Arkamı dönüp baktığımda elleri cebinde kendinden emin duruşuyla öylece dışarı bakıyordu. Verdiği karardan öyle emindi ki sanki çok büyük bir başarıya imza atmıştı.
Hiç birşey diyemeden odadan dışarı çıktım. Çıktığım an tüm gözler üzerimdeydi. Adi, pislik herif yüzünden bir de bukadar insana rencide olmuştum. Direk muhasebenin yerini öğrenip Seher Hanımın aşalayıcı bakışlarından kurtulmak adına hızla merdivenlere yöneldim. Muhasebe de işim bittiği an dışarı çıktım. Bu gün yürümek bana iyi gelecekti. Uzun mesafe yürüdükten sonra eve yaklaştım. Yolun ucundaki evime baktım, ama hiç gitmek istemiyordum. Yolumu değiştirip sahile indim.
Hiç bir şey yapmadım. Kuma oturup sadece denizi izledim. Güneşin batış zamanıydı. Gökyüzü o kadar güzeldi ki. Yumuşak turuncu rengi hakimdi gökyüzüne. Yanında ateş kırmızısı, alev alev yanıyordu sanki. Tıpkı içimi yakıp kavuran acı, öfke ve korku gibi.
Neden cevap veremedim? Neden onu ben rezil edemedim? En azından bir kaç kelime karşılık verebilirdim. Neden?... Sadece neden? Öyle dalmıştım ki çalan telefonumu farketmemiştim bile. Saate bakmak için elime aldığımda 17 arama gördüm. Çoğu Zeynep'tendi. Ama bir kaç kerede Filiz abla aramıştı. Şuan konuşmak istemiyordum ama yinede elim numaralara gitti.
"Alo. Abla duymadım kusura bakma. Önemli bir durum yok değil mi?"
"Önemli değil canım benim. Çalışan insansın bunlar normal." Söylediği son kelime sessizleşmeme neden oldu. Güçlü bir soluk vererek konuşmaya başladım.
"Kovuldum abla." Önce kısa süreli bir sessizlik daha sonra küçük bir cırlama duyuldu telefonda. Sesi duyduğum an telefonu bi kaç santim geri doğru tuttum.
"Ne? Nediyorsun sen? Saçmalama, daha ikinci günden. Mert bu kadarını da yapmış olamaz."
"Abla. Abla derin bir nefes al ve beni dinle. Hatalıydım. İşte olmam gereken saatten üç dört saat sonra gittim. Hemde saçma bir sebepten. Uyuya kalmıştım."
"İşte şimdi sen saçmalıyorsun. Birincisi bu gayet normal senin durumunda olan biri için. İkincisi ben senin durumunu özellikle üstüne basa basa anlatmıştım. Bunu yapmıcaktı. Ah Mert ah ben şimdi hesabını sorarım." Gerçekten çok sinirlenmişti. Yani böyle bir tepki beklemiyordum. Ama niyetim belli orada çalışmayacaktım.
"Hayır. İstemiyorum abla. Böylesi daha hayırlıdır belki. Hem... Hem ben katlanamıyordum. Çekilesi bir insan değil."
"O nedemek öyle. Nasıl kestirip atabiliyorsun. Senin için değil, karnındakiler için yapıyorum bunu. Ayrıca Mert öyle bir insan değil. Zor biri ama alışınca sorun olmuyor."
"Abla ya-" Konuşmama müsade etmeden kapattı.
Allah'ım çıldırmak üzereyim. Tam o pisliğin yanından kurtuldum derken tekrar gidemem. Hem zaten kabul edeceğini düşünmüyorum. O kadar kibirli ve kendini beğenmiş ki. Beyimiz kendi kararının dışında kimseyi dinlemez.
Ayaklanıp eve gitmeye karar verdim. Zeynep yeterince merak etmiştir. Yoldan geçen taksiyi çevirip bindim. Bir süre sonra evin önünde indim. Daha anahtarı deliğine sokmadan kapı açıldı.
"Nerdesin?" Kollarını birleştirmiş, sağ ayağını aynı ritimde yere vurarak bana bu soruyu soruyordu. Ses tonundan bahsetmeme gerek yok sanırım.
"Delirdim resmen. Meraktan çatladım. Arıyorum cevap vermiyorsun. Mesaj atıyorum geri dönmüyorsun. Ayrıca iş çıkıç saatini çoktan geçti. Ne-re-dey-din-?"
"Özür dilerim. İçeri geçelim mi? Orda konuşuruz."
Önemli olduğunu anlamış olacak ki konuşmadan içeri girdi. Bu imkansız bir durum. Normalde kapının önünde beni rezil etmesi gerekiyordu. Hamilekipin gözünü seveyim.
![](https://img.wattpad.com/cover/70885226-288-k194161.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞKA ESARET BEDEL(Wattpad/Sing of Hobe)
Ficção AdolescenteYANGINDA AİLESİNİ KAYBEDEN GENÇ BİR KIZ... HAYATINI DÜZELTMEYE ÇALIŞIRKEN BAŞINA GELENLER... KALDIRAMAYACAĞI KADAR YÜK BİNİNCE; HAYAT AĞIR GELİNCE... BİR ANDA MEYDANA GELEN MUCİZE. HAYAT DAHA KOLAY GELMEYE BAŞLADIĞI AN KABUSUYLA KARŞILAŞIRSA! BUNDAN...