Rutin haline gelmiş işlerimden birini yapıyordum okulda yine.
Sarı bir pantolon ve üstüne pembe bir tişört mü? Çıldırmışsın sanırım.
Demek deri ceketin ve siyah pantolonun ayrıca bir motorun var. Tanışalım, ara beni.
Ve sen, benim özentim olup saçlarını benim gibi havaya diken salak. Benim saçlarım seninki gibi gökdelen değil, ayrıca o kadar jöle de kullanmıyorum.
Üstümdeki kot ceket, beyaz tişört ve kot ceketle aynı renk olan pantolon konbinime her zamanki gibi 10 puan verdikten sonra çimenlerde oturmaya devam ettim. Profesör bugün fakülteye gelmediği için bu dersimiz boştu da.
-
Evde yine her zamanki gibi dönen sandalyemle bir sağa bir sola savruluyordum. Bir yandan da annemle babamı düşünüyordum. Düşünme nedenim onlara bunu nasıl söyleyeceğimdi.
Benden nefret etmelerini istemiyordum. Tom'un beni hiç görmeden büyümesini istemiyordum. Tatillerde eve geldiğimde anneme sarılıp gözlerimin dolmasını istiyordum.
Ne ben bunu değiştirebilirdim ne de bir başkası...
Yıllar önce gördüğüm o rüya her şeyi bok etmişti. Açıkçası bu nedenle korkum çok fazlaydı.
Yakında onlara bağlı olmayacaktım. Kendi mesleğimi edinmeme, kendi hayatıma başlamama az kalmıştı. Alt tarafı iki yıl vardı.
Ancak istediğim bazı şeyler vardı.
En mutlu günlerimde ailemin yanımda olmasını istiyordum.
Ya da Edward'la birlikte olduğumuzu söylediğimde bunu anlayışla karşılamalarını ve bizi desteklemelerini isterdim.
Düğünümüz olursa en ön sırada oturup bizi alkışlamalarını isterdim.
Edward'ın aklıma soktuğu, voleybol takımına girersem maçlarımda beni izlemelerini isterdim.
Bunların hiçbirisinin olmayacağını biliyordum. Bunun yıllardır farkındaydım. Lisenin başından beri.
Bir dileğim olsaydı sadece bunu isterdim sanırım. Zaten hayatımda başka bir eksik de yoktu ki.
Çalan telefonumla düşüncelerimden sıyrılarak annemin çağrısını cevapladım.
-"Efendim anne?" anne kelimesini kulaklarımda duymak bike direk gözlerimin dılmasına neden oluyordu.
Anne kelimesinin o kadar da basit kelime olmadığını geç de olsa anlamıştım.
-"Luke? Sesin kötü geliyor, sorun ne?"
-"Hiçbir şey." dedikten sonra gözlerimi tavana diktim ve burnumu çektim.
-"Bir şey var Luke. Anlat lütfen." seslice ağlamamı durduramıyordum artık. Edward'ın tabiriyle hönkürerek ağlamaya başlamıştım.
-"Anne-" ağlamam nedeniyle lafımı tamamlayamadım bile. "Özür dilerim." daha fazla dayanamadığım için telefonu kapattım. Şimdi olmazdı, hazır değildim söylemeye.
Bana iyi gelecek tek şeye sığındım ve onu aradım.
-"Edward?" dediğimde bir anda ciddileştiğini hissettim.
-"Luke? Neyin var?" dediğinde hıçkırmaya başladım. "Luke beni korkutma."
-"Edward, az daha söylüyordum." sesli ağlamama devam ettim. Sadece dinledi, ne nasihat verdi ne de telefonu kapattı. Sadece dinledi.
-"Yapma böyle... Lütfen." sona doğru onun da sesi kısılmıştı.
-"Edward ben nasıl söyleyeceğim bunu? Yapamam." dedikten sonra kendimi yatağa bıraktım. "Her şey mahvolur."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umut Her Zaman Vardır
Teen Fiction18 yaşındaki Luke,özel bir durumu yüzünden çevresinden ve okulundan kendini tamamen soyutlamıştır.Onunla tanışmaya çalışan herkesi reddettiği için bir süre sonra çevresi de onu reddetmeye başlamaktadır. Fakat bu sene okullarına Fransa'dan yeni gelen...