Merhaba! Beklettim biliyorum ama bu arada boş durmayıp bölümler yazıyordum. :) Vizelere çalışırken çok fazla ara bırakmamak için yazdığım bölümleri ekleyeceğim. *-*
Keyifli okumalar!
"Deniz'e alışmak fikri, bir odada kilitli kalmaya benziyordu. Ne kapıyı açıp çıkmaya yarayan anahtarım vardı elimde, ne de alıştığım bu odadan çıkmaya isteğim. Gitsem gidemezdim, kalsam 'ileride ne olur' korkusu..."
16.Bölüm✍
Birkaç gündür ihmal ettiğim bu yere geldiğimde içim tanıdıklık hissiyle dolmuş, dudaklarım zayıf ama samimi bir gülümsemeye ev sahipliği yapmıştı. Zaten şu sıralar ufak şeylerle bile mutlu olabilmek gibi bir alışkanlık kazanmıştım. Oysa bu pek benlik bir şey değildi: Yani, alışmak.
Alışmaya alışmak istemiyordum. Ama bir süre sonra alışmayı istememek de benim alışkanlığım olup çıkmıştı. Zaten bir şeyden ne kadar kaçarsanız, gelir sizi bulurdu.
Belki düşüncelerim karışık gibi duruyor olabilirdi ama farklı pencereden bakıldığında haklı sayılırdım. Bir şeye alışmak, bağlı kalmak fikri beni ürkütüyordu. Ama şöyle bir bakıyordum da; en basitinden, şu an oturduğum bank bile bir alışkanlıktı. Neden her zaman özellikle bu banka oturuyordum? Neden her oturuşumda, aynı şarkıyı dinliyordum? Bunların izahı yoktu; ve izahını yapamadığım bu şeyler, istemesemde benim alışkanlıklarım olmuşlardı. Ve şimdi sanırım bir alışkanlığım daha olmuştu: Deniz.
Her ne kadar inkar etmeye ve ısrarla görmezden gelmeye çalışsam da, biliyordum. Ona alışmıştım.
Deniz Ali Gökoğlu, kendini bana alıştırmıştı.
Söz gelimi basit olsa da, bu cümlenin zihnimde kapladığı yer oldukça büyüktü. Deniz'e alışmak fikri, bir odada kilitli kalmaya benziyordu. Ne kapıyı açıp çıkmaya yarayan anahtarım vardı elimde, ne de alıştığım bu odadan çıkmaya isteğim. Gitsem, gidemezdim; kalsam, 'ileride ne olur' korkusu...
Hayatıma dışarıdan yorum yapmaya kalksam; kendimi karamsar ilan eder, bardağın boş tarafını gördüğümü söylerdim. Ama ben bu hayatın merkezindeydim; ve bazı şeyleri bizzat yaşadığınızda bakış açınız daralırdı. Dolu tarafından bakmaya çalıştığım bardakların içinde hiç su yoktu mesela. Karamsar olabilmemiz için, görmezden geleceğimiz gerçeklerimiz olmalıydı. Benim elimin tersiyle ittiğim hangi gerçeğim vardı? Yoksa bu gerçeği bile göremeyecek kadar mı karamsardım?
Düşündüm. Bu defa gerçekten düşündüm. Belki de boş sandığım o bardak, yavaş yavaş dolmaya başlıyordu. Aslına bakılırsa, mutlu olduğum anlar bile çoğalıyordu. Bir ay öncesine kadar bu böyle değildi. Bu farkı fark edebiliyordum en azından. Ve farkında olduğum bir diğer şey, bunun sebebinin Deniz olduğuydu.
Sadece yaptıkları, söyledikleri veya hissettirdikleriyle değil; yanımda oluşuyla da beni mutlu edebiliyordu. O... o çok farklıydı işte. Yalnız olmayı bu kadar isterken, onu hayatıma dahil edişim de bunu göstermiyor muydu zaten?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Denizin Mavisi
Romansa"Deniz ile gökyüzünü ayıran o ince çizgiye astım hayallerimi. Bazen bir rüzgar esti, savurdu düşlerimi. Bazen de yağmur yağdı, damlalar değdi tenime. Umut en güçlü silahımdı. Ben hep bekledim, o hiç gelmeyen gemiyi. Geleceği günün hayaliyle, ne dün...