Sanırım bölümde bir hata oluşmuş, bu yüzden tekrar ekliyorum bölümü. 15.04.2020)
"Güzellik bakan gözdeydi, belki de güzellik, onun gözlerinin ta kendisiydi."
27.Bölüm ✍
Seni seviyorum...
Sanki dünyadaki tüm güzellikler bu iki kelimede toplanmıştı. Bir kuşun uçuşu bu kelimedeydi; bir çiçeğin açışı, güneşin batışı, bir çocuğun ilk adımı bile bu iki kelimedeydi. Bunu tarif edemiyordum.... Şu an, okuduğum kitaplar, dinlediğim şarkılar, yürüdüğüm yollar bile seni seviyorumdan ibaret olmuştu zihnimde. Bugün günlerden seni seviyorumdu. Saat altıyı seni seviyorum geçiyordu.
Abartıyor muydum bilmiyorum ama en son duyduğum şey bu iki kelime olsun diye, diğer tüm seslere sağır kalmak istiyordum. Yan yana bir çok kez şahit olduğum bu iki kelime, Deniz'in dudakları arasından dökülünce can bulup yeşermişti sanki. Papatyalarla süslenmişti bitki örtüm; çiçeklenmişti en bozkır topraklarım bile.
Ben karşısında dut yemiş bülbül gibi kalırken o, söylediklerinin bende bıraktığı etkiyi gözlemliyordu. Gözümü kırpmadan Deniz'e bakıyor, bu anın gerçek mi yoksa hayal mi olduğunu anlamaya çalışıyordum. Aynı zamanda da bu ana bir isim verip kısıtlamaktan korkuyordum. Çünkü bir kalıba sokulamayacak kadar özel bir andı yaşadığım.
Ellerinin arasına hapsettiği ellerim can çekişiyordu sanki. Benden bir cevap beklerken verebildiğim tek tepki, kalbimin mümkünmüş gibi daha da hızlanması olmuştu. Biri zamanı durdurabilir miydi? Biri zamanı durdurmalıydı. Çünkü tam şu anda sonsuz olmak istiyordum.
Midem heyecanla kasılırken, düşüp bayılacakmış gibi hissediyordum. Dizlerimin bağı çözülmüş, elim ayağım buz kesmişti. Hiçbir tepki vermeksizin, hareketsizce durup Deniz'in itirafını sindirmeye çalışıyordum. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki, elimi dizime koysam bile o ritmi hissedecekmişim gibi geliyordu.
Zaten az çok bunu bekliyordum ama doğrudan dile getirmesi... Hâlâ inanamıyordum. Deniz, beni sevdiğini söylemişti! Sevdiğim adam, beni sevdiğini söylemişti. O kadar mucizevi geliyordu ki... Şüphesiz ki bu, bana bahşedilmiş en büyük lütuftu.
"Mavi?" dedi, en sonunda. Gözlerimin önünde sallanan bir çift elin sahibine döndüm, şaşkınlığım hâlâ etkisini sürdürürken.
"Hı?" dedim, afallamış bir ifadeyle.
"Seni seviyorum." Aniden soluğum kesilir gibi oldu ve yutkundum.
"Niye?" Heyecandan saçmaladığım sırada güçlü bir kahkaha sesi yankılandı salonda. Şu an ne dediğimin farkında bile değildim ve kendime gelene kadar yalnız kalmam daha sağlıklıydı bana göre.
"Ne demek niye?" dedi, gülerken. "Çünkü seviyorum."
Fayda etmeyeceğini bilsem de elimle kendime yelpaze yaptım. Resmen kulaklarıma kadar yanıyordum ve bu adam galiba beni kalpten götürmek istiyordu.
Ne yapacağımı şaşırmış halde bocalarken "B-be-ben, yemekte ocağımı unutmuşum." dedim, saçma bir bahaneye sığınıp yerimden fırlayarak. Dizlerim titriyor, yere kapanmamak için zor duruyordum.
O kadar hazırlıksız yakalanmıştım ki mantıklı bir tepki vermem, şu anki şaşkınlığımın arasında neredeyse imkansızdı. Arkamda neye uğradığını şaşırmış bir Deniz bıraktığımı bilerek, koşar adımlarla önce salondan, sonra da çelik kapıdan dışarı çıktım. Çıkar çıkmaz ayaklarım yere çivilenmiş gibi öylece kapının önüne durdum. Sonra ardımdan kapanan çelik kapıya yaslandım ve elimi göğsümün üzerine koyarak sakinleşmeyi bekledim. Avuçlarımın içinde net bir şekilde hissettiğim kalp atışlarım, heyecanımın üst düzey boyutunu kanıtlar nitelikteydi. Yanaklarımın ısısı vücut sıcaklığımın epey üzerinde seyrederken, kuruyan dudaklarımı ıslattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Denizin Mavisi
Romance"Deniz ile gökyüzünü ayıran o ince çizgiye astım hayallerimi. Bazen bir rüzgar esti, savurdu düşlerimi. Bazen de yağmur yağdı, damlalar değdi tenime. Umut en güçlü silahımdı. Ben hep bekledim, o hiç gelmeyen gemiyi. Geleceği günün hayaliyle, ne dün...