Erzurum' a vardıklarında gece yarısını geçmek üzereydi. Kalan yarım saatlik yolda kimsenin uyumamasından mütevellit arabalarda yoğun bir sohbet hakimdi. Karlarla kaplı yol, önceden çiftlik çalışanları tarafından özenle temizlendiği için rahat ilerliyorlardı. Yine de ıslak yolda oluşabilecek tehlikeyi bilen Ali, arabayı aşırı yavaş bir şekilde sürüyordu.Ekin arka koltukta Güney' e sarılmış bir vaziyette otururken, montunda oluşan hasara bakıyordu o sırada. Bir kurdun yapmış olduğu hasar. Tanrım, nasıl da korkmuştu. O açık mavi, bir kristali andıran gözler aklından çıkmıyordu. Ali' yi fark etmiş olsaydı bunlar bile yaşanmamış olabilirdi ama onu fark etmeyip diğer kurdun üstüne giden de Ekin' di.
Gözleri kısa bir an öndeki adamın yan silüetine takıldı. Hayatında güvenebileceği birinin hiç gelmeyeceğini düşünürken, şimdi korkmadan sığınabileceği biri vardı. Eskiden hem onun gidebileceği, hem de Ekin' i gönderebileceği ihtimali gelse de artık çok rahattı genç kadın. Her zaman yanında olabileceğini o muhteşem sözleri söylerken belli etmişti Ali. Ve Ekin' e kalan ise ona güvenmekti.
O bulutların üzerine yağdıracağı bereketli yağmurdan kaçmayacaktı.
İlgi görmemiş, sevgi büyümemiş, güven filizlenmemiş bir toprak, yağmura muhtaçken neden kaçsındı ki!
Elini okşayan Güney ile dikkati dağıldı. Siyah gözler ilgi ile bakıyordu kendisine. Hafif gülümsedi. "Gerçekten iyiyim."
Güney ağzını araladığı vakit ona fırsat vermeden Sırma bıcır bıcır konuşmaya başladı. "İyisin. Çok şükür ki. Ama ya olmasaydın. Tek başına kar kaynayan ormana gitmek ne demek. Hem hadi bu öküzler seninle gelmiyorlar. Beni uyandırsana. Kaç haftadır seninle vakit geçiriyoruz kuşum. Gördün mü sana ayrım yaptığı mı? Ben korku filmleri izlediğimiz akşamlar seninle uyumuyor muyum, gece yarısı seni uyandırmıyor muyum tuvalete giderken. Beni uyandırsaydın beraber giderdik. Güney' i çağırsaydın. Bu erkek müsvettleri... hiç bana öyle bakma Poyraz, senin de suçun var... neyse bunlar gelmedi, Güney' i uyandır. Hem..."
Ağzını eli ile kapayan Güney' in yüzündeki ifade kahkahayı çağırıyordu Ekin' e.
"Lütfen sus. Lütfen... abim sürekli başım ağrıyor diye boşuna gezmemiş. Onda ki migren değil, Sırma hastalığı. Sen nefesi nereden alıyorsun?"
Ağzındaki eli hırsla itti. "Sanane nereden alıyorsam. Hemen abilerini savun zaten."
"Ben öyle bir şey mi dedim! Hem abim arkasından gitmiş zaten."
"Tabi canım. Kızı korkutmuşlar. Onun ağacın diğer tarafında beklediğini bilseydi, diğer kurda gideceğine ona giderdi. Neyse, ben Emir' le evlenince ormandaki evde yaşayalım diyordum ama başka eve mi çıksak. Hem o zaman seni de alırız." Diye şakıdı ama...
"Asla, Ekin bizim evde ayrılmayacak." Diye kesin kes belli etti gidemeyeceğini Ali.
Ekin onun sert sesinden ürperse bile bir şey demedi. Evde rahattı. Hem onun kötü bir niyetinin olmayacağından da emindi.
"Aman, Emir ve ben de evde kalırız. Ekin' i sizinle yalnız bırakmayacağım. Dört erkeğin, dur pardon Emre ve Bekir' de var, altı erkeğin içinde ne yapacak? Çıldırtırsınız kızı. Geri kalanlar evlenene kadar azınlığız ama yeteriz birbirimize."
"Ben rahatım. Yani o kadar da kötü değil erkeklerle yaşamak." Dedi Ekin.
Sırma şaşkın şaşkın ona baksa da omuz silkti. Güney' de genç kadına sıkıca sarıldı. "Tabi, evde olağanüstü hal ilan ettik. Kılık kıyafet, konuşma, her şey size göre yaşanıyor artık." Aklına Emre' nin gölden çıkıp eve girdiğinde, Ekin' i gördüğü zaman geldi. "Emre geçen hafta çıplaklığını saklamak için saksının arkasına gizlendi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güllerin Fısıltısı
Romance"O kadar... o kadar kırılgan ki ve masum. Eşsiz bir kar tanesi gibi. Dokunmak istiyorum, sonra elimdeki ateş çarpıyor gözüme. Uzaktan izlemek, onunla beraber gelen karlar elimdeki ateşi, içimdeki ateşi söndürsün diye beklemek istiyorum ama içten içe...