutan "neden yaptın oğlum?" Deyince aklım uçtu. Meğerse birkaç arkadaş benim çaldığımı söylemiş onlara."

Güllerin FısıltısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin