Rû - Deniz Anlatıyor mu Beni Sana (Şarkıyı dinleyin bence, seveceksiniz.) 💎
Medyada Mavi var.
Uzun süre olduğunun farkındayım, siteminiz için haklısınız... Kendimce sebeplerim vardı bu yüzden beklettim, kusura bakmayın. Ama şunun şurasında FİNAL'e 1-2 bölüm kaldı, hemen de bitsin istemiyorum. Üzülüyorum çünkü... Anlayışla karşılayacağınız için teşekkür ederim :')
Keyifli okumalar!
"Deniz anlatıyor mu beni sana,
Hatırla adımı koylarında,
Hala mı uzaktayım, yoksa yanıbaşında,
Kalbinde güzel uykuda..."38.Bölüm ✍
Ne denirdi böyle günler için? Büyük gün? En mutlu gün? Bir dönüm noktası? Yoksa kalabalıkla yapılan işkence yöntemi mi?
Pekâlâ, son tanımı belki kendim için yapmış olabilirdim fakat şu an "düğün" kelimesinin zihnimde uyandırdığı en uygun tanım buydu. Zira bedenimin içinde sıkışan ruhum, işkence görüyormuş gibi kıvranıyordu.
Etrafa bir göz atıyordum da... tüm bu hengâmeye ne kadar da uzaktım, hem de bizzat hengâmenin içindeyken...
İnsanlar mutluydu. İnsanlar gülüyor, insanlar eğleniyor, insanlar günün kahramanlarının mutluluğuna ortaklık ederek etrafa canlı bakışlar atıyordu. Bense bomboştum, çöldeki dipsiz bir kurumuş su kuyusu kadar boş.
Oysa her şey olması gerektiği gibiydi:
Ağaçlık alanın ortasındaki yemyeşil çimenlikler üzerine konumlandırılmış masalar; masaların etrafındaki tıpkı bir gelin gibi giydirilmiş sandalyeler, bu sandalyelerde oturan birbirinden şık konuklar ve bu konukların yüzlerindeki gülümseme, olması gerekendi. Dipleri mis kokulu çiçeklerle süslenmiş, dallarında henüz yeni kararmaya başlamış havaya aydınlık saçan renkli fenerlerin asılı olduğu ağaçlar olması gerekendi. Sakin müzikler çalan orkestra ve davetlilerin her istediğini karşılamaya hazır bir şekilde masalar arasında gezinen beyaz gömlekli, siyah papyonlu ve siyah pantalonlu garsonlar olması gerekendi. Mekanın her tarafından görülebilen, bembeyaz tüllerle kaplı, çardak tarzı kocaman gelin masası ve bu görkemli masanın üzerindeki yerlere kadar eğilen devasa papatya buketi olması gerekendi.
Ve yine olması gerektiği gibi, ortamda en çok dikkat çeken kişi doğal olarak gelin, yani Kübra'ydı. Adeta bir servet ödeyerek kendine özel diktirdiği balık model zarif gelinliği, onu binbir gece masallarından çıkmış bir periye benzetmişti. Zaten güzel olan yüzü hafif bir makyajla daha da güzelleşmiş, doğal duran su dalgası saçları onu kusursuzlaştırmıştı. Ama bu kusursuzluğunu tamamlayan en önemli etken, kollarına girdiği Çınar'dı. Şık siyah damatlığıyla tüm yakışıklılığını cesurca sergileyen Çınar, etrafa hülyalı bakışlar atan Çınar, ağzı kulaklarında olan Çınar... benim abim.
Gelin ve damadın birbirine uyumu, gözlerinde peyda olan bu somut mutluluk parıltısı; bu heyecan, bu yoğun sevgi atmosferi... bunlar da olması gerekendi.
Fakat olması gereken, herkesçe kabul gören şey miydi? Zira tamamlanmış tüm bu şeyler arasında bile kendimi eksik hissediyordum. Benim için olması gereken bu değildi. Şu an burada olmayan birinin, şu an burada olmasıydı benim için olması gereken.
Deniz'i istiyordum.
Bu kargaşanın ortasında bile, aklımı ziyadesiyle meşgul eden yegâne şey vardı: Deniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Denizin Mavisi
Romance"Deniz ile gökyüzünü ayıran o ince çizgiye astım hayallerimi. Bazen bir rüzgar esti, savurdu düşlerimi. Bazen de yağmur yağdı, damlalar değdi tenime. Umut en güçlü silahımdı. Ben hep bekledim, o hiç gelmeyen gemiyi. Geleceği günün hayaliyle, ne dün...